"Gelsene."
dedi. Kanatlanarak gittim. Karşılıklı oturuyoruz. Niyetimiz kahve
hüpletmek. Kahve bahane tabii, maksat muhabbet. Laflıyoruz. Daha
doğrusu o konuşuyor. Ben dinliyorum. Çıtır çıtır birşeyler anlatıyor. Ne
anlattığını hiç duymuyorum. Eskaza konuştuklarıyla ilgili bir soru
sorsa... Mümkün değil cevaplayamam... Hilafım yok, soru sorduğunu bile
anlamam. Var ya, onu anlatırken seyretmek bana çok iyi geliyor. Anlatırken
yüzünde gezinen mimiklere, ellerinin hareketine bakıyorum. "Kimsenin yok, yağmurun bile yok böyle güzel elleri" diyesim
geliyor. Yeni Türkü şarkısı vardır ya hani... Bu dizeleri aklımdan
geçiriyorum. Keşke aklımdan geçirdiğim anda söylesem... Söylerim
aslında. Fakat... Anlatımını bozmak istemiyorum. Gözlerine bakıyorum...
Dudaklarıyla değil, asıl gözleriyle konuşabilen insanlara bayılırım. "Bütün güllerden derin... Bir sesi var gözlerinin." İnan bana gözlerinin sesini duyuyorum. Öyle etkili konuşuyor. Ne
anlatıyor acaba? Birkaç gündür hissettiğim içimin hazin sesi yatışıyor
sanki... Onu çok sevdiğimi hissediyorum. "Kaç çeşit sevgi var Yarabbim?
Bir yürek bu kadar sevgiyi nasıl çekiyor?" diye aklımdan geçiriyorum. Bilirsin Cemal Süreya der ya
hani... "Öyle düzletici öyle yerine getiriciydi ki sevmek" Heyy! Nerden aklıma geldi şimdi bu şiir? Sahiden ne şahanedir! "Ki Karaköy Köprüsüne yağmur yağarken... Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti... Çünkü iki kişiydik."
Evet... Biz de iki kişiydik. Karşı karşıya oturuyorduk. Kahvelerimizi
hüpletiyorduk. Gözlerinin sesini işitiyordum. Yüzünde gezinen
mimikleri, ellerinin hareketlerini hayranlıkla izliyordum. O kadar
sevimli görünüyordu ki. Ah!.. Onu fena halde öpmek istiyordum. Onu bir kere öpsem ikinin hatırı kalacaktı. İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük. Öyylee
dalgın dalgın bakıyordum. "Tamam değil mi? Merak etme. Anlattığım
gibi bir saat içinde dönerim." diye bir ses işittim. Doğruldum
oturduğum yerde. "Nereye?" diyemedim. "Ali'nin karnı tok zaten. Sen
Hayal Kahvem'e yazı yaz istersen. Ben çabucak gidip gelecem." dedi. Kalakaldım. "Aaa! Ablam şaşkın şaşkın bakma. Deminden beri anlatıyorum
ya... Çocukla gidemem biliyorsun oraya... Bak yemek falan sakın
yapma... " dedi. Beni öptü... Gitti... Koltukta öyylece arkalarından bakakaldım. İyi ama biz muhabbet etmeyecek
miydik peki? Yooo... Ben küsmedim... Yooo... Beni bir kere öptü ya...
İkinin hatrı kaldı. Benim? Benim... Boynum bükük... Sonra... Biz bir daldık Ali'yle oyuna... Ne olacak? Cemal Süreya'nın dediği gibi... Sonrası iyilik güzellik.
NOT: Kardeş gene yeğenlerimi bıraktı bana. Eşini koluna taktı gitti. Bu yazıyı her defasında koyuyorum Hayal Kahvem'e... Hiiç oralı olmuyor. Sadece, en kardeş sesiyle "ne hoş yazmışsın gene." diyor. Sonra mı? Dedim ya... Ne olacak? Elbette... Sonrası iyilik güzellik:)
Anlamaz, daha doğrusu anlamaz görünür:))
YanıtlaSilOlsun, anlamasın varsın.
Kardeşlik böyle bir şeydir zaten hem seversin hem kızarsın.
Başka türlüsü görülmemiştir...
Rabia, iyi ki var kardeşler:) Bi de sevgili abim vardır ki,ona da bayılırım. İyi ki varlar:)
YanıtlaSil