18 Mart 2010 Perşembe

Hızlı Kısır Yapmak...



Bu akşam kısır yapmak istedim. Oy oy oy! Şöyle bol limonlu, bol sumaklı,baharatlı ve nar ekşili şahane bir kısır. Bezgin bezgin oturmadım. Üşenmedim. Biri yapsa da getirse diye beklemedim, ahlamadım, oflamadım, dayanamadım, kalktım, yüreğimin götürdüğü, nefsimin buyurduğu yere gittim. Nereye mi? Tabi ki sevgili mutfağıma! "Merhaba!" dedim ve girdim. Baktım benim erzak dolabıma. Dedim ki ona: "Selam! Eğer varsa biraz kısırlık bulgurun alabilir miyim acaba?" Bu benim erzak dolabım var ya okadar şekerdir ki tipi. İki camı var üst tarafında, iki incecik tülle gizli. Neden? Çünkü, büyüklerimden öyle öğrendim ben. Dolabın içinde ne kadar erzağım var kimseye gösteremem. Olmaz! Alan var, alamayan var. Bizde adet böyle. Sahip olduklarını sergilemeyeceksin marifet gibi herkese!.. Çok ayıp!


Hemen bulguru yıkadım bol suda. Tabi ki tanelerini şefkatle okşaya okşaya. Hemen aldım yıkadıktan sonra bir kaba. Üzerine birer yemek kaşığı domates ve biber salçası ekledim. Karıştırdım hepsini hemhal oldular.Üzerlerine döktüm kaynar suyu. Bulgur sever çünkü sıcak suyu. Bu onun banyo sefası salça kardeşleriyle birlikte. Kapattım kapağını ve bıraktım yalnız başına salçalı bulguru, şöyle bir rahatlasın, kendini bıraksın diye. Hemen dört beş sap yeşil soğan ve maydanoz doğradım ince ince. Bir limon sıktım. Bulgura baktım. Çekmiş suyunu. Toz karabiber, kırmızı biber, nane, tuz... Amma illa sumak.. illa sumak... Sumaksız kısır asla düşünemem. Limon ve halis zeytinyağı mutlaka. Bu akşam canım nar ekşili kısır istedi. Nar ekşisi de ekledim. Hepsini şöyle bir harmanladım sevgiyle. En son incecik kıyılmış maydanoz ve yeşil soğanları ekledim. Bir daha kaşıkla çevirdim karıştırdım hepsini. Hani benim salatamın özelliği neydi? En son karıştırmalı deli gibi biri. Öyle karştırdım ben de. İçindekiler iç içe geçtiler. Lezzetler birbirleriyle dans ettiler. Aman Allahım bu güzellik ne? Bir kaşık aldım ağzıma çaktırmadan. Off! Lezzeti fevkaladenin fevkinde!...

NOT: Şimdi ben hızlıca kısır yaptım. Hem yedim hem de bloğuma yazdım. Ayıp olmadı değil mi? Canı çeken var, çekmeyen var! Hımm! Bilmiyorum ki!

2 yorum:

  1. canım çekti çekmesine de, daha çok çocukluğumu hatırladım. çok yemek seçerdim (halen de biraz öyleyim), ama kadınların "gün"lerde hazırladıkları hamur işlerine ve kahvaltıya aşırı zaafım var. 24 saat açık olan sütiş'e gecenin 3'ünde, hem de arkadaşlarımı da sürükleyip bal-kaymaklı kahvaltı yaptığım vakidir. bu yüzden okuldan eve geldiğimde misafir odasından gelen dedikodu seslerini duymak çok hoşuma giderdi, çünkü bilirdim ki mutfakta ziyafet var: pastalar, kekler, poğaçalar, börekler, patates salataları ve illa ki kısır. annem yapmazdı (oysa eli de yatkındır), ama kısırsız gün olmaz, misafirlerden biri yapmıştır mutlaka.

    kısırı kimi ince bulgurla, kimi kalın bulgurla yapıyor. hangisi daha iyi?

    bir de eskişehirliler övünürlermiş, en iyi kısırı biz yaparız diye.

    kısır... ismi de bir acayip.

    YanıtlaSil
  2. Selam Deniz, eğer canım kısır çekerse, hiç üşenmem, evde kalın mı ince mi bulgur var diye bakmam:) Ne bulursam yaparım. İncesi makbuldur.
    Daha güzel olur. Hele dedikodu ile birlikte şahane olur:)) Ben çalıştığım için kabul günü yapamıyorum maalesef. Ama arkadaşlarım bilirler ya sevdiğimi. Misal epeydir görüşmemişiz. Gel deyip çağırırlar. İşim varsa gidemem tabii.. Ama kısır yaptık derlerse,işi falan gözüm görmez, kısır tabağının yanında hemen biterim.. Üstelik doyana kadar da kimselere vermem:)) Ben de kısır vaziyetleri aynen bu merkezdedir:)) Deneyin!Sevgiler.

    YanıtlaSil