Eve ilkin ben geldim. Zaten yemekleri sabahtan biraz hale yola sokmuştum. Şimdi toparladım. Ocağa koydum. Pişiyorlar. Mutfak masasında duran Murathan Mungan'ın kitabını elime aldım. Rastgele bir sayfasını araladım. Önceden okuyup, sevdiğim cümlelerinin altını acımadan çizdiğim, Ağaç Zamanı başlıklı kısa bir deneme yazısını tekrar okudum. Daha önce duymuş muydun bilmem? Yazar ağaç zamanı diye bir şeyden bahsediyor. Eskiden insanlar ömrü ağaçla ölçerlermiş. Çocukları doğduğunda onlar için ağaç dikerlermiş. İnsanla ağaç kardeş kardeş büyürlermiş. Bu durumda ağacın ruhu sahibini korurmuş. Yazar aslında onlar hakkında iki şey biliyormuş ama ikisini de unutmuş. Kendi ağacını değil de nedense kabuğunu hatırladığını söylüyor. "Onca şeyi unutuyor insan, bazı şeyler dün olarak duruyor insanın içinde." diyor. Dün gibi hatırlıyorum deriz ya bazen... Ağaçların dünleri birbirlerine yakın gelir mi peki? Bilmiyorum.. Şimdi izninle havuçların kabuklarını traşlamalıyım. Her akşam yaptığım gibi, hepimiz için katı meyve sıkacağında elma ve havuç suyu sıkmalıyım. Bu soğukta havuç suyu içmek gam defetmek misali gripdefeden etki yapıyor, biliyor musun? Havuçların kabuklarını soyarken düşüneceğim. Onca şeyi unutuyorken, bazı şeyler neden kabuk bağlayıp duruyor içimizde sahiden? Sonraa... Gün gelip bir nedenle kaşıyınca o kabuğu... Bilirsin... Sızım sızım sızlayıp kanıyabiliyor haliylen... Neyse... Ağaçların ruhları oladuğuna inanırım. Biz kendimize neyin kabuk bağladığını bile hatırlamazken, ağaçların dünleri birbirlerine yakın gelir mi acaba? Bilmem. Şimdi çok geç oldu. Yarın bir ağaca sorarım muhtemelen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder