10 Kasım 2010 Çarşamba

Feci Susarım.. Suyla Alakası Yok.. Sözedir Tavrım..


Biliyorsun geçtiğimiz hafta sonu, yani 7 Kasım'da, İstanbul Kitap Fuarı'nda, İletişim Yayınları  standında, saat 13 ile 14 arasında Atilla Atalay'ın imza günü vardı.  Ben Atilla Atalay'ın öykülerini çok ama çok severim. Onun öykülerini okuduğumda nasıl hissederim biliyor musun? Şimdi bak... Atilla Atalay'ın ciddi ve hisli  bir öyküsünü okuyorum misal... Yüreğimde inceden bir sızı hissederim.  Evet.. Evet... Resmen swaacck efekti ile ne olduğunu anlamadığım ince bir sızı girer yüreğime.  Şuramda , tam şuramda  bir yerleri acıtır. Evet yüreğimde bir yerleri acıtır acıtmasına ama bu acı anlatılmaz güzellikte bir şeydir. Vazgeçemem. Aradan bir süre geçer. Özlerim.  Okuduğum öykülerini döne döne tekrar okurum. İyi ki vardır. İyi ki bu öyküleri yazmıştır. Hatta  sevdiğim bu ciddi ve hisli öykülerinin çoğunu, Kalbin Böcüü'ğü kitabında toplamıştır. Of! Bakar mısın halime? Aslında bambaşka bir şey  anlatmak istiyorum. Ve inanamıyorum kendime! Sözü gene nasıl uzatıyorum... Nerede susmam gerektiğini bilmeliyim. Neyse... Sözü  daha fazla uzatmadan sadede gelmeliyim.

Şimdi bak... Ben Atilla Atalay'ı hiç  tanımıyorum  ya,  bu öykülerin yazarı kimdir diye çok merak ediyordum. İşte  imza günü  haberini okuyunca  gidebilmeyi yani gidip görebilmeyi  nasıl hayal etmiştim anlatamam. Hemen havasına girmiştim hemen! Ve Hayal Kahvem'e  yazılar döşenmiştim. İşte burada.  Haklı olarak bana "Ne oldu peki, gidebildin mi?" diye soracaksın. Yoo, gidemedim.  Üzüldüm mü peki?  Ne yalan söyleyeyim üzülmedim. Çünkü kendimi değil Atilla Atalay'ı düşünmeliydim.. Nasıl derler.. Gitmememin Atilla Atalay için daha hayırlı olduğunu söyleyebilirim. Bak şimdi... Bir kere ben Atilla Atalay'ın yanına gidip imza  isteyemezdim ki. Asla! Mümkün değil.  Bakma böyle rahat rahat yazar-çizer hatta keser-biçer  göründüğüme... Nasıl anlatsam sana? Hani Numan Serteli kendi hakkında der ya... "Kemiğime kadar işlemiş mahcubiyetimden, yolda giderken karşıma çıkan nisa taifesinin yüzüne açıkça bakamadığımı dahi itiraf edebilirim.. Daha da kötüsü, yüzüme bakmakta ısrarlı olacak bir hatun kişiyle karşılaşmışsam eğer; yanaklarımın o dakika al al olduğundan ve başımı hemen öne eğerek, mevcut tehlike’nin geçmesini sabırla beklediğimden, emin olabilirsiniz.." Anlatabildim mi bilmem? Bu cümleleri ilk okuduğumda o kadar iyi anlamıştım ki yazarı...  Aynen böyleydi işte... Ben bu anlatımın kadın versiyonuyum çünkü...

Diyeceğim odur ki eğer gitseydim İstanbul Kitap Fuarına... Karşımdaki  masada Atilla Atalay oturuyor  olacaktı mesela... Ben yanına gidecektim  ve imza isteyecektim öyle mi? Yooo... Kemiklerime kadar işlemiş mahcubiyetimden  Atilla Atalay'ın yüzüne açıkça bakamayacağımı  tüm samimiyetimle itiraf edebilirim. Daha da kötüsü Atilla Atalay yüzüme ısrarla baksa... Ki bakacaktı mutlaka... Herkes sıraya girmiş  imza beklerken... Düşünsene... Karşısında yüzüne değil de kendi ayaklarına bakan beni görünce, in midir, cin midir, necidir niyetiyle  yüzüme  illa ki ısrarla bakacaktı, öyle değil mi? Atilla Atalay yüzüme ısrarla bakmaya devam edince, yanaklarım o dakika al al olacaktı tabii.  Yüzüm al al olunca, kimse halimi anlamasın diye başımı  öne eğecektim iyice. Başımı iyice öne eğince, arkamda kitap imzalamak maksadıyla sıralanmış bekleyen insanların sabırsız tazzikleri korkutacaktı beni tabii... Bu durumda  benim halim tehlike arzedebilirdi Atilla Atalay için... Kimbilir heyecandan belki düşüp bayılabilirdim. Efendime söyleyeyim gazeteciler filan olacaktı orada... Ertesi gün tüm basın ve televizyonda Atilla Atalay'ın kitapları değil de benim durumum konuşulacaktı bu durumda.. Of, düşünsene bendeki vicdan azabını sonra. İşte bütün bunların hayalini imza gününden önce kurunca... "Aman!" dedim, ne olur ne olmaz, ben Atilla Atalay'ın imza gününe gidip  yazarın gününü rüsva etmeyeyim.  Zaten yeni kitabını heyecanla beklemekteyim. Allah vermeye morali bozulur, yazmaya ara verir. İyisi mi ben bırak imza gününe gitmeyi, yeni  kitabı çıkana kadar iyice sus pus  olup oturayım. Aslında ben var ya Numan Serteli'nin haikusunda dediği gibi... "Feci susarım.. Suyla alakası yok.. Sözedir tavrım."

6 yorum:

  1. Ben de imza gününe gitmek isterdim. Küçük bir kedi gibi masaya sürünmek ve dönmek isterdim.

    YanıtlaSil
  2. Hey, Aylardan Şubat özlemiştim sizi..
    Ben size bugün uğrasam siz bana sıcak çikolata ikram etseniz ben de size Ebekulak'ı anlatsam mesela.. Ne dersiniz:)

    YanıtlaSil
  3. Bir mesai kutsiyeti içinde yazdığınız bu blogu seviyorum sevgili Vildan... Ne güzel yazıyor, ne güzel anlatıyorsunuz...

    YanıtlaSil
  4. Selam Aşkın,
    Memleketimin değerli bir yazarı ve editörü böyle güzel sözler sarfediyorsa Hayal Kahvem'deki yazılar için, gururlanırım ne yalan söyleyeyim.
    Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. :)) çok detaycı ve ileriyi hesap eden çokkk tanıdık geldi :))
    bende büyü bozulursa ya diye düşünürüm..
    çok düşünmemek lazım aslında değil mi ? akrep miydin sen de

    YanıtlaSil
  6. Akrep mi? Yoo.. Değilim:) Akrepler mi çok düşünür?

    Nerdeee Elma Kurdu, nerdee? Ben keşke düşünen biri olsam, hayalcinin tekiyim:)

    Hayal burcu var mı sahi:)

    YanıtlaSil