Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı adlı şiirini bilirsiniz değil mi? Of, ben çok severim. Madem Kasım aynın son günlerindeyiz. Sisler Bulvarı'nı kasım ayında okumak çok iyi gider. Çünkü ilk iki dize "Elinin arkasında güneş duruyordu... Aylardan kasımdı biz üşüyorduk" diye başlar. Sonra hüzün ve elem dolu dizeleriyle devam eder. Of! Binlerce kez okusam her seferinde... İnan her bir dizesini binlerce kez okusam tek tek... Yüreğime yine, yeni, yeniden tesir eder. Şair şiirinin bir yerinde şöyle söyler: "Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü... Omuzlarımıza çoktan çökmüştü... Kesik bir kol gibi yalnızdık." Bu nasıl benzetmedir? Şair bir yalnızlık tarifi yapmaktadır yapmasına ama bu yalnızlığı "kesik bir kol gibi" diye örnekliyor ya... İyice çarpıyor bu dize beni biliyor musun? Acaba "kesik bir kol gibi yalnızlık" la Attila İlhan ne demek istemiştir? Nasıl bir yalnızlık hissini anlatmak istemiştir? Anlayamıyordum.
Sonra günlerden bir gün gazetelerden birinde "hayalet uzuv sendromu" diye bir habere denk gelmiştim. Uzuvlarını kaybedenlerin sanki o uzuvları yerindeymiş gibi acı çekmelerine neden olan rahatsızlığa "hayalet uzuv sendromu" deniliyormuş.. Şöyle.. Deprem, savaş veya kaza sonucunda uzuvlarını yeni kaybedenler, sanki kolu, bacağı ya da eli halen yerindeymiş gibi hissediyorlar ve acı çekiyorlarmış.. Bu ağrının şiddetinden intiharı düşünenler bile oluyormuş.. Allah vermesin kimseye.. Ne feci bir histir kim bilir? Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı'nda "kesik bir kol gibi yalnızdık" dediği böyle bir duygu olmalı.. Öyle bir yalnızlık hissi ki sanki bir uzvun, kolun kesilmiş gibi söz gelimi.. O halde tam burada İtalyan yazar Cesare Pavese'nin günlük yazılarından oluşan Yaşama Uğraşı kitabındaki o ünlü cümlesini yadetmenin tam zamanı değil mi? Der ya hani... Of! Yazmak bile içimi acıtıyor inan ki.. "Yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturdum." Bu sözlerin yazarının sonu ne olmuş biliyor musunuz? 42 yaşında bir otel odasında, hem de çok meşhur bir yazarken üstelik, uyku hapı içerek intihar etmiş..
Şimdi Pavese'nin aynalı cümlesinden bakın nereye geçeceğim.. Kaliforniya Üniversitesi'nde, son derece basit bir yöntemle "hayalet uzuv sendromu"nu tedavi etmeyi başarmışlar.. Hani uzvunu kaybeden kişiler, kayıp henüz yeniyken, kesilmiş ellerini veya ayaklarını hissetmeye devam ediyorlarmış ya.. Bu beynin bir organı yitirmeye direnişiymiş aslında.. Artık olmayan bir elin karıncalanması, olmayan bir ayağın uyuşması, omuzun kesik yerinin yumrusuna dokunduğunda elinin parmaklarını tutuyormuş hissi vermesi gibi yani.. İşte bu nedenle Hayalet uzuv deniyormuş.. Bilim dünyası Ayna Tedavisi diye bir yöntem geliştirmiş.. Uzvunu kaybeden kişi ayna karşısına geçiriliyormuş. Misal kolunu mu kaybetmiş.. Sağlam kolunu aynanın önüne koyup kaldırıp indirmesi isteniyormuş.. Beyin kol kesik değilmiş gibi algılıyormuş ve bu durumda hastanın aslında var olmayan ama ağrıyan kolunun ağrısı yok oluyormuş.. Bir nevi görsel aldatmaca yani.. Ve bu yöntem uzuvlarını kaybeden hastaların ağrılarının giderilmesinde çok başarılı bir yöntem olmuş. Ne güzel!
İyi de, İtalyanın yalnız yazarı Cesare Pavese, yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturup, yalnızlık sızısını dindiremeyip intihar ettiğine göre demek ki Ayna Tedavisi yalnızlığın ilacı değil öyle değil mi? Ya da şöyle mi düşünmeli. Eğer yalnızlık acısı varsa, insan aynayı belki de kendi içine çevirmeli. Yalnızlığın hayali ağrısını dindirmek için belki içindeki Sisler Bulvarı'na ayna tutmalı. Ne diyor büyük şair: "eğer sisler bulvarı olmasa.. eğer bu şehirde bu bulvar olmasa.. sabah ezanında yağmur yağmasa.. şüphesiz bir delilik yapardım.. " Gördünüz mü halimi? Neyle başladım yazıma... Nerelere gittim? Sonunda toparladım mevzuyu da, çok şükür nihayetinde başladığım yere döndüm.. Neyse... Böyleyken böyle...
"Ayna ayna, söyle bana... Varmı benden başka kendinin avcısı bir kurt bu dünyada"
YanıtlaSilOkumayı çok seviyorum,ama bir okur olarak şiirleri hep ikinci planda tutardım.Ta ki içimde ilk aşk kıpırtılarını hissettiğimde. N.Hikmet,.A.İlhan,A.Behramoğlu nun şiirleriyle sevmeye başladım.Şimdilerde hiç ayrım yapmadan hissetmeye çalışıyorum dizeleri..
YanıtlaSil@ Selam Tomrukcan, aynanın ne söyleyeceği mühimdir sahiden.. O değil de, kendinizin avcısı bir kurt olduğunuzu düşünüyorsanız, blog postunuzu kendiniz mi deldiniz diye merak ettim şimdi..
YanıtlaSil@ Selam CWRM, şiirin tadına bir varıldı mı, off, mümkün değil çıkılmaz menzilinden... Sürükler, çarpar, silkeler... Bazen de öyle bir huzur verir ki kendinizi masmavi denizde salınan bir yelkenli gibi hissedersiniz.. Şiir
bir uzvunuz gibi olur.. Vazgeçemezsiniz....
benim blog şose/toprak yol olduğundan arada bir lastik patlar, öyle sıkıntılar olabilir... günün birinde diğer bloglarlar gibi postoban olduğu zaman görün siz :)
YanıtlaSilSizin blogla bizimkiler arasında hiç bir fark yok ki Tomrukcan.. "Hepimiz blogspotuz."
YanıtlaSilPost deldirmekten bahsediyorduk, lastik patlamaya mı geçtik. Vah! Vah! Hatta eyvah....
Selam Vildan,
YanıtlaSilBende ki hüzünlü parça bir Pavese'ye bir de Tezer Özlü'ye seslenir, ki, Özlü'de Pavese'ye seslenmiştir, sesinden bir kitap yazmıştır, ikisin kitabını ele aldığım zamanlar oldu, damardan herşey, hüzne bulaşmışım gibi, evet, ama, bazen kaçınmak istiyorum bu kitaplardan, bazen de o söylediğim parça hadi diyor...
Böyle işte :) Sevgiler...
Selam Nessuno,
YanıtlaSil9 Eylül hem Pavese’in hem de Tezer Özlü’nün doğum günüdür. Ne tuhaf değil mi böylesine denk gelme? "Her gidiş, her yolculuk,kendi “beninin”
bilinmeyenine doğru bilmek için bir iniştir.”
Otel Roma Pavese’in intihar ettiği oteldir. Bu odada kalır Tezer Özlü. Belki Pavese’in ruhunu hissedebilmek için… Pavese’in “Ve yaşam, yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi? sorusu ile kitabını bitirir.
Eve gidince bulacağım iki kitabı.. Eyvahh!
Yandım ki yandım bu akşam... Bir dalarsam, nasıl çıkarım bilmem.. Böyleyken böyle....
Geçtiğimiz dokuz Eylül'de ikisini içeren bir yazı yazmayı düşünmüştüm, düşünceydi, yazın hay huyunda yazamadım, belki şimdiden sonra yazarım, yazarım ve gelecek dokuz eylül'e hazır olur, belki siz de okuyacaksınız ya o iki kitabı, bir şeyler yazarsınız ve sizin yazacaklarınız ayrıca bana ilham kaynağı olur, olur mu, neden olmasın hem de çok iyi olur diye düşünüyorum, yani yazarsanız, gelirse... :)
YanıtlaSilHayal Kahvem'de teknik bir sorun yaşıyordum ve bir türlü sorunu çözemiyordum. Tomrukcan yardımcı oldu ve sorunum bitti. Teşekkür ederim TC.
YanıtlaSilNessuno, Tezer Özlü'nün bir kitabını bile bulamdım biliyor musunuz kitaplarımın arasında..
YanıtlaSilResmen gizlendiler. Elime gelmediler. Olur bazan böyle haller... Bazı kitaplar ruh halimi anlarlar,
saklanırlar. Ben yazamadım bu sebeple. Siz yazın isterseniz... İçinizden gelirse...
Sen öyle bir birleştirip ortak noktaları buluyorsun ki yalnızlık ilaçla da bitse çok mantıklı geliyor. Burada ölüme kapı açan gece aklıma geliyor. Eskiden çok düşündüğüm şimdi bir kenara koyarak her gece yazmaya çalıştığım şiirlerin yalnızlığına... Sen hep yaz biz hep okuyalım. Sevgilerle.
YanıtlaSilHoş yorumunuz için teşekkür ederim Pufidoo,
YanıtlaSilsiz de şiirlerinizi yazın, biz hep okuyalım..