12 Mart 2011 Cumartesi

Türkü Bilmek Acıtır mı İnsanı?


Eskiden türkülere fazla dikkat etmezdim biliyor musun? Ezgisinin kulağıma hoş gelmesi yeterliydi.. Neden bahsediyor, hikayesi var mıdır diye hiç düşünmezdim.. Şimdi türküler ilgimi tuhaf şekilde cezbediyor.. Her türküde aynı hazzı duymuyorum ne yazık ki.. Fakaaatt.. Kimi türkü var ki... Oyyy! Tüm hevesimi... Merakımı.. İştahımı kabartıyor.. İşittiğimde nasıl bir anda kulak kesiliyorum anlatamam sana.. Gene abartıyorsun diyeceğinden korkuyorum... İster inan.. İster inanma.. Ruhumun hangi gizli bölmelerindeki hislerime temas ediyorsa artık; yeminle bazı türküler yüreğimi zangır zangır titretiyor.. Son zamanlarda merak sarıp menzilinde dolandıkça, türküler yeni öyküler oluşturuyor belleğimde.. Benim farkına varmadan hafızamın değişik kıvrımlarına attığım hayat ayrıntılarını gene puzzle misali buluşturuyor..


Dünden beri acenteler toplantısı sebebiyle Antalya'dayım.  Odaya yerleşirken  haberleri açayım istedim. Biliyorsun Japonya'da büyük bir deprem oldu. Bloger arkadaşım  Masakuni  Japonya'da yaşıyor. Onu çok merak ediyorum. Gölcük depremini içinde yaşayan biri olarak Japonyada'ki insanların  hallerini  yüreğimde hissediyorum. BiliyorumJaponya'da yaşananlar  bizim yaşadığımız depremden daha değişik. Bu kez tsunami  dalgaları, evleri, araçları, binaları, insanları önüne kattı götürdü. Televizyonda kanallarını dolaşırken  bir türkü başladı ki... Offff! Gene mi dedim. Gene mi bu türkü? Tüylerim diken diken oldu... Bu türkü var ya... Her duyduğumda.. Bir bilsen neler hayal ettrir bana.. Önce Yusuf gelir aklıma.. Özcan Alper'in o insanı sarsan ilk filmi Sonbahar'ı hatırladın mı? Hani üniversitede okurken katıldığı eylemlerden dolayı 22 yaşında tutuklanıp10 yıl hapis yatan.. Hapishande F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla açlık grevine katılması sebebiyle ciğerleri iflas edince cezasının bitmesine 2 yıl varken tahiliye edilen Yusuf'u gözünün önüne getirsene.. Hani memleketine dönüyor artık.. Karadeniz'e.. Tam otobüsle kasabaya girdiğinde... İşte bu türkü nasıl da her yanı kaplamıştı.. Önce efkarlı bir tulum nağmesi... Off! Ardından... Kazım Koyuncu'nun o yakıcı sesi.. Oy..oy.. oy.. "Hey gidi Karadeniz.. Doldu da taşamadı.. Etmiyelum sevdaluk.. Edenler yaşamadı.. Ha bu akan dereler denizlere dolacak.. Söylasana güzelum sonumuz ne olacak.." Herşey bu kadar mı denk olur? Karadeniz atmosferi... Yusuf... Ve bu muhteşem türkü... Resmen iliklerime işlemiş..


Türkünün devamında Kazım Koyuncu'yu düşünürüm.. Bu türkü Kazım Koyuncu'nun derlemesi değil midir? "Ah duman kara duman.. Sardı dört yanumizi.. Ander kalsun sevdaluk oy alacak canumizi.." Keşke sevda ölüm sebebi olaydı Kazım'ın.. Keşke... Biliyorsun o lanet Çernobil sebebinden gencecik, daha 33 yaşındayken vefat etmişti Kazım Koyuncu..


"Dere akar taş ile gözüm doldu yaş ile.. Nerelere gideyim ha bu garip baş ile.. Dere akar taş ile gözüm doldu yaş ile.. Gurbete mi gideyim bu sevdali baş ile.." Japonya'daki deprem  felaketini  anlatmıyor mu sanki? Yüzlerce kişinin kaybolduğu ve öldüğü bir felaket gözümüzün önünde yaşanıyor.. Çok şükür erken uyarı sistemi işlemiş. İnsanlar önlemlerini almaya çalışmış. Biz ise gene elimiz kolumuz bağlı; sanki bir film izler gibi  Japonya'yı seyrediyoruz.. Of yani.. "Hoy gidi Karadeniz sardi dört yanimizi.. Ander kalsın sevdaluk oy alacak canimizi.. Ah duman kara duman sardi dört yanimizi.. Bu gaybana sevdaluk alacak canimizi.." Her defasında düşünüyorum da aklım ermiyor... Bir zamanlar insanlar sevda yüzünden mi ölüyordu? Olabilir mi gerçekten?


Hımm.. Leyla ve Mecnun'u mu hatırlamalı? Heyy! Sen İskender Pala'nın Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk kitabını okudun mu? Kitap daha ilk cümleden şöyle başlar: "Bize kalırsa aşkı tanımayan bir okuyucu bu kitabı hiç okumamalıdır." Nasıl ama.. Daha ilk cümleden kışkırtır okurunu ve sevda sebebiyle ölen Leyla ve Mecnun'un hikayesini çok değişik bir lezzette anlatır.. Evet elem dolu bir öyküdür bu iki aşığın öyküsü fakat yukarıda yaşanılan ölümlerden kat be kat güzel bir ölüm nedeni değil midir? Hımm.. Bu yazım iç karartıcı mı oldu acaba? Nerden türkülerin menzilinde gezinmeye başladım? "Bilmek, yanmaktır." diye bir söz var ya.. Türkü bilmek acıtır mı insanı? Türküleri öğrendikçe, bildikçe.. İçim hep böyle acıyacak mı ne? Az sonra toplantım var. Çıkmalıyım.



İç karartıcı bir yazı bırakmak istemiyorum. Sevdiğim bloglardan Kafa Ayari'nda bir yazı  vardır. Aynen alıp buraya yapıştırıyorum! "Eski bir espri vardır, bilirsiniz. İki yaşlı kadın dağ başında bir lokantada yemek yemektedirler. Biri, “Lanet olsun!” der, “Yemekler ne kadar da berbat! “Evet” der diğeri, “Üstelik ne kadar da az!” Yani, bu benim yaşam hakkındaki düşüncemin kısa bir özetidir: Hayat yalnızlık, sefillik, acılar ve mutsuzluklarla doludur ama keşke bu kadar kısa olmasaydı! - Woody Allen, Annie Hall’den (1977) " Hayat böyle bir şey işte...   Masakuni'den iyi olduğuna dair bir haber alabilsem keşke... Japonya halkına geçmiş olsun.

2 yorum:

  1. sevgili khpkdr ben abartma sanatında şöhret sahibiyimdir.. ben bu uzun yazıyı kimse okumaz demiştim.. demek okudunuz.. abartmışsınız:))

    YanıtlaSil