Mutfaktaydım. Behçet Necatigil'in şiirindeki gibi tam evin -de halindeydim. Sabah Değirmendere Pazarı'ndan satın aldığım mevsim sebzeleri pişmekteydi ocaktaki alev-de. Çalan telefonu bu haldeyken cevapladım. Bir yandan yemeği karıştırırken bir yandan telefonu omuzuma dayadım. "Ablam seni bilmem ama... Az önce on tane gömlek ütüledim. Yazmışsın ya Hayal Kahvem'e. Sual edersen kardeşciğine şu anda vaziyetin nedir diye... Evin -e hali diye cevap verebilirim. Sırtımda günün yorgunluğu. Kaçacağım az sonra. Yapalım mı senle kahve-sinema?" dedi. Çığlığımı kimse duymasın diye usulca "Heyy, tamam! İyi de hangi filme?" diye fısıldadım. "Ne çıkarsa bahtımıza!" dedi. Canıma minnet! Yemekler pişmişti zaten. Hemen emektar kadife ceketimi ve bez ayakkabılarımı kaptığım gibi parmaklarımın ucuna basa basa evden kaçtım. Arabaya bindiğim gibi radyoyu açtım. Yaşar söylüyordu: "Kimi sevdayı aranır dağların ardında... Kimi sevdaya boyanır en umulmadık anında..." Ben var ya bayılırım Yaşar şarkılarına... Durur muyum? Hemen sesim bettir falan demedim. Başladım şarkıya vokal yapmaya... "Kimi yirmi beşinde kimi bilmem kacında... Kimi yok der inanmaz kimi bulur anlamaz... Sevda uzak degil ki sevda basucumuzdaaa... Sevda pek yakında sinemalardaaaa." Evet... Kardeşle önce kahve hüpletip, dedikodunun dizini çıtır çıtır kırdık. Akabinde saat olarak bahtımıza denk düşen İncir Reçeli adlı filme daldık. Ben bu filmi hiç duymamışım. İncir Reçeli mi? Şimdi düşünüyorum da... Kardeş bence bu filmi önceden biliyor olabilir, hatta buluşmamızı bu saate özellikle denk getirmiş bile olabilir. Ben ne olduğunu anlamadan sinema salonuna daldım. O ne? Salon bomboş. Bizden başka kimse yok. Oh! Biz bir yayıldık kardeşle. Nasıl serildik koltuklara anlatamam. Film dersen damardan Love Story'nin törkiş versiyonu çıktı iyi mi? Tam kardeşlik. Of! Bayılır seyircisine acı biber gazı veren filmlere... Ben filmde kullanılan müzikleri sevdim. Hele İstanbul filmin başrolündeyse... Görmem ki fena birşey. Bir ara uzun zamandır dinlemediğim "Şarkılar seni söyler... Dillerde nağme adın" başlamadı mı filmin bir sahnesinde... Heyy! Sinemada kimse yoktu ya... Baktım kardeşe... Anladı aklımdan geçeni. Muzipçe tebessüm etti. Biz azıcık sesimizi yükselterek başadık şarkı söylemeye... "Aşk gibiiii... Sevda gibiiii.. Huysuz ve tatlı kadıııınnnn... Huysuz ve tatlı kadııııınnn." Film çıkışında ben arabaya doğru giderken, kardeş "Bir şey alıp geleceğim" dedi. Geldi. Bana bir paket verdi. Sonra açarsın dedi. Kardeşi evine bıraktım. Yola devam ederken paketi açıp baktım. Aaa! İncir reçeli... Kusura bakmasın ama... Bu filmden sonra yiyebilir miyim hiç incir reçeli? Boğazıma dizilir. Hayret edilecek şey! Bilseydim bana incir reçeli alacağını sinema sonrasında geleneksel ayak fotoğrafı çekerken ayağına basardım inan ki:)
Nasıl güzel yazmışsın.
YanıtlaSilİnan ağlıcam, o kadar yani :)
İnanamıyorum Serapus, aklımsıra yazarken filmi açık etmemeye gayret etmiştim. İncir Reçeli'nin acıklı bir film olduğunu yoksa çok mu belli ettim! Yooo.. Yapmayın:))
YanıtlaSilFilm değil, kardeşlik :) Maşallah size :)
YanıtlaSilKız kardeşi olan şanslı kadınlar! size imreniyorum! Ütüden, ince çoraptan, ananın babanın tansiyonundan, aşktan, komşulardan, pazardan, yazardan her şeyden dişi kardeş payı... ;)
YanıtlaSilFizy'den dinleyeyim dedim bahsi geçen şarkıları, iyi de oldu yani :)
YanıtlaSilAileme hep teşekkür ederim kız kardeşim var diye:)
YanıtlaSilYoo.. Abim de var. Ve iki kız kardeş kendisinin hastasıyız. Abim haz etmez gibi görünse de üçümüz bir olup dedikodunun sadece dizini değil, kafasını, gözünü bilem çıtır çıtır kırarız icabında:))Kardeşlik güzeldir.
İyi yapmışsınız Bolat. Ben de dinlemek istedim şimdi:)
YanıtlaSil