"Ömründe bir kere olsun uçanlar
Bir daha yeryüzüne dönmemeli."
Bir daha yeryüzüne dönmemeli."
Attila İlhan
Haftanın son iş günü. İlkbahar ikindisi vakti. Kaçtım ofisten. Dağlara doğru kırdım direksiyonu. Arabamı patika yolun kenarına park ettim. Haybeye söylememiş Orhan Veli... "Hava bedava... Bulut bedava... Dere tepe bedava." Havayı içime çeke çeke yürüdüm ben. Yürüdükçe bulutları seyrettim. Bugün bulutları farkettin mi bilmem? Tertemiz pamuk gibi, öyle şahaneydiler! Tam hayallerime dalmış yürürken... Nasıl afacan, oynak bir rüzgâr çıktı, anlatamam. Aklımı aldı. Sessizdi ortalık... Sütliman... Sadece yaprakların hışırtısı vardı. Onu gördüm. Bir küçük kuş. Kanatlarını yaymış, özgürce uçuyordu. Durdum. El sallayıp, selamladım. Yüreğim dalgalandı. O an kuş olmak istemedim de... Bir uçurtma olmanın hayalini kurdum. Düşünsene... Minik bir çocuğun avucundaki ipin ucunda, buluttan buluta salınan bir uçurtma olsam... Bazan tüm yaramazlığımla dalgalansam gökyüzünde, o minik bedeni, ordan oraya ter içinde peşimden koştursam... Bazan dalgın dalgın dursam olduğum yerde, çimlerde usulca oturmasını sağlasam. Uçmanın baştan çıkarıcı hayalini kurdursam. Sanırım çocukluğunda uçurtma uçurduysa insan, uçmanın dayanılmaz lezzetini unutamıyor. Bunları düşününce, yüreğime bir hüzün çöreklendi. Aklıma Nurullah Ataç geldi. Çocukluğunda hiç uçurtma uçurtmamış çünkü. Bir kitabında okumuştum. Annesi uçurtma uçurmasına izin vermezmiş. Beş taş oynamasına bile izin vermezmiş. Bunu öğrendiğimde o kadar üzümüştüm ki anlatamam. Annesi öldüğünde çok ağlamış elbette. Öte yandan uçurtma uçurabileceğini düşündüğü için sevinmiş. Çocukluk işte... Sonra bir gün kocaman bir uçurtma yapmışlar arkadaşlarıyla... Çok güzel bir şeymiş. Uçurtma havalanmış... Havalanmış... Salınmış gökyüzünde... Babası farketmiş. "Annen olsaydı izin vermezdi. Uçuramazsın." demiş. Unutamamış o uçurtmayı Nurullah Ataç. Uçurtma sevdasını yüreğine gizlemiş. Bir gün kendisine karışacak kimse kalmamış hayatta... Ama... Bu kez yazar uçurtma uçuracak yaşı çoktan geçmiş. Ne fena!... Şimdi bu yazıyı yazdım ya... Hüznüm dağıldı sanki. Çocuklarına uçurtma uçurtmayı, sokakta oynamayı yasaklayan aileler, Nurullah Ataç'ın gerçek hikayesini okurlar... Çocuklarıyla uçurtma yaparlar.... Uçmanın keyfine varırlar belki. Çünkü Mayıs ayındayız ya... Durulur mu? Tam uçurtma olma vakti:)
Canım o kadar güzel ve içten yazmışsınki.Seni alkışlıyorum.Çocuklarımız için çok fazla engel koyucu olamamak lazım.Çucuk yaşalarda bende bisiklete binmek isterdim.Ama imkansızlıklar yüzünden olmadı.Şimdi arabam var kullanıyorum.Ama hala içimde bisiklet özlememim var.Bu seferde düşüp bir yerimi kırarım diye korkudan binemiyorum:((Bazı şeyler zamanın da yapılınca güzel ve değerli...
YanıtlaSilAttila İlhan ne de güzel söylemiş değil mi:) Benim çocukluk hayallerim hep uçmakla ilgiliydi.Kuş olduğumu,uçurtma olduğumu,uçak hatta bir toz zerreciği bile olduğumu düşünürdüm,hayal ederdim :)hayal ettikçe mutlu olurdum.Hatırlattığın için sağol gerçekten :)bak yine mutlu oldum :))
YanıtlaSilİki şey düşündüm; bir: "yüksekten uçanlara tahammül edemezler!" korkarlar... Bkz: Hazerfan Çelebi, o da döneminde uçmamış mıydı, bugün de aynı, hiç bir şey değişmedi...
YanıtlaSilİki: Paul Auster'in 'Yükseklik Korkusu' gibi daha çocukken uçmayı öğretir, bir yaşam gurusu...
Senin yazın ikinciye örnek...
Heey! Nesssuno geri dönmüş:) Vallahi kim ne düşünür bilmiyorum ama, uçmayı, ayaklarımın yerden kesilmesini hep sevmişimdir, her daim uçurtma olmayı hayal etmeye devam ediyorum:)
YanıtlaSilBir Yudum Sessizlik, insanın diğer canlılardan en büyük farkı hayal edebilmesi:) Hayallerinizi çocukluğunuzda bırakmayın ne olur?
YanıtlaSilHayal etmeye hep devam etseniz keşke.
En büyük özgürlüktür hayal etmek.
Müthiştir:)
Canan, geç değil bisiklete binmeyi öğrenebilirsiniz. Rüzgarı kucaklayıp bisiklet kullanıyorsunuz ya şahane bir his geçirir:)
YanıtlaSilÇocukluk oyun demek derler ya... Yooo... Oyunun yaşı yok bence... Hayatı hayali oyunlarla güzelleştirmemiz elimizde:)