'Kâğıtlar, kitaplar, dedi, nereye elimi atsam.
Kiminde yarım kalmış, nasılsa bitmiş bir şiir
Kiminde.
Hem her şey şiirlerde değil miydi?
Bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde
Gider gelirdi.
Böyle yaşayıp gidiyorduk.'
Sesi,
Sanki çok ötelerden gelirmiş gibi
Ezik, suskun odaları dolaştı durdu.
Masada açık duran bir kitabı gösterdi sonra
Ölünün, son kez elini sürdüğü ve kaldığı.
'Burada işte oturmuş şu kitabı okuyordu,
Elinden kitabın düştüğünü gördük sonra.
Hepsi bu.'
Böyle dedi, yüzüne kapayıp ellerini
Alınmış gibi bir bulutun yer değiştirmesinden.
İlhan BERK
Bir kez daha anladım. Sanatçılar ayrı, bambaşka, insanüstü varlıklar... Görünüşte senin benim gibi görünüyorlar. Yoo... Değiller aslında. Farklılar. Bugün Kelebeğin Rüyası'nı seyretmek için sinemaya gittim. Gitmeliydim. Çünkü üç şair anlatılıyordu bu filmde... Şiirlerini çok sevdiğim Behçet Necatigil, şiirlerini hiç bilmediğim, çok genç yaşta ölen Rüştü Onur (22) ve Muzaffer Tayyip Uslu (24)... Filmi sevdim. İtiraf etmeliyim ki, filmin tesiriyle ağladım. Kelebeğin Rüyası'nı ara ara anlatmak niyetindeyim. Az önce eve döndüm. Filmde Yılmaz Erdoğan, Behçet Necatigil'i canlandırıyordu. Harikaydı! Sanki o dönemlere ışınlandım. Şimdi sıcağı sıcağına, Kelebeğin Rüyası'nı seyrederken aklıma gelen, İlhan Berk'in Kült Kitap'ında okuduğum, Behçet Necatigil'le ilgili hazin bir anısını anlatacağım. Behçet Necatigil ölmüştür. İlhan Berk şehir dışındadır. Cenazesine gitmez. Hiç kimseye yapmamıştır. Ona da yapmaz. Ailesine baş sağlığı dilemez. Aslında çok sık, severek gittiği bir kaç evden biridir Necatigiller'in evi... Nihayetinde... Ölümünden bir süre sonra, sanki arkadaşı hiç ölmemiş gibi gider. Kapıyı çalar. Salona geçer. Elindeki üç beyaz gülü masaya bırakır. Her zaman oturduğu koltuğa oturur. Evi inceler. Hiç bir eşya yerinden kıpırdamamış gibidir. Kedileri ezikçe gelip İlhan Berk'e sürünürler. Ne zaman ki Behçet Necatigil'in her daim hayat dolu sevgili karısı Huriye Hanım içeriye girer.... Birden ölümü görür İlhan Berk... Sonra... Arkadaşının odasını görmek ister. Odaya girerler. O yoktur. Huriye Hanım, İlhan Berk'i çivileyen cümleyi söyler: "İşte" der. "Hangi kitabı çeksem şiirler çıkıyor arasından!" İlhan Berk'e göre, bir ozanın karısı, geride başka neler bulabilirdi ki? Şiirler olacaktır elbette. Çıkar odadan. Behçet Necatigil'i ve ölümü aşan bir şey kalır İlhan Berk'in üzerinde. Sonraa... Bir gün... Birden Behçet Necatigil'in karısının sözleri
gelip vurur İlhan Berk'i: "İşte, hangi kitabı çeksem içinden şiirler
çıkıyordu!". Sonra yukarıdaki "Ölü Bir Ozanın Sevgili Karısı'nı Görmeye Gitmek"
adlı şiirini yazar.
Yılmaz Erdoğan'ın şiirlerini severim. Kelebeğin Rüyası'nın hem senaryosunu yazmış, hem filmini yönetmiş. Yılmaz Erdoğan, Kelebeğin Rüyası'nda, bir dönemi memleketimizin mühim bir coğrafyası üzerinden aktarırken, şiir gibi bir film ortaya çıkarmış. Ne diyebilirim ki? Kelebeğin Rüyası'nın hangi sahnesine baksam şiirler çıkıyordu arasından! Etkilendim.
bugün arkadaşlar gitmiş ve çok içimiz sıkıldı, bunaldık diye anlattılar. şiir sevmiyorlar, anlamamışlardır filmi diye düşünmüştüm, şimdi senin yorumunu okudum ya düşüncemin doğruluğuna inandım. çok istiyorum, umarım ben de sinemada izleyebilirim.
YanıtlaSilKara Kitap, du bi... Metin Üstündağ'ın o güzelim sözlerini buraya alıvereyim:
YanıtlaSil""Şiir fesleğen çiçeği gibi. Geçerken eliniz değer, müthiş bir koku; genziniz bayram eder. Şiirin az okunması değil mesele, hayatımızdan iyice çekilmesi acı. Şiir sadece sözcüklerle yazılmaz. Bazen bir jest, bir mimik, bir ince marifet de şiir olabilir. Katır kutur bir hayat yaşıyoruz. Mizah ve şiir bu hayatı biraz inceltmeye çalışıyor."
Şiiri seviyorum. Şairleri feci önemsiyorum:)
Mutlaka seyretmelisin derim:)
fragmanlarını izleyerek bile çok etkisinde kaldığım ve şiddetle görmeyi arzuladığım bir film, çekimler, oyuncular beni çok etkiledi, sizi de okuyunca yerimde duramaz oldum, bilgi için çok çok teşekkürler...
YanıtlaSilDün izledim,çok beğendim.Blogumda bahsedicem ben de :)
YanıtlaSililhan berk, behçet necatigil....
YanıtlaSilsıradan bir film eleştirisi olmamış ve yapaylık ihtimali ile tereddütte kalan beni filme gitmeye mecbur bırakan bir yazı olmuş. Tşk.
Dnzc, takılmayın hiç bir olumsuz fikre:)
YanıtlaSilÖylece kendinizi filme, görüntülere, o döneme,o coğrafyaya, o yaşananlara, üstelik harbiden sahici olayların anlatımına, dahası şairlere, şiirlere, müziğe, oyunculuğa, emeğe bırakın... Filmin tesirini hissetmeye çalışın derim.
Arkadaşlık ne güzel'i, kaderini sevmelisini hatırlattı bu film.
Sevdim ne yalan söyleyeyim:)
Neşel ve incili günler, hemen okuyacağım:)
YanıtlaSilHayat mutfakta güzel, seyredin bakalım. Beğenecek misiniz sonra anlatın olmaz mı?
YanıtlaSilBehçet Necatigil, İlhan Berk' e içerlememiştir ölümüne gitmediği için.. çünkü kendisi de benzer durumlarda yaşadığı sıkıntıyı bir şiirle mükemmel anlatmıştı.
YanıtlaSilBAŞSAĞLIĞI
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Acılar unutulduktan sonra
Dönmeliyim.
Ölümlerin karşısında şaşırıyorum
Ne desem ki
Düşünüyorum.
Kalanları ağlıyor gidenin
Benim gözlerim kuru
Herkes bana bakıyor, biliyorum
İçlerinden geçenleri.
Başsağlığı dilemek
Garibime gidiyor
Ölen öldü, sen yaşa
Küçültmeye benziyor.
Beni böyle kitaplar mı yaptı ne
Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben
Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum.
Ben canavar ruhlu muyum
Bir ölü evinde tek söz söylenmeden
Put gibi duruyorum
kimse anlamaz derdimi
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Bir yakınım öldümü.
not: tekrar yayına dönmene sevindim :)
Sezer, şu film var ya,yazdığın bu şiir sebebiyle daha güzelleşti gözümde:)
YanıtlaSil