Şimdi ekleyeceğim fotoğraflar beni çok etkilemişti biliyor musun? Böyle bodoslama yazıya başladığım için kusuruma bakma. Kahve molası verdim. Kısa bir yazı yazmaktı niyetim. Ben... Hani geçen hafta Beyoğlu'na gitmiştim ya... Fransız Kültür Merkezi önünde şaka yollu Metin Üstündağ'ın bankını aramıştım hani. Bir el sanki binadan içeri itmişti beni. Şiir dinletisinden önce, FKM'nin duvarlarındaki işte bu fotoğraflarla burun buruna gelmiştim. Bugün gibi hâlimi çok iyi hatırlıyorum. Mûtedil bir suya dalar gibi bir fotoğraftan diğerine teker teker dalıp çıkmıştım. Nerede ve kimin olduğunu bilmediğim bu ev içimi acıtmıştı ne yalan söyleyeyim. Hazırlıksızdım belki. Niyetim fotoğraf sergisi gezmek değildi ya. Ne bileyim? Bu fotoğraflar acı birşeyler anlatıyorlardı sanki. Her bir fotoğrafın yanında uzun uzun yazılar vardı. Ben bir süre o yazıları okumadan sadece fotoğraflara bakmayı tercih etmiştim.
Sonra fotoğrafların yanındaki yazıları okumaya başladım. Daha önce Alexandre Vallaury adını duymuş muydun? Ben bilmiyordum. 1850 yılında İstanbul'lu lavanten bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş. Çok önemli bir mimar Alexandre Vallaury. Üstelik bildiğim pek çok binanın mimarı. İstanbul Erkek Lisesi'nin mesela. İstanbul Arkeoloji Müzesi. Galata'daki Osmanlı Bankası Binası. Başka binalar da var tabii. Benim bildiklerim bunlar. Hey! Pera Palas'ın da mimarı Alexandre Vallaury'miş. Binaları bilip mimarını tanımamak ne fena! Öğrendim ya şimdi hoşuma gitti.
Peki görüntüsüyle içimi acıtan bu metrûk binayla Alaxandre Vallaury'nin ne ilgisi vardı? 1898 yılında bir Fransız firma Büyükada'nın Manastır Tepesi'ne bir otel inşa ettirmiş. İşte bu yazlık otelin mimarı gene Alaxandre Vallaury. Neye niyet neye kısmet. İnsanlar gibi evlerin kaderlerini de felek belirliyor besbelli. İnşaatın ardından padişah hangi sebepten bilinmiyor, kullanım izni vermiyor bu otele. Birden yazgısı değişiyor binanın. Eleni Zafari adlı bir kadın satın alarak, yazlık otel olarak inşa edilen binayı yetimhane çeviriyor. Fransız Kültür Merkezi'nde, "Hayalet" adlı bu sergideki duvar yazılarını kendisi de mimar olan yazar Enis Batur hazırlamış. Düşünebiliyor musun yazlık otel olarak inşa edilen bu bina yarım yüzyıl yetimhane olarak kullanılmış. Daha sonra neredeyse gene yarım yüzyıl kendi kaderine terk edilmiş. Bu bina, Japonya’daki bir ahşap karkaslı külliyenin ardından, yeryüzünün en büyük ahşap ikinci yapısı sayılıyormuş. Binanın fotoğraflarına bakınca kimsesiz kalmış gibi görünmüyor mu? Yapayalnız, kimsesiz, metrûk bir siluet... Öğrendim ki otel olarak inşaa edilen, sonra yetimhaneye dönüşen, daha sonra yalnızlığa terkedilen bu binanın tekrar otel olmasına karar verilmiş. Kahve molası yazılarımı kısa tutmaktı niyetim. Gene uzattım. Yoo... Kesmeliyim burada. Sanırım Enis Batur'un cümleleriyle yazımı toparlamak en doğru hareket...
"Dönüş vapurunda, akşam ağır ağır inerken, gizlice tüttürmek için dışarı çıktım." diyor Enis Batur. "Büyükada’nın tepesinde gördüğüm dolgun bir bulutu gülümseyen bir insan yüzüne benzettiğimi kimseye söylemedim."
Ayhan Sicimoğlu İZtv'deki bir Büyükada gezisinde bahsetmişti bu binadan ve halinden . :(
YanıtlaSilSafranbolu'dayım bu geçmişine terkedilen binalar öyle hüzünlü ki ! Belki ben de bu konuda bir fotoğraf projesi yapabilirim.
Merhaba Dalgaizleri, Ayhan Sicimoğlu'nun progranlarını severek izlerim. Hastasıyıımm:)
YanıtlaSilEğer fotoğraf projeniz olursa, haberdar edin olur mu? Mutlaka görmek isterim.
Güneş gözlüğü takmış olmama rağmen güneş gözüme gözüme girerken, arkamı dönmek zorunda kalınca Gloria jeans'in terasında birden Yetimhane'nin resmini gördüm Fransız Kültür'ün duvarında, sohbeti kestim, ve şöyle dedim "Bu yetimhane'ye benziyor" sonra unuttum gitti, aşağı inince zaten unutmuştum, heyyy, iyi oldu, demek Pera'da ben Vallury'inin izini sürerken bakış açıma yine girmiş farkında olmadan, iyi oldu hatırlattın Vildan, teşekkürler :)
YanıtlaSilSelam Nessuno, iyi ki Metin Üstündağ'ın bankında oturmuştum, gözüme bir fotoğraf ilişti diye yazmamışsınız:)Yolunuz düşerse bu fotoğraf sergisini gezmenizi isterim. Önce sadece fotoğraflara bakın. Sonra Enis Batur'un yazılarını okuyun isterseniz. Etkileyici. Siz zaten yetimhane binasını görmüşsünüzdür sanırım.
YanıtlaSilUmarım bir ara kardeşle biz de görürüz.
Büyük ada'da iki yüksek tepe var; en yükseğinde Aya Yorgi, ötekinde Vallaury'nin yetimhanesi, son zamanlarda levanten mimar ziyadesiyle bakış açıma girmekte, haydi hayırlısı...
YanıtlaSilEnis Batur'un bir şehri ,sokaklarını,binalarını anlatan yazılarını seviyorum ama adada ki bu bina hakkında da yazdığını bilmiyordum.Adaya her gidişimizde bu binayı görmek tarihini acı içinde düşündürüyordu nedense..
YanıtlaSilNessuno, büyükada yazılarınızı okumak isteriz doğrusu. Umarım yakında momentos ve aylardan şubatla birlikte gideriz Büyükada'ya ve gezeriz hep birlikte..
YanıtlaSilBuket, Enis Batur bana ağır kaçar diye düşünürüm hep biliyor musunuz? Ama her kitabını alırım. Külliyatını toplama çabasındayım. Özel bir ilgim vardır onun hayata bakışına... Yazım tadına...
YanıtlaSilDemek siz Büyükada'ya gidip bu binayı gördünüz.
Darısı başımıza diyelim:)