Az önce gazetelere göz gezdirdim. Evdeyim. "Evin en yalın hali... İster cüce, ister dev... Camlarında perde yok... Bomboş, ev... Evin -i hali, sabah, Geciktiniz haydi! Uykuların tatlandığı sularda... Bıracaksınız evi. Evin -e hali, gün boyu, Ha gayret emektar deve! Sırtınızda yılların yorgunluğu... Akşam erkenden eve. Evin -de hali, saadet... Isınmak ocaktaki alevde... Sönmüş yıldızlara karşı... Işıklar varsa evde. Evin -den hali, uzaksınız, Hattâ içinde yaşarken... Aşkların, ölümlerin omzunda... Ayrılmak varken evden." Bu yazdığım Behçet Necatigil'in bir şiiri. Bu cumartesi... Tam şimdi... Ev hangi halinde acaba? Yalın halinde değil. Camlarda perde var. Ev eşya dolu. Hımm, bence evin hallerini düşünmekten vazgeçmeliyim. Kendi halime dönmeliyim. Hasan Ali Toptaş'ın kitap ismi gibi bin hüzünlü haz'lardan biri bu yazıyı yazarken hissettiğim. Sonra bir MFÖ şarkısı var akıl süzgeçimden geçirdiğim... "Bir hüznün kıyısında... Karıştım halkın arasına... Yalnızlığın koynunda sessiz... Nerdeyiz... Nerdeyiz..." Anlaşılan... Gene... Bir sürü haller içinde halim. Daldım farklı farklı düşüncelere... Şimdi burada meramımı anlatmaya çalışırken... Farkettim... Hal ve gidişimi gene şiirlere yüklemekteyim. Evimde oturmuşum... Oturmuşum da dünyanın savaşlarına, gailesine, kavgasına, şiddetine, bencilliğine oturduğum yerde ağıt yakmaya niyetlenmişim. Elimde kız belli bardak... Sol elimle kavramışım bardağı. Tabağına bırakmıyorum. Bak şimdi böyle yazınca... Tam da şu anda... Cemal Süreya'yı anmak istiyorum. O güzeller güzeli dizesinde der ya hani... "İki çay söylemiştik birisi açık... Keşke yalnız bunun için sevseydim seni." Sol elimde çay bardağı olunca, tek elimle birşeyler yazmaya çabalıyorum. İlla yazacağım ya... Yazmalıyım. Çünkü yazmadan duramıyorum. Kafamda binbir çeşit düşünce... İyi ama neydi acaba anlatmak istediğim? Evin hallerinden kendi halime geçtim. Yazının bir yerlerinde dünya halleri demiştim. İlgi dağınıklığından mustaribim ya... Neydi bu yazıdaki asıl maksadım bilemedim. MFÖ söylüyor radyoda... "Adımız miskindir bizim... Düşmanımız kindir bizim... Biz kimseye kin tutmayız... Ha bu alem birdir bize." Tamam... O halde... "Bilmeyen ne bilsin bizi... Bilenlere selam olsun." diyeyim. Hatırlamadığım yazı konumu hepten dağıtıp uzatmadan... Şimdi.... Tam da burada keseyim. Son olarak... Yazarken kelebek misali aklıma düşen şairlere yürekten selam edeyim.
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Bilmeyen Ne Bilsin Bizi... Bilenlere Selam Olsun...
Az önce gazetelere göz gezdirdim. Evdeyim. "Evin en yalın hali... İster cüce, ister dev... Camlarında perde yok... Bomboş, ev... Evin -i hali, sabah, Geciktiniz haydi! Uykuların tatlandığı sularda... Bıracaksınız evi. Evin -e hali, gün boyu, Ha gayret emektar deve! Sırtınızda yılların yorgunluğu... Akşam erkenden eve. Evin -de hali, saadet... Isınmak ocaktaki alevde... Sönmüş yıldızlara karşı... Işıklar varsa evde. Evin -den hali, uzaksınız, Hattâ içinde yaşarken... Aşkların, ölümlerin omzunda... Ayrılmak varken evden." Bu yazdığım Behçet Necatigil'in bir şiiri. Bu cumartesi... Tam şimdi... Ev hangi halinde acaba? Yalın halinde değil. Camlarda perde var. Ev eşya dolu. Hımm, bence evin hallerini düşünmekten vazgeçmeliyim. Kendi halime dönmeliyim. Hasan Ali Toptaş'ın kitap ismi gibi bin hüzünlü haz'lardan biri bu yazıyı yazarken hissettiğim. Sonra bir MFÖ şarkısı var akıl süzgeçimden geçirdiğim... "Bir hüznün kıyısında... Karıştım halkın arasına... Yalnızlığın koynunda sessiz... Nerdeyiz... Nerdeyiz..." Anlaşılan... Gene... Bir sürü haller içinde halim. Daldım farklı farklı düşüncelere... Şimdi burada meramımı anlatmaya çalışırken... Farkettim... Hal ve gidişimi gene şiirlere yüklemekteyim. Evimde oturmuşum... Oturmuşum da dünyanın savaşlarına, gailesine, kavgasına, şiddetine, bencilliğine oturduğum yerde ağıt yakmaya niyetlenmişim. Elimde kız belli bardak... Sol elimle kavramışım bardağı. Tabağına bırakmıyorum. Bak şimdi böyle yazınca... Tam da şu anda... Cemal Süreya'yı anmak istiyorum. O güzeller güzeli dizesinde der ya hani... "İki çay söylemiştik birisi açık... Keşke yalnız bunun için sevseydim seni." Sol elimde çay bardağı olunca, tek elimle birşeyler yazmaya çabalıyorum. İlla yazacağım ya... Yazmalıyım. Çünkü yazmadan duramıyorum. Kafamda binbir çeşit düşünce... İyi ama neydi acaba anlatmak istediğim? Evin hallerinden kendi halime geçtim. Yazının bir yerlerinde dünya halleri demiştim. İlgi dağınıklığından mustaribim ya... Neydi bu yazıdaki asıl maksadım bilemedim. MFÖ söylüyor radyoda... "Adımız miskindir bizim... Düşmanımız kindir bizim... Biz kimseye kin tutmayız... Ha bu alem birdir bize." Tamam... O halde... "Bilmeyen ne bilsin bizi... Bilenlere selam olsun." diyeyim. Hatırlamadığım yazı konumu hepten dağıtıp uzatmadan... Şimdi.... Tam da burada keseyim. Son olarak... Yazarken kelebek misali aklıma düşen şairlere yürekten selam edeyim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Selam
YanıtlaSilTam da hafta sonu tadında bir yazı olmuş.
elinize sağlık.
ewwet Hayal kahvem "Bilenlere selam olsun"...
YanıtlaSilHa bu ara anneler gününü de kutluyorum canım..:)
Beğendiğinize sevindim adsız:)
YanıtlaSilCWRM, çok tatlısınız... Teşekkür ederim:)
B.Necatigil'in ne kadar güzl bir şiiri.Aynen bizim ev,ben emektar deve:))
YanıtlaSilAnneler günün kutlu olsun Hayalkahvem..
Sevgili Buket, evin -e halindesin demek ki:))
YanıtlaSilBen de kutlarım. Mina Urgan "Annelik kölelik ama gönüllü kölelik" demiş Buket.. Sen şimdi o hallerdesin:)