Bak ne anlatacağım. İzmit'te Mimar Sinan'nın şehrime emaneti o güzelim Yeni Cuma Camii'nin E-5'e paralel alt köşesinde... Şımarık mı şımarık... Afralı tafralı edasıyla diğerlerinden farklı duran bir ağaç var. Arabamla geçerken... Tam o ağaç kalabalıklığının olduğu yerde... Trafik sıkışınca bir süre... Gözüm hemen o ağaca takılır. Nasıl burnu havada bir ağaçtır anlatamam sana. Yüzde binbeş yüz eminim şehrin ilk tomurcuklanan ağacı olduğuna. Aziz Nesin der ya hani... "Bir ılman hava esmeye görsün." Hopp! Patır patır açıverir çiçeklerini... Açar yemin ederim. Hemencecik kendini o güzel havalara vuruverir. Daha ne oluyoruz demeden uçuk pembe giysisini giyiverir. Becerdi bu yılda... İlkin o çiçek açtı gene. Of! Bir naz bir şımarma. İster bak ister bakma tarzında herkesi küçümseyen küstahça bir edası vardır hatta... Anlatılacak gibi değil! İlla görmek gerekir. Kalıbımı basarım asla ağaçların aptalı değildir. Gözlerimle şahidim. Ne ilkbahar yağmurları, ne akla hayale gelmez kocakarı soğukları, fırtınalar salladı silkeledi dallarını... Bana mısın demedi! Nasıl beceriyorsa beceriyor. İçinde çiçeklerini gizlediği tomurcuklarına hiç bir şeycik olmuyor. Onca badireden sonra bile çiçeklenip hoş bir edayla salım salım salınıveriyor. Allahım! Ne zaman önünden geçsem ilgimi çekiverir. Arabayı yolun ortasına bırakıveresim, koşup sarılıveresim, kulağımı gövdesine dayayıveresim, şımarık iç kahkahasını duyuveresim gelir. Öyle baştan çıkarıcı hâli vardır ki anlatamam sana. Başka bir şeyi gözüm görmez, o anda dünyamın merkezine oturuverir.
Şimdi neden yazdım bunları biliyor musun? Dün akşam içimi kurcalan bir merak sebebiyle sanal ansiklopedide bir şeyler arıyordum. Kierkegaard'ın kaygılı olmanın insanı diğer canlılardan ayıran şey olduğu tadında bir yazısına denk geldim. Ünlü Danimarkalı filozofa göre insan dışındaki diğer canlılar kaygı duymazlarmış. İnsanın ise yitip gitmeden, boyun eğmeden kaygıyla yaşamasını öğrenmesi lâzımmış. İşte tam bu yazıyı okuduğumda... Sanki kafama bir şey dank etti. Anlattığım bu cazibeli ağacın hemen yanındaki zavallı ağaç ansızın gözümün önüne geldi. Deminden beri anlatıyorum ya hani... O deli dolu çiçek açan ağacı. İşte o ağacın hemencik yanındaki ağaç ise bizimkinin tersine... Nasıl dalları kara kuru... Nasıl cılız... Nasıl süklüm püklüm... Nasıl acınacak haldedir anlatamam sana. Farkındayım. Beriki etrafına aldırmadan çiçek açıp sevinçle pembeleştikçe... Bu ise eriyor kederinden günden güne... Ne demek kaygı duymamak, kaygılı olmamak? Kierkegaard görebilseydi keşke! Bu ağaç var ya baştan aşağıya kaygı, tepeden tırnağa tasa, kökünden dallarına mutsuzluk, gerginlik, endişe. Ay, düşündükçe yüreğim daraldı inan ki... Acaba yanındaki ağaç gerim gerim çiçeklendikçe, bu kendini aciz, eksik mi hissediyor? Acaba hayatta bir kıymeti yokmuş gibi mi düşünüyor? Ne fena! Yooo... Var! Ben onu önemsiyorum bi kere. Ne diyorum biliyor musun? Hemen şimdi çıkıp oraya gitmeliyim. Evet, gitmeliyim inan ki. Gözünün önünde olan biteni göremeyip "dünyanın en güzeli benim" edasıyla salım salım salınan o şımarığı değil, bilakis günden güne eriyen kaygılı ağaca kulağımı dayayıp ilgiyle dinlemeliyim. Aziz Nesin'in dediği gibi... "Bir güler yüz bir tatlı söz..." Havasını bulur da önce aydınlatır kararan yüreğini... Çırpıştırır dallarını şööyle... Yanındaki şımarığı şaşırtmanın sevinciyle içinde kalmış çiçeklerini patır patır açıverir belki. Şaşkın ya! Şimdi anladım. Enayi gibi hep nasıl o çiçek açan ağaca aldandım! Tamam. O kaygılı ağacın yanına hemen şimdi gideceğim. Benim öğretebileceğim bir şey yok hiç kimseye ya da şeye. Ağacın kulağına sadece "Kimi zaman bende senin durumuna düşüyorum. Olur böyle haller." diyerekten hayat kıvamında bir kaç lakırtı edeceğim. O kadar! Ah! Ben insanların aptalı. Bunu daha önce nasıl akıl edemedim?! Sen kaygı duyma e mi? Merak etme. Ben halledeceğim.
Hep gittiğim parkta, yürüdüğüm yolda ya da penceremden görünen manzarada bir ağaç hep gözüme takılır. Onun da beni diğer insanlardan ayırt ettiği sanrısına kapılırım... Kafa dengi ağaçlar çıkıyor insanın karşısına :)
YanıtlaSilöyle güzel yazmışsın öyle güzel betimlemişsinki.. ben nasıl bugüne kadar farketmedim diye kendime kızdım şu an!
YanıtlaSilEvvet Vildancığım..Sen halledersin eminim. Bir sarılırsın ona da moralini düzeltirsin. Şarkı bile söyletirsin. Hatta ''..andım bir genç kadını..'' diye başlayan şarkısına '' nerden başlasamm..bu aşk hikayesini nasıl anlatsamm'' diyen bir şarkıyla devam bile ettirebilirsin.
YanıtlaSilBekleyelim bakalım..sabırsıZlıkla bekliyorum agacın hikayesini :)
Selam Ceren, ben hiç anlatmayayım ağaçlarla arkadaşlığımı:) Ara ara ağzımdan kaçırdıklarım bu yukarıda yazdığın tatta oluyor. Ertesi gün okuyan konu komşu, aile efradı falan tuhaf bakıyor bana..
YanıtlaSilNeyseki benim kafadan olanların varlığını bilmek içime su serpiyor:) Teşekkür ederim.
Selam Tubitos,İzmit'te mi yaşıyorsunuz yoksa:))
YanıtlaSilMititas, bu akşamki miniklerin konseri "bir demet yasemen, aşkımın tek hatırasıı" diye başladı...
YanıtlaSilOf, Zeki Müren söylerdi hatırlar mısın? Müthişti.
Hey, ne diyordun sen? İlgim dağıldı:))
Kierkegaard'ı kendime çok yakın bulurum. İster istemez insanı felsefe yaptırıyor dimi, bazen bende büyülendiğim bazi ağaçlara sarılırım ve inanılmaz bir güç hissederim. Ağaçların büyük bir enerji taşıdığını ve kapalı alanda olan ağaçların insanların enerjisini çektiğini okudum geçenlerde şimdi bu konuyu araştırıyorum. Bilemedim benden mi onlara onlardan mı bana enerji geçiyor? İlginç dimi...Defne
YanıtlaSilSelam Defne, ağaçlarla aramda özel bir bağ vardır.
YanıtlaSilAnlatsam buradan oraya kelimeler zincir olur:)
Sizin okuduklarınızı yazın da öğrenelim derim ben.
Zevkle okurum söz veririm:))
In The Mood For Love'ın son sahnesini hatırlattın bana.. İmkansız aşkını ağaç kovuğuna fısıldayan aşığı..
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=ZgO_sCXrK4s&noredirect=1