17 Mart 2011 Perşembe

Kahve Molası - Galiba Ben De Trenlere Karşılıksız Aşkla Bağlıyım...


Dün trenlerle ilgili bir yazı yazınca, gece rüyamda biteviye trenlerle uğraştım. Harbiden seviyorum trenleri.  Tren sokağı çoğuğuydum. O nedenledir belki.  Bir vakitler tren İzmit'in içinden geçerdi. Evimiz tren yolu kenarındaki apartmanlardan birindeydi. Trenin patır patır geçişi asla ürkütmezdi beni. Bilakis içimi sevinçle titretirdi. Sabah işe gelmek için evden tam çıkıyordum ki  ani bir kararla gerisingeri  döndüm. İllüzyondaymış gibi kitaplığa yöneldim. Hızla kitapları gözucumla taradım. Aradığım kitap yoktu sanki. Bulamayacağımı düşünüp kedere kapılmam an meselesiydi. Ansızın onu gördüm. Menekşe İstasyonu. Nanananomm... Bir Atilla Atalay yapımı... Sevinçten havalandım.  Eteklerim zil çala çala evden fırladım. Asansörü çağırdım. Yok, binmedim ama. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak inmeyi tercih ettim. Pataküte inerken apartmanı inlettim. Hayret edilecek şey. Kimse kapıyı açmadı. Arabama bindim ve işe geldim. Kitabı masamın üzerine koydum. İşimin arasında kitabın kabına bakıyordum. Şimdi kahve mola zamanım. Şekerli bir kahve rica ettim. Geldi. Önce iyice kokladım. Kahvenin şekerle hemhal olmuş kokusunu bilir misin? Anlatamam. İçmen gerekir. Kışkırtır insanı. Deliye çevirir. Kitabı elime aldım. İkiyüz otuz ikinci sayfasını açtım. Öykünün altını çizdiğim son paragrafındaki cümlelerini sesli okumaya başladım. "Kimisi vapurları daha çok sever. Denizotobüsüne şiir yazanına, hafif metro görünce içlenenine henüz rastlamadım. Ama ben, belki de asla bir daha aynı vagona binemeyeceğini bildiğimden, cama burnunu yapıştırmış çocukluğumla hiçbir imdat frenine aldırış etmeden akıp giden trenlere, öküzlerinki gibi karşılıksız bir aşkla bağlıyım..." Kitabı kapattım. Bir süre göğsüme bastırdım. Hayal Kahvem'e bir kaç gün önce yazdığım bir Turgut Uyar şiiri geldi aklıma... Olduğu yerden kopyalayıp buraya yapıştırdım.

"doğrusu belki de ve nedense
duygululuk küçültücü geliyor insana
ne kadar eylülü üst üste yığsan
böyle olamaz belki
Feyyaz diyor ki oysa
"ben bir ağlama ustasıyım"
galiba ben de. "

Atilla Atalay'ın , Menekşe İstasyonu adlı öyküsünün sonuna yazdığı yukarıdaki paragrafı en baştan bir daha bu kez içimden  okudum. Sonra başımı kitaptan kaldırıp bağararak "Galiba ben de." diye cevapladım. Kahve molam bitti. İşe dönmeliyim.

- Kimsenin peşinde değiller. Ya uyuyorlar, ya da esniyorlardır şimdi... Yalnız çocuklar burunlarını cama yapıştırmışlardır.
- Zaten yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler, dedi Küçük Prens. Bezden bir bebeğe bütün zamanlarını verirler, varsa, yoksa o bebektir; ellerinden alınırsa ağlarlar. 
- Ne mutlu onlara, dedi makasçı. 

Bu paragraflar Antoine de Saint-Exupery'nin Küçük Prens'inden... İçimden geldi. Şimdi yazımın sonuna ekledim.  Çıkmalıyım. Bugünkü programıma baktım. Bütün gün arazideyim. Haydi.. Tamam... Gittim...

NOT: Yukarıdaki resim, Atilla Atalay'ın Menekşe İstasyonu adlı öykü kitabının Latif Demirci'nin çizimi kapağıdır.

1 yorum: