"Devran olalım.
Seyran olalım.
Hayran olalım."
Seyran olalım.
Hayran olalım."
Annem, anneannem ve dayım birer sene ara ile bu dünyadan göçtüler. Dayımın kızı Jale, Ankara'dan İzmit'e gelince, birlikte, İzmit'in sırtlarındaki Bağçeşme Kabristanı'na, göçen yakınlarımızı ziyarete gideriz. Dün sabah çalıştım. Sonra sözleştiğimiz saatte, Jale'yi aldığım gibi kabristana doğru yola çıktım. Annem anneannemin değil, babannemin yanında yatıyor. Sırayla büyükbabam, amcam, yengem, amcamın oğlu, büyükbabamın kızkardeşi Lukiye hala, küçükken trafik kazasında ölen kardeşim hepsi bir aradalar. Arabadan indik. Başörtülerimizi başımıza geçirdik. Şahane bir ilkbahar ikindisiydi. Rüzgâr hafif hafif esiyor. Rüzgâr hafif hafif estikçe, kabristandaki haşmetli ağaçların dalları usulca salınarak raks ediyor. Etrafıma baktım. Burası, kasvetli, iç daraltıcı bir his geçirmiyor. Sadece hüzünlü bir ürperti iliklerimi titretiyor. Çocukluğumuzdan beri, kabristanlara gidip gelmeye alışkın olduğumuz için, adeta büyüklerimiz tarafından davet edilmişiz de, hasbihal etmeye gelmiş gibiyiz. Korku duymuyoruz. Olduğumuz gibiyiz. Selam vererek yanlarına doğru yürüdük. Gülüşerek, ilkin anneme "Biz geldikkk!" diye seslendik. Annem, Jale'nin halası. Özellikle halasını ziyaret etmek istedi. Bu arada, annemin iki yanında uzanmakta olan diğer akrabalarıma, hasretle tüm selam verdik. Arabamın arkasından katlanır tabureyi çıkardım. Annemin yancağızına kurup, bıraktım. Jale oturdu. Diğer yana, toprağa, elimdeki naylon torbayı serdim. Yere oturdum. Önce dualarımızı ettik. Sadece bizimkilere değil, tüm ölmüşlere gönderdik. Sonra Jale'yle annem, dayım, anneannemle ilgili muhabbet ettik. Kâh güldük, kâh hüzünlendik. Öleceğini bilerek yaşayan insanın, ölüm karşısındaki çaresizliğini bir kez daha hissettik. İstemeden doğmuştuk, gene istemeden ölecektik. Hayatın iki gerçeği doğum ve ölüm değil miydi? İkisinin arasını ise kendimiz dolduruyor, kendimiz anlam kazandırıyorduk. İşte... Bu kooocaaa kabristanda yatan binlerce insan, dün varlardı. Bugün yoklar. Kimbilir nelere üzüldüler, kimlere kızdılar, kimlere kırıldılar, dünya gailesi için kimbilir ne çok çalıştılar... Para... Mal... Araba... Eş... Evlat... Dost... Akraba... Koştur babam koştur... Niye acaba? Ya dünyada olup bitenler? Bir yandan ölümsüzlüğü arayan insan... Düşünsene... Uzun yaşamak için biteviye mücade vermek... Diğer yandan insanı, hayvanları, doğayı, dünyayı katleden de insan... Anlaşılacak gibi değil. Dünyada bilim, teknoloji gelişiyor. Tekrar tekrar kitaplar yazılıyor. Tecrübeler kazanılıyor. İyi ama insanın zalimliği acaba neden bitmiyor? O kadar eğitim alıyoruz, üniversiteler okuyor, masterlar, doktoralar yapıyoruz. İyi ama, insanı insan yapan özelliklerden nasıl bu kadar uzaklaşıyoruz? Vicdan, merhamet, şefkat duygularımız gün be gün neden azalıyor? Bilim neden savaşları, eziyetleri, cinayetleri bitirmiyor? Yunus Emre, "İlim, ilim bilmektir." diye başlayan sözlerine... Neden "İlim kendin bilmektir." diyen sözlerle devam ediyor? Bu sözleri öğrendiğimden beri başımın kendimle fena halde belada olduğunu söylemeliyim. Şimdi çıkmalıyım. Sonra devam edeceğim.
insan o kacinilmaz sonla karsilasinca herseyin ne kadar anlamsiz oldugunu anliyor. Hayat bakin ise burdayim boyle de tepetaklak ederim duzeninizi diyor sanki. devamini merakla bekliyorum. ben de bugunlerde o semalarda dusunup duruyorum.
YanıtlaSilEvet, bilim tamamen tarafsız ve duygulardan uzak yaklaşımlarla gelişebiliyor; ama bence insanoğlu isterse bunu duygularından arınmadan da gerçekleştirmenin bir yolunu bulabilir...
YanıtlaSilBaşınız sağ olsun, ölmüş yakınlarınıza Allahtan rahmet dilerim. Şefkat merhamet duygusu insanda var ama şehirler bizi bizden aldığı için böyle oluyor sanıyorum!
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilÖnce bu fani dünyadan sonsuzluğun sahibi, Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuşan yakınlarınıza Cenab-ı Hakk'tan rahmetiyle muamele eylemesini ve sizlere de sabr-ı cemil ihsan eylemesini dilerim.
Her nefis ölümü tadacaktır. Canımız ya da ruh dediğimiz varlık bize emanet verildi ve zamanı gelince de geri alınacak.
Önemli olan doğum ile ölüm arasında irademize tevdi edilen bu yaşamı, Yunus misali kendini bilen insan olarak tekamül ettirmek ve Cenab-ı Hakk'ın rızasına nail olmaktır.
Selam ve dualarımla.
Kendin bilmektir sıkıntı yaratıyorsa, yoldasın demektir. Rahat ol derim.
YanıtlaSilÖlmek için yaşyoruz,öyle değil mi acaba ? Uydurduğumuz her şey, idealler,idoller, karıyer, bütün
" -izm "ler ; kalıcı hissi vermek ve insanı insanla yarıştırmak ve savaştırmak için . Daha en basit ve en karmaşık iki bünyeyi anlayamamışsız : Siz biz erkekleri,biz siz kadınları. Daha bunu anlamadan, neler neler çıkıyor hepimizi önce kendimizden sonra bu paydaşlıktan öteye itmek için. Hatalı mıyım ?
Mezardan mezara akla gelen dünyanın en ciddi olayı ( ister kabullen,ister reddet ) , savunma mekanizamlarımızı aşıyor işte. Demekki her gün mezara gitmeliyiz,yaşadığımızı ve ne için yaşadığmızı anlamak adın. Belli ki derin zamanlarındasın der bu kadarndan fazlasıyla da daraltmayalım seni sayın yazar.
Kendini bilmek ve kendin olmak , insanlarla birlikte. ( zor biliyorum) . " Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür , bir orman gibi kardeşcesine "
Saygıyla,
ah hayal kahvem, bizimde şehrin göbeğindedir mezarlık. çok yakınlarım olmamasına rağmen oradan geçmemeye çalışırım. korktuğumdan değil tabi ki. sanki ayıp oluyordur yaşadığım oradakilere. sonsuz üzüntüye kapılırım. düşününce bile canım sıkldı bak şimdi :((
YanıtlaSilHer nefis ölümü tadacaktır diyor kuran.. Ölüm de en büyük ibret alınacak bir değer bu dünyada. B ikisini dikkate alsak hepimiz mum gibi oluruz. Sevgi,şefkat merhamet dolu oluruz..
YanıtlaSilSelam Gülçin, benim inancıma göre mübarek üç aylara girdik. Bu aylar insanın kendisine daha fazla zaman ayırması gereken aylar diye düşünüyorum. Hayatımızı manalandırmak için, hayallerimizi biraz içimize döndürelim bakalım, neler göreceğiz:)
YanıtlaSilSelam Ufuk, ilim ve teknoloji geliştikçe, duygular neden rafa kalkıyor üzerinde deriiin derrin düşünme vaziyetindeyim:) Eksik kalan bir şey var... Dedektif gibi arıyorum:)
YanıtlaSilSelam Bolat, yıllar önce göçüp gittiler bizimkiler. Çok erken göçtüler. Teslimiyet gerek. Mukadderat işte:)
YanıtlaSilAnılar mühim Bolat. Geride kalanlara hoş seda bırakmak şart. Şehirli, köylüsü yok. Hep iyilik için çabalamak lazım:)
Selam Recep, Muhammed Peygamber'in "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." sözü çok düşündürüyor beni biliyor musunuz? O kadar şekillere ve başkalarına takılıyoruz ki, Muhammed Peygamber'in bu sözü, asıl üzerinde durmamız gereken konuyu tam olarak işaret ediyor sanki. Ahlak insana dair. İnsan olmak. Kendimizi insan eylemek. Bilmek... Kendimizi bilmek:) Arıyorum...
YanıtlaSilBuket... Niye kabristana gittiğimizde onlar ölü biz diriyiz diye vicdan azabı çekelim ki:) Doğacağımızı bilmediğimiz gibi öleceğimiz zamanı da bilmiyoruz. Mezarlıklara gitmek, seni bilmiyorum ama beni rahatlatıyor. Düşünmeye sevkediyor. Uyandırıyor. Çok iş, güç, gaile peşindeyiz. Silkeliyor kabristanlar. Ayrıca küçük yaştan itibaren, sık sık gittiğimiz için hayatın normali gibi geliyor.
YanıtlaSilHayat bize armağan Buketcim. Sen şahane manalandırıyorsun zaten.
Du bakalım... ben... Çabalıyorum, arıyorum kendimi içimde:)
Selam Aylak, ne güzel bitirmişsiniz sözünüzü. Bir inanç adamı Nâzım Hikmet'ten dizeler yazmışsınız..
YanıtlaSil" Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür , bir orman gibi kardeşcesine "
İşte çabalamamız gereken böyle bir hayal için değil mi yoldaş:) Teşekkürler:))
Selam Profösör, insanın içinde hem yaşama isteği olması hem öleceğini bilmesi. İnsanın en büyük trajedisi:)
YanıtlaSilDoğum ve ölüm arasına mana kazanmak için kendimi bilme çabasındayım. Meselem var... Derdim büyük:)
Şimdi böyle yazınca aklıma ne geldi biliyor musunuz?
"Dermân arardım derdime
Derdim bana dermân imiş."
Hoppala.. Nerden geldi şimdi bu sözler aklıma:))
Durun.. Devamı olmalı... Bakayım Google dan... Hah... Şöyle...
"Burhân arardım kendime
Aslım bana burhân imiş."
Burhân - delil anlamına geliyormuş.
Demek derdime çare arıyorum. Çare gene kendimim... Üstelik delil arıyorum bu vaziyetime... Gene aslım bana delil... Herşey kendimde başlıyor... Kendimde bitiyor demek ki... Bakar mısınız olan bitene... Bütün parmaklar ben'i gösteriyor:)
Kendimi bilmeliyim. Kesinlikle:)
Geçmişlerinize sevdiklerinize rahmet dilerim. Ölümden korkmuyorum ben sadece üzülüyorum. Gelip geçen yılların acıların ve bazı şeylerin bir gün hiç bir anlamı olmayacağını bilmek üzüyor beni.
YanıtlaSilCok aci kayiplariniz olmus kisa zaman icinde gercekten...Nur icinde yatsinlar hepsi, basiniz sagolsun öncelikle.
YanıtlaSilMezar ziyaretleri cok önemlidir bana göre. Insani bu dünya islerinden, bazi önemli seyleri, hatta kendimizi unutturan o kosusturmalardan siyirip, azicik kulagimizdan tutup cekistiriyor adeta, biraz durup düsünmemizi sagliyor. Bazen öncelik verdigimiz seylerin, aslinda okadar da önemli olmadigini hatirlatabiliyor, sorgulatiyor...kisaca iyi oluyor yani:)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSessiz Gemi, yaşamın anlamı olmaz olur mu? Biri mesela, geriye hoş bir seda bırakabilmek:)
YanıtlaSilEQ, aciz olduğumu biliyorum. En çok kibirden korkuyorum. En fena şey kibir. Mezarlar üzülmek için değil, benim kibirlenmemi bileylediği için bana iyi geliyor.
YanıtlaSilSağolun.
Biraz geç olarak okuduğum bu yazın öyle iyi geldi ki şu anda bana.. Saçma sapan bir dert edinmişim kendime; üstelik başarısızlık değil başarısızlık olasılığından dertliyim.. Bir titreyip kendime geldim. Hayat olasılıklardan korkmak değil, şu an elde olanın farkına varmak dedim kendime. Dışarı çıkıyorum şimdi, ne hali varsa görsün beni bekleyenler, ben bu güzel havayı değerlendireceğim..
YanıtlaSilCeren, bu ne güzel yorum! Sahiden bu yazı silkelediyse sizi, kendimi bahtiyar hissederim:))
YanıtlaSilDermân arardın derdine, derdin sana dermân oldu, desene:))
Çok sevindim:)
Babam,ağbilerim ve annem de Bağçeşmedeler.Fotoğrafı görür görmez tanıdım orayı.Oysa mezarlıklar aynıdır,ağaçlar,taşlarda.
YanıtlaSilÜç gün önce oradaydım.Yine sonsuz huzurla sardı beni o yer.Orada yatan herkese dua ettim.Sizinkilere de bilmeden.TUHAF...