Artık duramazdım. Bu akşam mutlaka çekip gitmeliydim. Bir gölge gibi, koridorun taş duvarını izleyerek dış kapıya doğru ilerledim. Dokunur dokumaz içimin titremesine neden olan kapının pirinç halkasından bir süre elimi çekemedim. Öylece kıpırdamadan kalakaldım. Ben öyle kıpırdamadan bekleyince, sanki odadaki eşyalar dehşetle buz kestiler. Çocuksu bir şaşkınlıkla ilk kez görmüş gibi ürpererek beni izlediler. Her daim yazı yazmak için kullandığım, hırpani haliyle nuh nebiden kalmış gibi duran masam, acı acı baktı suratıma... Ben de durduğum yerden masamın her köşesine elem dolu bakışlarla göz attım. Keşke Edip Cansever’in "masa da masaymış ha" adlı şiirinde yaptığı gibi pencereden gelen ışığı, ekmeğin havanın yumuşaklığını, tokluğumu açlığımı, aklımda olup bitenleri, kimi sevip kimi sevmediğimi, hayatta ne yapmak istediğimi koyabilseydim masama diye düşündüm. Uykularımı, uykusuz gecelerimi, belleğimden taşmış bir rüyaymış gibi hafızamdaki dondurucunun en kuytu ve en karanlık köşesine, müebbet suçluları koğuşuna gizlice kilitlediklerimi, akıl kaymalarımı, dil sürçmelerimi, gülünç olma hallerimi, öfkelenip acele acele düşünmeden yazdığım elektronik mektuplarımı, yanlış anlamalara yol açan yazılarımı, yorumlarımı, her birini keşke masamın sırtına tek tek istifleyebilseydim. Biliyorum masam bu kadar yüke bana mısın demezdi… Yapamadım. İçimden fena halde ağlamak geliyordu. Yüreğimden boğazıma kadar gelen hıçkırığı sessizce düğümledim. Bir ova gibi genişledi sukûnet… Çıt çıkmıyordu. Eşyalar tek göz, tek nefes olmuşlardı sanki. Kendimi tarifi imkansız halde kötü hissediyordum. Kapıyı usulca açtım. İlk adımımı attım. Elimle yavaşça iterek kapıyı kapattım. Genişliğini hayal edemediğim derin bir uykuya daldım. 14.09.2010
5 Mart 2011 Cumartesi
Tuhaf Bir Öykü Denemesi - 3
Artık duramazdım. Bu akşam mutlaka çekip gitmeliydim. Bir gölge gibi, koridorun taş duvarını izleyerek dış kapıya doğru ilerledim. Dokunur dokumaz içimin titremesine neden olan kapının pirinç halkasından bir süre elimi çekemedim. Öylece kıpırdamadan kalakaldım. Ben öyle kıpırdamadan bekleyince, sanki odadaki eşyalar dehşetle buz kestiler. Çocuksu bir şaşkınlıkla ilk kez görmüş gibi ürpererek beni izlediler. Her daim yazı yazmak için kullandığım, hırpani haliyle nuh nebiden kalmış gibi duran masam, acı acı baktı suratıma... Ben de durduğum yerden masamın her köşesine elem dolu bakışlarla göz attım. Keşke Edip Cansever’in "masa da masaymış ha" adlı şiirinde yaptığı gibi pencereden gelen ışığı, ekmeğin havanın yumuşaklığını, tokluğumu açlığımı, aklımda olup bitenleri, kimi sevip kimi sevmediğimi, hayatta ne yapmak istediğimi koyabilseydim masama diye düşündüm. Uykularımı, uykusuz gecelerimi, belleğimden taşmış bir rüyaymış gibi hafızamdaki dondurucunun en kuytu ve en karanlık köşesine, müebbet suçluları koğuşuna gizlice kilitlediklerimi, akıl kaymalarımı, dil sürçmelerimi, gülünç olma hallerimi, öfkelenip acele acele düşünmeden yazdığım elektronik mektuplarımı, yanlış anlamalara yol açan yazılarımı, yorumlarımı, her birini keşke masamın sırtına tek tek istifleyebilseydim. Biliyorum masam bu kadar yüke bana mısın demezdi… Yapamadım. İçimden fena halde ağlamak geliyordu. Yüreğimden boğazıma kadar gelen hıçkırığı sessizce düğümledim. Bir ova gibi genişledi sukûnet… Çıt çıkmıyordu. Eşyalar tek göz, tek nefes olmuşlardı sanki. Kendimi tarifi imkansız halde kötü hissediyordum. Kapıyı usulca açtım. İlk adımımı attım. Elimle yavaşça iterek kapıyı kapattım. Genişliğini hayal edemediğim derin bir uykuya daldım. 14.09.2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Vaaauuvv....hoşşş. Keşke devamı da olsa.
YanıtlaSilDoğrusu daha uzun olmasını isterdim :)
YanıtlaSilSevgili Diloş,
YanıtlaSilDevamı sizin hayalinizde..:)
Nessuno.. Küçük küçük yaza yaza.. Sonunda sizin öyküler misali daha uzun yazabilirim belki:)
YanıtlaSil