6 Mart 2010 Cumartesi

Türkülerin Menzilinde Dolanalım Mı Gene?

Bugün geç kaldım. Evet bağlama kursuna bir saat geç kalınca, öyle mahçup oldum ki anlatamam. Sınıfın kapısının önünde, bir süre durdum. Kapıyı tıktıkladım. Usulca kapıyı açtım. Açtığım gibi kapıda kalakaldım. Bir türkü çalışıyorlardı ki, oy, oy, oy! Eğer ben bu türküyü çalarsam… Evet… Eğer ben bu türküyü bağlamamla çalmayı becerebilirsem, bir daha bağlama kursuna gitmem ki... Bana bu kadar yeter!

Bak şimdi. Bu yıla kadar türkülerle inan ki hiç işim olmazdı. Tamam. Bilirdim tabii türküleri. Sevdiğim pek çok türkü vardı. Bazılarını dinleyince, etkilenirdim illa ki. Ama bağlama çalmak yeminle aklımın ucundan bile geçmezdi. Zaten bağlama deyince aklıma önce Aşık Veysel gelirdi. Hatırlasana, eskiden televizyonda ya da radyoda, hiç değilse ölüm yıldönümünde dinlediğimiz olurdu değerli ozanı. Şimdi var mı bilmiyorum ki, yıllardır rastgelmedim Aşık Veysel’le ilgili bir programa. “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa” mesela. Nasıl güzel çalar söylerdi. Ne bileyim, Özay Gönlüm’ün elinde yaren adlı bağlamasıyla, Denizli aksanlı, türkülü, sohbet programları kalmış hafızamın kuytularında. Arif Sağ’ın bağlama çalarak türkü söylemesi saçlarını attıra attıra… Ve tabii ki Neşet Ertaş’ın kendi tarzıyla “Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca, Akar can özümde sel gizlı gizli..” diyerekten bağlaması eşliğinde söylediği türkü… Biraz zorlasam belki, birkaç isim daha çıkarabilirim. Ama o kadar. Bağlama demek erkek sazıydı bana göre. Hiç bağlama çalan kadın görmedim ki. Aklıma bile gelmedi. Gitara heves ettim ama. Çok severim gitar sesini. İki parça çalabilirim. O kadar. Yeter. Ne olacak ki. Elime gitar geçerse, boş boş bakmam. Tellerini seslendirebilirim bana yetecek kadar.


İyi de, şimdi durup dururken nerden merak sardım bağlama çalmaya? Üstelik bu yaşıma kadar heves etmemişken, aklımın köşesinden geçmemişken… Çözemedim bunu. Zaten her şey o kadar denk geldi ki, bunu düşünmeme fırsat kalmadı. Bağlamanın sesi bu yıl yüreğime değdi bir kere, içimde belki de gizli kalmış bir sevgiydi, şimdiki zamana denk geldi. Bilemiyorum ki. Arkasından Kocaeli Belediyesi’nin kurslarından birinde Mehtap Hoca’yı elinde bağlamayla görünce, tamam ben bu kursa gideceğim dedim belki... Kim bilir? Başladım işte bir şekilde. İyi ki başlamışım. Türküler dünyası bir derya, uçsuz bucaksız hem de. Geçtiğimiz yaz, Tersninja’da Kentin Türküsü- Anadolu Pop Rock diye, Cumhur Canbazoğlu’nun yazdığı bir kitabın tanıtımı vardı. Kitapçıda rastgelince, bakmıştım. Kitap hoşuma gitmişti ve almıştım. Kitap Aşık Veysel’den Barış Manço’ya, Fikret Kızılok’tan Kıraç’a, Yunus Emre’den Cem Karaca’ya, Edip Akbayram'a memleketimizde gelenekseli evrensele taşımaya emek sarfetmiş isimlerin müzik serüvenlerinden bahsediyordu. Ve çok doğru bir kitaptı, fark etmeyi sağlıyordu. Bu kitabı okuyunca anlamıştım ki, ben belki türküyü bağlamadan dinlememiştim ama türkünün Cumhur Canbazoğlu’nun dediği gibi Anadolu- pop halini, yani Türk folklor temaları, şiirleri ve çalgılarıyla Pop müziğin elektronik olanaklarının kaynaşmasından doğan şehir türküsü halini yıllardır sevmiş ve dinlemiştim. İşte galiba şimdi aslına döndüm. Orijinal haline. Bazı türküler hiç yabancı gelmiyor. Üstelik bağlamanın sesi, yüreğimi derinden etkiliyor. Türküler merakımı muazzam cezbediyor. Türkülerin menzilinde dolanmayı seviyorum.

O nedenle şimdi aklım nerede biliyor musun? Nezih Ünen’in sekiz yıl memleketin dört bir yanını dolanarak hazırladığı Anadolu’nun Kayıp Şarkıları adlı filminde. Nezih Ünen kurduğu bir ekiple Anadolu’yu adım adım dolaşıp, hem türküleri hem de o türkülerle ilgili insan manzaralarını çekmiş. Bir nevi memleketimin türküleri eşliğinde insan haritasını göreceğiz demek ki. Bu filmi seyretmek için muazzam bir heyecan duyuyorum. Ayrıca memleketimde Cumhur Canbazoğlu ve Nezih Ünen gibi insanlar olduğu için kendimi çok bahtiyar hissediyorum.

Haaa.. Bugün öğrendiğimiz türkü ne miydi? Oy, oy, oy! Karahisar Kalesi! Hatırlasana Kıraç söyler hani… Bir Afyon türküsü… “Karahisar Kalesi yıkılır gelir / Kahkülü boynuna dökülür gelir / Yayladan gel allı gelin yayladan / Kesme ümidini kadir Mevladan / Ver elini karlı dağlar aşalım / Bayramlaşalım / Ben bir koyun olayım sen de bir kuzu / Meleye meleye getirem yazı “ Peki ben türküyü bağlamamla çalabiliyor muyum? Sorulur mu? Nasıl çalıyorum hem de biliyor musun? Şahane!
1.Fotoğraf- Karahisar Kalesi

4 yorum:

  1. haddee.. gerçekten çalıyormusun..inanamıyorummm..özeniyorumm..hasetleniyor..azbiraz kıskanıyorummm.. kendime kızıyorumm..ben de çalmak istiyorumm..
    Aama ben tembelimm.
    Üşeniyorummm..yorgunum..sabırsızımmm.. maymun iştahlıyım.. istikrarsızımmm..
    Bana bir hap verilsin.
    O hapta yetenek olsunn..o hapın içinde türküler olsun..
    Sazı elime alınca.. mızrapı tellere tellere vurunca nağmeler dökülü dökülüversin.
    Ben de saz çalmış olayım..
    Bu yazı beni yordu.. biraz dinleneyim -*****

    YanıtlaSil
  2. İşte bu...Her genç artık bu noktaya gelsin.Ondan sonra istediği dünya müziğiyle ilgilensin.Bizim olan bu müziklerin özünü anladıktan sonra gerisi ne gam.
    Gönlünüze sağlık.Böyle düşünen gençleri okudukça artık bana karada ölüm yok.Denizler ise Değirmendereden bakış kadar yakındır.
    Sevgiler,saygılar.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Üşengeç, sizin yorumlarınızı okuduğumda o kadar gülüyorum ki anlatamam.
    Ne kadar eğlenceli yorumlar yazıyorsunuz bilmem farkında mısınız? Böyle yorumlar yazan birine üşengeç denir mi? Üstelik nasıl yolarınızı gözlediğimi bilseniz. Gelseniz bizim köye de karşılıklı aşık atışması yapsak, ne dersiniz:))

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Ramazan Bey, hoşgelmişsiniz Hayal Kahvem'e.. Galiba yazılarımda yaşımı belli etmiyorum. Bilakis çocuk gibi görünüyorum:)
    Oysa bu dünyada epeyce yaş aldım biliyor musunuz? 40 dan sonra saz çalanlardanım diyeyim gerisini siz anlayınız:)
    Sağolun!

    YanıtlaSil