14 Şubat 2012 Salı

Kahve Molası - Edebiyat Aşk Değil De Ne?



 "AŞK'ın hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
ya da dışındasındır, hasretinde..."
Elif Şafak - Aşk
 

Bir saat boş vaktim vardı. Ne yapacaktım? Kardeşimi ayarttım. Gene bir saat evinden kaçırdım. Kimi zaman böyle dar zamanlarda buluşuveririz. Birlikte hasbihal ederiz. Kardeşim öğretmendir. Uzmanlığı Türkçe olunca, değmeyin edebiyat muhabbetine… Edebiyata meraklı bu öğretmen bir de balık burcuysa hele... Ohhh, şahane aşk sohbeti yapabilirsiniz böyle biriyle. Balık burcu bilir misiniz ki, en romantik, en gizemli, en duygusal, en hayalperest ve depresyona en meyilli kadın tipidir. İki hafta çocukları hasta oldu diye döküntü oldu vücudu sıkıntıdan vallahi. Ama hastalığının adı da pek yakışmış haspaya; Rose! O kadar romantiktir ki, döküntüleri bile gül şeklinde!. Neyse iyileşti şimdi çok şükür!... Gene bir kaçamak yaptık kardeşimle. Önce bir kafeye gittik. Kahvelerimizi sipariş ettik. Şöyle koltuklarımıza rahatça yerleştik. Yaslandık arkamıza. "Bu gün konumuz edebiyatımızda aşk olsun! Ne dersin?” dedik göz kırparak birbirimize. Kahvelerimiz geldi. Şöyle bir kahveleri kokladık çektik içimize. Sonra fincanların uçlarını birbirine değdirdik “Aşk olsun!” diye bağırdık çevreyi umursamadan gene... Vee.. Başladık muhabbetimize…



Önce ben Atilla Atalay'ın çok sevdiğim Ebekulak adlı öyküsünden bahsettim. Benim kardeş de çok sever Ebekulak'ı. Her öyküseverin ayrıcalıklı öyküleri vardır. Ebekulak benim için öyledir. Zaman zaman kitabını açar okurum. Tekrar tekrar okumaktan bıkmam. Bilakis öyküyü bildiğim için yüreğimde hissederim. Haa.. Bir de mutlaka sesli okurum. Gözümün görmesi yetmez, kulaklarım da duysun isterim. Çok severim.


Ama asıl benim kardeş, Nezihe Meriç’in Keklik Türküsü öyküsünü o  kadar güzel anlatır ki doyamazsınız tadına. Dinlerken kardeşimi, kendinizi bir kaptırırsınız konunun akışına... Öykü bir kara tren olup, tünelden geçer gibi gönlünüzü delip geçer. Öyyyle bakakalırsınız ardından. Çok güzel anlatır gerçekten. "Keklik Türküsü’nü anlatsana bana kardeş" dedim. "Tamam!” dedi. Hiç itiraz etmedi… Canım benim ya… Bu bildiğim hikayeyi kaç kez dinledim kardeşimden. Neden yeni duymuşum gibi geliyor bana her seferinde? Neden gözlerim doluyor ve zor tutuyorum ağlamamak için kendimi… Bu gün de müthişti anlatımı! Sakın bilmeyenler adında keklik var diye fabl gibi bir şey sanmasınlar. Yoo! Bu bir genç kızın İstanbul'da her gün bindiği vapurda karşıdan aşık olduğu bir çocukla ilgili... Şehir hikayesi yani.. Ama daha eski yıllarda geçer... Gene içten içe çekilen, dile dökülmeyen aşklardan. Eski aşklardan! Yazarın Bozbulanık adlı kitabında yer alan öykülerinden...


Sonra nedense birden Huzur’a atladık. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın arkasından rahmet okuduk… Tek çocuklu dul bir kadın ile genç sevgilisinin aşkını hatırlamaya çalıştık. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Orhan Pamuk‘un en etkilendiği romancı olabileceğini konuştuk. Biz aslında öyküleri konuşacaktık. Nerden geçtik acaba şimdi Ahmet Hamdi Tanpınar’a? Konu konuyu açıyor işte. Huzur'dan, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ne atladık. Nasıl saplantılı bir aşktı değil mi Kemal'in Füsun’una duyduğu aşk? Ya Kemal’in sevgilisinin her kullandığı eşyaya hastalık şeklinde düşkünlüğü… Sekiz yıl içinde kaç taneydi, sevgilisinin 4.213 tane miydi sigara izmaritini biriktiren aşık… Böyle sapkın bir aşık olabilir miydi gerçek hayatta acaba? Konuştuk da konuştuk… Konu edebiyatımızda aşk olunca ve iki kadın bir araya gelince kimi çekiştireceğiz konu komşuyu mu? Tabii ki edebiyatçılarımızı öyle değil mi?



Uykusuz haftalık mizah dergisinde sürekli takip ettiğim Ersin Karabulut’un Sandıkiçi’den bahsetmeye başladım. Bir keresinde anlattığı öykü, yanlışlıkla bir adama çarpması ile başlıyordu. İnanılmaz tatlı yazmıştı gene ve okurken nasıl da eğlenmiştim. Tam onu anlatırken kardeşime, bende ilgi dağınıklığı vardır işte böyle… Konu aşk iken değiştirdim konuyu birden. "Hani birine çarparsın fark etmezsin de sana “Hişt dikkat etsene” diyen bir ses duyarsın ve sinir olursun ya" diye söze başladım şimdi de. “Hişt” ne kardeşim dedim. Hişt ne? şeklinde konu akınca… Birdenbire “Hişt Hişt”e atladık. Hani Sait Faik’in “Hişt, Hişt “adlı yalnızlık temalı öyküsü. Ben hişt kelimesine sinir oluyorum ama ya kimsem olmasa, bir hişt diyenim bile olmasa ne olurdu acep halim diye düşündüren öyküsü. Çok güzeldir bu öykü de sahiden! Biraz dedikoduya girip Sait Faik’in özel hayatıyla ilgili konulara dalıyorduk ki… Boşver dedik şimdi bunları… Birkaç da şair yadetsek! Mesela kim?


İlk olarak nedense Sezai Karakoç geldi aklımıza… Mona Roza şiiri… Hani üniversitede okurken gizliden gizliye aşık olduğu kız için yazmış bu şiiri de kızın haberi yokmuş… Kızın ceplerine gizli gizli aşk şiirleri koyarmış. Kız, bu şiirleri erkek arkadaşı yazıyor sanırmış. Oysa Sezai Karakoç yazarmış. Mona Roza'yı okuduğunuzda kızın adı çıkar ya şiirden sahiden. Kızın adı da aramızda kalsın Muazzez Akkaya. “Mona Roza siyah güller akgüller” diye başlayan uzun şiiri. Kız yıllar sonra bu şiir ortaya çıkınca sevildiğini öğrenmiş. Bunu duyduğunda evliymiş tabii ki! Yoksa kızı, Muazzez Akkaya benim annem diyerek ortaya mı çıkmış? Muhtelif söylentiler var ama bildiğimiz kadarıyla şair hiç evlenmemiş. Ne aşklar var! Aaa biraz dedikodu yapalım artık bu kadar da öyle değil mi? Hemen büyük şairimiz Attila İlhan'a geçtik ki kardeşimin telefonu çaldı...




Tam Attila İlhan’a geçtik... PiaYağmur Kaçağı ve Üçüncü Şahsın Şiiri ile sohbetimize devam edecektik ki... Devam edemedik… Bitirdik… Çünkü küçük yeğen evde “Anne..Anne!” diye tutturmuş. Hemen hesabı ödedik. Arabaya bindik. Birbirimize baktık.. Bir ağızdan: “Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu ağlardım. Beni sevmiyordun, bilirdim. Bir sevdiğin vardı, duyardım. Çöp gibi bir oğlan, ipince, Hayırsızın biriydi fikrimce. Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım. Felaketim olurdu, ağlardım!" Üçüncü Şahsın Şiiri adlı muhteşem şiirin ezberimizdeki ilk dizelerini aşkla seslendirdik… Kardeşimi bıraktım evine... Araba kullanırken devam ettim şiire: "Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi öterdi. Bir rüzgar aklımı alırdı. Sessizce bir cigara yakardın. Kirpiklerini eğerdin bakardın. Üşürdüm içim ürperirdi. Felaketim olurdu, ağlardım!" Bu kadarı kalmış ezberimde... Söylesene... Edebiyat AŞK değil de ne?    





- 14.02.2010 -

20 yorum:

  1. İyiki bu bloğa rastlamışım diyorum her okuyuşumdan sonra. Sanki eskilerde okuduğum içinde karşık kısa kısa öyküler olan bi kitabı okur gibi hissediyorum kendimi. Her öyküden ayrı bi keyif alıyorum. Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. harika :) ne kadar şanslısın, keşke benim de kendime bir telefon kadar yakın hissedip arayıp buuşup böyle konularda sohbet edebileceğim bir yakınım olsa, :) maaşallah :))) sevgilerimle :)

    YanıtlaSil
  3. Önce keşke kızkardeşim olsa dedim, sonra ne olursa oldun hayırlısı olsun dedim, sonra kızım/oğlum büyüse de imrendiğim muhabbeti kızımla yapabilsem dedim.
    Allah muhabbetinizi bozmasın, nice bol edebiyatlı günler olsun.

    YanıtlaSil
  4. Yazdıkların bana hayatımda şu günlerde edebiyata ne kadar az yer olduğunu (oysa ben iyi bir okuyucu iken eskiden)düşündürdü ve utanmakla kendimi savunmak arasında bir yerde kaldım. Asılı duruyorum orada öylece şimdi...

    YanıtlaSil
  5. aşk, aşkmı nedir. ne yazılır ne çizilir. ne aranır ne bulunur. ne tarif edilir nede çabuk unutulur. aşk sadece hissedilir. Hissedildikçe de değeri bilinir.
    hayat aşıkken çok güzeldir...

    YanıtlaSil
  6. Yaaa ben aslında edebiyat saadece aşk değil tabii ki diye sana muhalefet edecektim burda ama çok güzel yazmışın :(

    YanıtlaSil
  7. yazını okurken aklımda çalmaya başlayan şarkı:

    aşk eski bir yalan
    ademle havvadan kalan
    aşk eski bir yalan
    hayatıma dolan...

    hayata aşkla bağlı olalım.

    YanıtlaSil
  8. Nezihe Meriç ile tanışma fırsatı bulmuştum, göçtü gitti aramızdan!

    YanıtlaSil
  9. en güzel yerinde bırakmışsınız sohbeti

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel bir yazı. Bir sürü yeni öykü öğrendim ne güzel !

    YanıtlaSil
  11. Selam Şehirler Arası Aşk, ne hoş yorum yazmışsınız. Böyle hisler geçiriyorsam ne mutlu canıma:)
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  12. Selam Maya, feleğin en güzel kıyaklarından biridir kızkardeşimin olması:) Yoo, abimi de çok severim.
    Galiba kardeşlik güzel:)

    İlla aynı anne babanın çocuğu olmak şart değil elbet, bazı arkadaşlar kardeşe eştir. Ve çok şanslıyım ki
    şahane arkadaşlara da sahibim:))
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  13. Selam Annemahsustan, ben ballı biriyim. Benim kardeş benden küçük ama ablam gibidir mübarek:) Hele bir de öğretmen ya... Korkarım icabında:)) Kardeşim diye söylemiyorum, şahane biridir:)
    Sağolun.

    YanıtlaSil
  14. Selam Ehlikeyf, ne diyorsunuz siz, edebiyat sahiden aşk gibidir.

    "Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
    ya da dışındasındır, hasretinde...":)

    Siz aşık olup, aşık olduğunun farkında olmayan birisiniz belki.. Ne dersiniz:))
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  15. Selam VuslaT, çok güzel anlatmışsınız:) Şahane:))
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  16. Selam Raskolnikow, keşke deseydiniz de dinleyeydik:) Sağolun.

    YanıtlaSil
  17. Selam Kara Kitap, demek sen aşk eski bir yalan diyenlerdensin:) Öğrenmiş olduk:)) Sevgiler.

    YanıtlaSil
  18. Selam Bolat, ne güzel hatıra olmuş:)
    Allah rahmet eylesin diyelim. Öyküleriyle yaşayan yazarlarımızdan biri elbette. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  19. Selam Met, sormayın:)) Ama bizdeki muhabbetler bitmez, merak etmeyin:))
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  20. Selam Işın, ben öyküsever biriyim. Öykü sevdirebilirsem kendimi mutlu addederim:)) Sevgiler.

    YanıtlaSil