Bugün Pazar. Tatilin son günü. Yarın iş başlayacak. Hele önümüz koskoca bir sonbahar. Ardından eli maşalı kış ayları gelecek. İşim açısından en debdebeli aylar. Hımm… Bu uzun bayram tatili çok iyi geldi ne yalan söyleyeyim. İyice dinlendim. Hatta kafamda örümcek bağlamış bazı düşüncelerimi silkelendim. Bayramlaştım. Film seyrettim. Kitap okudum. Ancak kendime gelmiştim ki son okuduğum kitapta son okuduğum cümleler beni perişan etti. “Fırınları mis gibi kokutan, dükkâna adımınızı atar atmaz gördüğünüz her çöreği-böreği bir an önce alıp insanda tıkınma isteği uyandıran o nefis, yumuşacık, ıpılık, iştah açıcı hamur kokusu, özel makinelerle dükkanın içine pompalanan yapay kokuymuş.” Nasıl yani? Bu kadarı olabilir mi? Bünyem böyle bir şeyi kabul etmiyor. Red ediyor. İnanmayacağım işte… Kaldığım yerden okumaya korkarak devam ettim. Yazının şaka olmasını çok istiyorum. “Kokuya kanıp insanın parmaklarının ucuyla dokunmak istediği o çöreklerin satıldığı dükkanların çoğunun arkasında bir fırın bile yokmuş. Eskilerin deyişiyle “tam bir sûkut-u hayal” diyeceksiniz, üstelik bir de fazladan tatsızlık duygusu. Olsa olsa, belki biraz insanı gülümsettiği söylenebilir.” Hiç gülümsemedim hiiiççç! Ne gülümsemesi? Bilakis kanımın donduğunu söyleyebilirim. Kalakaldım gene. Kitabı elimden kucağıma düşürdüm. Sayfa kapanmadı ne yazık ki. O sayfa öylece açık duruyor. Kitabı elime almak istemiyorum. Çünkü okumaya devam edersem moralim temelli bozulacak çok iyi biliyorum. Gözüm ikinci paragraftaki cümlelere kaydı. Görme organım sanki bir radar gibi her cümleyi okumuyor, aralarından bazılarını seçiyor… Hamburgerdeki et kıymadan mı yapılmış soya fasülyesinden mi? Gösterişli fıskiyelerin suladığı mermer saksılara gömülü karanfiller plastik miymiş gerçek mi? Beton duvarı boyayıp üzerine tuğla resmi mi çizmişler? Dondurmanın kırmızısı çilek değil boya mıymış? Kırk yıldır piyasada gezinen artist aslında genç değil de yaşlı mıymış? Zorlayarak gözlerimi çektim kitabın cümlelerinden… Feci… Bunlar okumak, duymak, bilmek istemediğim şeyler… Bu kez insanlara hiç insancım kalmıyor. Gülümseyerek hatır soran, kibarlık jestleri yapan, duyarlı davrandığını, içten konuştuğunu düşündüğüm herkesten şüphelenmeye başlıyorum. Yediğim yiyecekler, kokladığım çiçekler, seyrettiğim manzara her şey ama her şey hayatın bizatihi kendisi sahte gelmeye başlıyor bana… Ve İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı hepten karıştırıyorum. Hemen fırladım yerimden. Mutfağa gittim. Önce nefis bir pasta pişirdim. Hımmm! Ev nasıl çikolatalı pasta koktu anlatamam. Sadece çikolatalı değil içine şeftali de kattım. Ev şimdi baskın çikolata ve ara ara şeftali kokuyor. Sahte değil. Tamamiyle gerçek. Sonra yanına kahve… Ağzıma bir parça çikolatalı şeftalili pasta attım. Ardından koklaya koklaya kahvemi içtim. Ne yalan söyleyeyim kendimi daha iyi hissettim. Bu akşam süpermarkete gidip alış veriş yapacaktım. Vazgeçtim. Kandırıldığımı düşünmeyi özellikle kafa sandığıma kilitleyerek dolandığım iyi aydınlatılmış geniş alanlı süpermarketteki etiketleri, kutuları, kavanozları, reklamları, ekmekleri, kekleri görmek, sahte kokuları duymak, çoğunluğun tatil yaptığı günde kasada çalışan kızın gülümsemesinin işinin gereği olduğunu hissetmek istemiyorum. İyi ama nereye kadar kaçacağım? Nereye kadar?
Merhaba,
YanıtlaSilEvet, artık koku ile oynamaya başladılar. Şimdi mağazalarda vanilya kokusu duyabilirsiniz. Vanilya anne sütüne en yakın koku olduğu için insana güven veriyor ve daha çok alış-veriş yapıyorsun...
Sevgiler, Bengi
Pazar günlerinin kendine has bir hüznü olduğuna inanırım ben :)
YanıtlaSilbayılırım pastalı kahveli okumalara :)
YanıtlaSilsatılan herşeyin insanı kandırıcı bir noktası olacak tabi. bunu bilsek bile alırız fırından ekmeği. sahici olanlar bunlar işte, arkadaşa, aileye, komşuya yapılan..
Aman..sakın..asla inanma..red et.
YanıtlaSilKendi inandığından şaşma..hatta yanlış bile olsa.
Bir kere inanmaya başladınmı hep bir yamuk ararsın, alışkanlığın olur..
Bir yakınım vardı. allah rahmet eylesin..
Hayat böyle geçmez dedi..yaşamayı da red etti.
Yaşadığı sürede de yakınlarına ezberlerini bozdurdu..kendine benzetti.
Aman.. sakın..hşşşttt'!
Ben o çikolatalı ve şeftalili pastanın tarifi gelecek diye bekledim...Kokularla oynadıklarını çoktandır biliyordum. Eski arabaların içine de yeni araba kokusu sıkarlarmış batı ülkelerinde...
YanıtlaSilBu Benim Yolum, ben hakiki kokular, hakiki tatlar almak istiyorum:)
YanıtlaSilKeşke sadece Pazar günü bu gerçekleri işitsem Bolat.. Artık sahtecilik her günümüzde var. Mücadeleye devam:)
YanıtlaSilBuket haklısın vallahi.. Bu gidişle ekmeği de evde yapacağım. Unun gerçek olduğuna inansam:) İyisi mi değirmene gidip unu da ben çekeyim..
YanıtlaSilAllahım sonunda Don kişot mu olacağım! Hey olabilirim bilirsin. Hayalcinin tekiyim:) Sağol Buketcim.
Polly Mamma, hayaller bu zamanlar için gerek:)
YanıtlaSilne yazdı ne yazamadı, fena haberler bunlar çok fena:) oysa eski arabanın, eski evin, eski eşyanın da kendine has bir kokusu vardır.. şaşkın bu batılılar ya..çok şaşkınlar:)
YanıtlaSilyaşadığımız sistem,yok ettiği gerçekliğin yerini yapay gerçeklikle ikame ediyor..aslında kendiliğinden kötü olan bir şey değil bu.Asıl kötü olan şey,bunu bilinçaltımızla kavrayıp hayatımızı da -farkında olmadan- bu kavrayışa göre düzenlemeye başlamamız.Yani kendimizi de pazarlamaya başlıyoruz ve bu bize normal gelmeye başlıyor.Ama yapacak bir şey yok.Kimse içinde yaşadığı sistemin dışında kalamaz.Hayal Kahvem,bu gerçek yokmuş gibi davranmanmaya başladığınızdan söz ediyorsunuz yazınızda,aslında bu,teslim olduğunuzu değil direndiğinizi gösteriyor... Ne kadar üstünü örterlerse örtsünler,bir zamanlar her şeyin hakiki olduğu bir dünya vardı...Üstü de örtülse,bu doğal gerçek,bu hakiki dünya, orada duruyor.
YanıtlaSil