Bugün programım oldukça yoğundu. İstanbul'a gideceğim. Görüşmeler yapacağım. Üstelik yeni işler. Oldukça heyecanlıyım. Her gece oyunu olan sanatçılar nasıl sürekli sahne heyecanı hissediyorlarsa, ben de işimde aynı durumdayım. Her yeni iş, her yeni müşteri, her yeni iş dalı, yeni dünyalar demek bana göre.. Her iş koluna göre risk analizleri yapmak büyülüyor beni... Ne yalan söyleyeyim seviyorum işimi... Neyse... Demem o ki sabah erkenden hevesle yola çıktım. Sadece bir sorunum var. Arabam son günlerde tuhaf haller sergiliyor. Müzik çalar kafasını mı dağıttı acaba bilmiyorum. Nedense benim istediğim cd leri değil de kendi istediklerini çalıyor. Tamam. Üzerine gitmek istemiyorum. Sonbahara girdik ya belki depresyondadır diye aklımdan geçiriyorum. Düzelsin, kendisine gelsin diye kaç zamandır sabırla bekliyorum. O kadar çilemi çeken arkadaşıma, sevgili arabama, bu kadar kıyak yapmalıyım ama, öyle değil mi? Son durumunu görmek niyetiyle usulca arabamın müzik çalarına bir cd ittim. İnanmıyorum... Hangi cd yi itsem gene geri veriyor. Hem araba kullanıyorum hem kucağımdaki cd leri sırayla müzik çalara itiyorum. Yoooo... Asla kabul etmiyor. Resmen diliyle "tüühh" deyip geri itiyor. Yan koltuktaki iki cd ye baktım. Biri Ahmet Kaya diğeri Neşet Ertaş. Bak şimdi. İnanmayacaksın gene bana biliyorum ama... Bir haftadır benim arabamın müzik çaları var ya sadece bu iki cd yi çalıyor. Hatta önce Ahmet Kaya'yı da kabul etmiyor. İlk Neşet Ertaş olacak.. Ayrıca birinci parçayı da istemiyor. Atlıyor... İkinciyi Gönül Dağı'nı çalıyor. Üçüncü şarkıya da geçmiyor.. Her seferinde başa dönüp gene Gönül Dağı'nı çalıyor. Allahım! Çıkartıyorum Neşet Ertaş'ın cd'sini, bu kez Ahmet Kaya'nın cd sini itiyorum. İlk parçayı gene atlıyor. İkincisine geçiyor... Ve beni mahvediyor... Nedir bu? İlla Attila İlhan'ın o güzelim dizeleri, o mahur bestenin çalmasını ve müjganla benim ağlamamı mı istiyor? Sonra ne yapıyor biliyor musun? Ahmet Kaya'ya o etkili sesiyle, "Beddua etmem üzülme, kafama sıkar giderim"i söyletiyor ve cd yi geri itiyor... Hoppala.. İstanbul'a kadar ben bu halde yolculuğuma devam ederken, aklıma ne geldi bil bakalım? Atilla Atalay! "Gene mi Atilla Atalay öyküsü?" demezsin değil mi? Bak şimdi? Neden Atilla Atalay ama, dinler misin beni?
Son günlerde Atilla Atalay'ın "Dup Dup Çedene" adlı kitabı sürekli elimde. Okumamışım bu kitabını. İstanbul'daki Sahaflar Festivali'nden satın almıştım. Şimdi mizah kitabı almak istemeyen, bu kitabın kabına ve ismine bakan ve Atilla Atalay'ın komik öyküleri yanında "ciddi" ve "hisli" öyküler yazdığını bilmeyen biri almaz bu kitabı di mi? Almaz vallahi. Ama benim gibi Atilla Atalay külliyatını bilenler, mizah kitaplarının arka bölümümde "ciddi" ve "hisli" öyküleri olduğunu bilirler. Sabah kahvaltıdan sonra bu kitaptan bir öykü okumadan evden çıkmak istemedim. En kısa öykülerinden birini "Normal Hayatlar"ı okuyup bitirdim. Of! Şahane bir öyküdür. Öyküde iki sevgili var tamam mı, yazar bu ilişkinin devamının mümkün olmadığını düşünmektedir. Şimdi öyküyü tam anlatıp yazımı uzatmak niyetinde değilim. Çok uzun yazınca yazdıklarım okunmuyor. Bu defa kimse okumuyor yazdıklarımı diye çok üzülüyorum. Neyse... Öyküde yazar, sevdiği kıza "Fen ilerledi artık. Yürü gidip aldırtalım duygularımızı. Kelebek'te okudum, beyinde aşk merkezi bulunmuş, lazer sıkıyo adamlar oraya. Anında geçiyo herşey, ertesi gün denize bile girebiliyorsun" demektedir.
Bak dikkatini çekerim, şimdi yazarken aklıma geldi. Atilla Atalay'ın bu öyküsünün içinde olduğu kitabı 1999 da yayımlanmış. Hani o meşhur hafızadan aşk acısı veren anıları sildirme konulu "Enternal sunshine of the spotless mind" ya da Türkçe adıyla "Sil Baştan" adlı film var ya 2004 yılında çevrilmiş. Bence resmen "Dup Dup Çedene" adlı kitabın "Normal Hayatlar" öyküsünden aşırma var yaa... Benzerlik olur mu kuzum bu kadar da? Neyse konuyu dağıtıp uzatmayayım... Aslında şimdi sadede geleceğim. Hani Ahmet Kaya'yı dinleyince, Atilla Atalay aklıma gelmişti ya... Bak işte şu sebeple... Aslında ayrılmaları gerekmektedir ya... Ama yazar bir türlü ayrılmak istediğini söyleyemez kıza.. Tam söylemeye hazırlanmışken, kız eliyle çocuğun saçlarını taramaya başlar mesela... İşte yazar öyküde gene bir ayrılma moduna girme aşamasında, sevdiği kıza Ahmet Kaya'nın "Yorgun Demokrat" bakışlarını takınıp, Savaş Ay'ın şiir tonlamasıyla "Kafama lazer sıkar giderim." filan demek ister de... Aslında yüzüne o türlü bakmayıp, o öksüz tavrını takmıyacaktır yani.. Sonra mı? Ben öyküyü anlatmak istemiyorum ki... İşte Ahmet Kaya'nın "Beddua etmem üzülme, kafama sıkar giderim" şarkısını dinleyince, öykünün bu kısmında yazar "Kafama lazer sıkar giderim" filan demek isteyince... Yani Atilla Atalay'ın aklıma gelmesi inan ki bu öyküsü sebebiyle... Diyorsan "Nedir bu anlattıkların şimdi? diye... Bilmem... Bilmiyorum inan ki.. Hafıza ne acayip bir kutu, şaşırtıyor insanı... İnsan aklından ne gelip geçeceğini bilebiliyor mu ki? Ne yapabilirim? Aklımdan geçenler böyleyken böyle işte.
Merhaba,
YanıtlaSilBir çalışmanız "Bloglardan Seçmeler"de yayınlandı.
Hayırlı günler dileğiyle.
Efendim, sizin arabanın CD çalarına cin girmiş sanki. Özellikle sanatçı ve şarkı seçiyor. Bu kadarı artık rastlantı olamaz :) Bence siz bunları bir falcıya danışın, belki size piyangodan bir yerlerden yeni bir araba çıkacaktır :))
YanıtlaSilSelamlar :)
İnsan bazen şaşıyor kendine değil mi?
YanıtlaSilOlur olmadık zamanlarda aklına nelerin geldiğine dair...
Aslında şaşmamak lazım.Hayatta olduğumuzun işaretidir...
Ohooo...sinemaya gitme..aklından gecenleri hayal et yeter Vildancığım.
YanıtlaSilBu nasıl hafıza..ahtapot gibi yani. Kollar bacakları hiç durmuyor. Ha bre istif,tasnif, ilişkilendirme yapıyor.
Şipilbeerrkkk!! Kefşet Vildanııı!!..
ya. böylede abartıırım işte.
Teşekkür ederim Sabahattin Bey. Onurlandırıyorsunuz beni. Sevgiler.
YanıtlaSilTomrukcan aslında sağ işaret parmağımı orta parmağımın üzerine ayak ayak üstüne atarmış gibi yapıp size uzatmak ve "küstüm konuşmuyorum işte!" demek istiyorum. İnsan nasıl inanmaz arkadaşına TC. Olur mu böyle? Siz şimdi bana inanmıyorsunuz da falcıya mı gönderiyorsunuz? "Fala inanma falsız da kalma" mı demek istiyorsunuz? Kusura bakmayın ama hiç işim olmaz falcılarla.. Sonra müzik çaları çalışmıyor diye hemen gözden çıkaramam arabamı da... Yeni araba mı? Yooo... Yok öyle bir niyetim valla. Arabamı çok severim. Kalsın arabam da çalsın canı ne istiyorsa:) Sonraaa... Ben Zagor'daki Hintli Ramath'ın yanında staj yaptığımı söylemiş miydim size? Şimdi çok ihtiyacım var. Ofiste Hint fakirleri misali yere bağdaş kurup oturacağım.Sonra Ramath'ın THUMO-RESIANG tekniği ile küsen hislerimi iyileştirmeye çalışacağım:))
YanıtlaSilMerhaba Elif.. Şaşırmak bana daima iyi gelir:)
YanıtlaSilSevgili Adımıvermem... Peki adınızı vermeyin. Siz böyle beni yazmaya gönüllendirin yeter:) Teşekkürler:)
YanıtlaSil