23 Kasım 2010 Salı

Bugün Sait Faik'i Yazmazsam Deli Olurum!


Hey! Bugün Sait Faik'in doğum günü. Bil bakalım kaç yaşına basıyor büyük yazar. Sıkı dur ama.. Tamıtamına 104 yaşına.. 23 Kasım 1906 yılında gelmiş dünyaya. Sonbaharda. 12 Mayıs 1954 yılında  dünyamızdan  göçmüş. İlkbaharda. Çok kısa bir ömür sürmüş. Düşünebiliyor musun, 50 yıllık bir yaşam...  20 kitabı yayımlanmış. Bunların ikisi çeviri. Çevirileri saymazsak demek ki yaşadığı sürede 18 kitap yazmış. Biri şiir kitabı, üçü roman denemesi, diğerleri öykü kitapları.

Ben var ya o kadar çok severim ki Sait Faik öykülerini anlatamam sana. Şimdi  onun öykülerini ne kadar sevdiğimi anlatacak bir cümle kurmak istesem, her zaman abarttığımdan daha abartma bir cümle yazsam mesela... Nasıl anlatabilirim?  Deniyorum demindenberi... Yoo... Beceremiyorum inan ki. Bütün abartma kelimelerimi unutmuşum sanki... Biliyorum korkuyorum aslında.. Biliyorum. Ne söylesem kifayetsiz kalacak. Tam anlatamayacağım onun hakkında neler hissettiğimi... O sanki sadece öykü yazmıyor biliyor musun?  Sait Faik tabiatın sırlarını çözmüş bir bilge olmalı  diye düşünüyorum. O zaman ne yapayım ben biliyor musun?  Hayal Kahvem'de Sait Faik'in doğum günü kutlamasını, yazarın Son Kuşlar adlı öykü kitabından sevdiğim bazı paragrafları Hayal Kahvem'e aktararak yapayım. Hem o öyküleri tekrar hatırlayayım, hem de yazarın ruhuna rahmet okuyayım...  Heyyy...Tamam... Kutlu olsun yaşın sevgili yazar! Nur içinde yat!

GÜN OLA HARMAN OLA
 "Siz bir adamı hiç görmeden, iki dakika evvel öyle bir adamın İstanbul ilinde yaşadığını bile bilmeden, birdenbire, zanaatından ve adından seviverdiniz mi? İçinizi hiç bilmediğiniz bir İstanbul semtinin akşamı kaplarken ve evinin önünde oturup cigara içen, gözkapakları kirpiksiz ve kıpkırmızı ihtiyar bir adamı hayranlıkla, sevgiyle, saygıyla andınız mı? Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan."

BULAMAYAN
"Bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. Uçtu muydu, sanki o kişi ölmüştür.Yalnız ölünün yüzünde mana yoktur. Adamın yüzü bir saniye ölü yüzü gibi oldu. Sanki bir an ölüp dirilmişti. Paketin kaybolmuş, çalınmış olması ihtimalinin o ölüm anı geçip gittikten sonra yüzüne verdiği korku, öldürücü bir korkuydu. Demek bir adam, şu adamcağızı öldürmek istese, şu paketi denize atmakla bu işi yapabilirdi. Hem de ölümden de korkunç bir şey olurdu. Ölümden daha korkunç şey olur mu? diyeceksiniz. Olur: Felaketlerin en büyüğü akıldır. Onu yarım yamalak bile olsa, bulduktan sonra kaybetmek, ölümlerin içinde en dehşetlisidir. Ama paketi kaybetmek korkusu içinde tekrar bulmakta tadına doyulmaz bir zevk var."


SON KUŞLAR

"Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi."

HARİTADA BİR NOKTA
"Tabiat çoğunlukla bir dosttur. Düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkanları veren, yüz vermez bir babadır; fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüz vermesini, rüzgarda kulubenin damını uçurduğu zaman daha sağlamı, daha hünerliyi yapmayı öğretiyor; canavarıyla karşı karşıya bıraktığı zaman adale kuvvetini sınıyordu. Orada, dört tarafı su ile çevrili yerde insanların büyük, sağlam dostluklar, sağlam adaleler, namuslu günler ve geceler birbirlerine sokulamalarını, yardımlaşmalarını buyuran rüzgarlar, fırtınalar, deniz canavarları, kayaları günlerce haftalarca döven dalgalara ancak tabiatın buyurduğu şekilde yaşanabileceğini; sıkı ve sağlam adalelerin çelimsizlere yardım için; keskin aklın daha kör, daha mülayim, daha gürültüsüz ve yavaş akla, hatta akılsıza arkadaşlık için verildiğini; çorbanın çorbasızlara taksim edilmek için mis koktuğunu öğreten, belki de öğretmenden öyle iyi, öyle mübarek anadan doğulduğunu hayal ettiren bir düşünce ile haritalardaki maviliğin ortasında, kocaman kıtaların kenarındaki büyük denizlerin bir tarafına kondurulmuş adalara bakar, kurar dururdum."


HARİTADA BİR NOKTA
"Söz vermiştim kendi kendime : Yazı bile yazmıyacaktım. .Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neyime gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye kağıt, kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

3 yorum:

  1. ben de okumasam deli olacaktım. ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Gelde kıskanma yazarları,şairleri,sanatçıları,ve diğerlerini ölümü birşey değiştirmiyor,okundukça yaşıyorlar.Unutulmaları mümkün değil..

    YanıtlaSil
  3. @Teşekkürler Jane Jones.

    @Kıskanırım ben de CWRM:) Haklısınız.

    YanıtlaSil