Bu sabah feci bir baş ağrısı ile uyandım. Resmen sürüne sürüne… Böylee… Nasıl söylesem… Kendimi ite ite banyoya gittim. İnanır mısın, ayakta duracak halim yoktu. Dirseklerimi lavobaya dayadım. Elimi yüzümü ancak öyle yıkadım. Zorlanarak doğruldum. Aynaya yansıyan suretime dikkatlice baktım. Aman Allahım! O ne? Yanaklarım alev alev yanmıyor mu? Pespembe… Aaa!.. Anladım. Ben hastayım! O an… Tam o an işte… Gözümde birdenbire kırmızı bir ışık yandı – söndü... Hemen akabinde içimde tatlı bir sevda bulutunun peydahlandığını hissettim. O sevdalı bulut tepemden tırnağıma hızlı bir tur atıverince bedenimde… Sonra dinlenmek için bağdaş kurup yayılıverince yüreğime… O an… Tam o an işte… Tutamadım kendimi… Kıkır kıkır güldüm. Aynaya uzattım yüzümü… Sağ gözümü çapkınca kırptım. “Tamam… Madem bu vaziyetteyim” dedim... “Hakkını vereceğim.” Tam zamanı… Son günlerde çok arzu ettiğim hayallerimi teker teker gerçekleştireceğim. Aaa! Suratıma şaşkın şakın bakıp “Yok, artık!” demesene… Bu hasta ve ateşli halimle… Ayakta duracak dermanım yok iken hele… Ne yapacağım öyle mi? Düşünsene… İnsan hasta olup ateşlenirse… Kendini hayaller, hülyalar aleminin kollarına atması daha kolay olmaz mı? Olur elbette… Eee… Ne yani hasta oldum diye dertlecek miyim? Hem de bayram tatilimde? Mümkün değil… Haydi artizlik yapayım istersen… Şöyle söyleyeyim… “Valla şekerim, dertlenmek tarzım değil!” Aaa! Kaçırır mıyım bu durumu? Hemen kollarımı sıvadım hemen… Hasta ve ateşli halimle… Ah! Ne hayaller kurdum ben! Hey! Aklından neler geçiyor senin? Çok fesatsın biliyor musun? Dinle istersen… Neler hayal ettiğimi sana anlatmak istiyorum.
Ben uzun zamandır neyin hayalini kuruyordum biliyor musun? Şeyy… Ben… Yürümenin… Uzun zamandır İstanbul’da yürümenin hayalini kuruyorum… Lütfen gülme… Bak şimdi… Düşünsene… Önce Cağaloğlu’ndan yürümeye başlıyormuşum. Sirkeci’ye iniyormuşum tamam mı? Eminönü karışıklığıyla köprüden geçiyormuşum. Yüksekkaldırım’a tırmanıyormuşum… Efendime söyleyeyim… Sonra… Ver elini Tünel… İstiklal Caddesi… Taksim… Bir dakika... Acaba bu yoldan Beyoğlu’na çıkmak beni yorar mı dinlendirir mi dersin? Ya taşıtlar, işsiz güçsüzler, gezginci satıcılar kalabalığı tadımı kaçırırsa? Hımm… Ne diyeyim? Bilemedim. Ah! Peki… Ya koşmadan, yavaş adımlarla, tatlı tatlı söyleşerek, ta Şişli’den Levent Çiftliği’nden geçerek Boğaz’a kadar Sait Faik’le yarış yapmayı hayal etsem mesela… Ben öne geçince Sait Faik beni eteğimden yakalasa… Hahha!.. Ne hoş bir hayal!.. Du bi… Hava sıcak ya… Özdemir Asaf’la Fatih’ten Edirnekapı’ya lapa lapa kar altında, bir pencereden bir güzel başın sarkmasını bekleyerek dolaşmayı mı hayal etsem yoksa?
Yaşar Kemal romanlarını yürüyerek yazarmış biliyor muydun? Bir keresinde Yaşar Kemal’e Osmanbey’de rastlamıştım. Yooo… İnan bana bu hayal değil tamamiyle gerçek... O tanımıyor ya farketmedi beni. Ben ise tanımam mı memleketimin büyük değerini? Görür görmez tanıdım tabii… Bugün gibi hatırlarım, olduğum yerde heykel kesilmiştim. Ufukta batmakta olan güneşi izler gibi, yolun sonundaki köşeyi dönene kadar Yaşar Kemal’in yürüyüşünü seyretmiştim. O vakitler bilmiyordum ki Yaşar Kemal'in yürürken roman yazdığını… Yürümüyor da roman yazıyordu belki… Nereden bileyim?
Ah! Ben en çok ne yapmak isterdim biliyor musun? Sait Faik ve Orhan Veli’yle İstinye İskelesi’nde bir akşam yemeği yemek… Ah! Sonra İstiye’den Bebek’e kadar onlarla beraber yürümek... Sağımda Orhan Veli, solumda Sait Faik olurdu. Ben ortalarındayım düşünebiliyor musun? Ellerimi arkamda birleştirir, saçlarımı attıra attıra yürürken ben... Kah Sait Faik’e kah Orhan Veli’ye göz ucumla bakardım. Eteklerim nasıl zil çalardı kim bilir? Beraberiz diye hoplaya zıplaya mutlulukla yürürdüm. Eminim. Of!.. Bilirim sonra dayanamazdım. Memleketimin en değerli öykücüsü ve şairiyle yürüyorum demez illa mızmızlık ederdim. Ne fenayım! Yapardım vallahi. Yolun ortasında dururdum. Alt dudağımı sarkıtır, omuzlarımı silkeler, sağ ayağımı yere hızla vururdum. Uzata uzata kelimeyi… Söylenirdim... “Yorulllduuummm!” Ah! Muzip muzip gülerlerdi... Sait Faik bana belki: “Ne yorulması yahu! Yürüüüsene!” derdi… Ben de gözlerimi buğulandırır, “Bir insanı sevmekle başlamaz mı herşey?” derdim. Belki o anda yanımızdan üç vagonlu Bebek-Eminönü tramvayı geçerdi. Belki Orhan Veli bana “Çok şanslısın, haydi atla bakalım tramvaya!” derdi. Üçümüz tramvaya çoşkuyla atlardık sözgelimi… Evet, kesinlikle bunu hayal ettim şimdi. İnan bana hayali bile güzeldi.
Peki, bunlar nereden aklıma geldi? Dün gece Oktay Akbal’ın “Düşlerde Kalan Eski Yürüyüşler” başlıklı yazısını okumuştum. Oktay Akbal bizzat yaşamıştı benim hayal ettiğim bütün bu yürüyüşleri, biliyor musun? Ne şanslı diye düşüne düşüne uyumuşum. Ama ben de çok ballı değil miyim? Oktay Akbal yazmasaydı eğer, ben sevdiğim yazarların 40’lı 50’li yıllarda neler yaşadıklarını, İstanbul’un güzel yürüyüşlere yakışan, güzel avarelik kenti olduğunu nereden bilecektim peki? Oktay Akbal’ın deneme kitaplarına bir daldım ki ne dalma… Görüyor musun, hasta, ateşli vaziyetimle ne hayallerimi gerçekleştirdi bana… Birbirinden güzel deneme türü kitapları Türk Edebiyatına kazandırdığı için Oktay Akbal’a yürekten teşekkür ediyorum.
Bu kadar hayali yürümeye can mı dayanır? Of!.. Sahiden yorulmuşum. İzninle şimdi biraz uyumak istiyorum.
Geçmiş olsun.. Sabahki hasta halinizi anlattığınız tümceleri okurken içim cız etti. Biraz anaç, epeyce de halden anlayan yanım vardır.
YanıtlaSilAma hasta halinizle bile böylesine güzel, didaktik bir yazı yazabilen biri olmanızı da çok takdir ettim. Beğeni ile okudum yazdıklarınızı.
En kısa zamanda iyileşmenizi diliyor, sevgiler selamlar gönderiyorum..
Geçmiş olsun. Hasta hasta edebiyat dünyasında bizi şöyle bir dolaştırdınız. Kitapları not aldım. Teşekkürler..
YanıtlaSilVallahi sen de çok şanslısın Hayal Kahvem! Bu entelektüel bilinçte ve bu farkındalık düzeyinde yaşadığın için... :)
YanıtlaSilAaa? Bu sabah ben de aynen öyleydim, inanır mısınız? Kendimi cumburlop diye yatağa atmakta buldum çareyi. İyi de yapmışım, tüm yorgunluğum gidiverdi üzerimden. İnşallah siz de iyisinizdir şimdi. Geçmiş olsun, kendinize dikkat edin.
YanıtlaSilgeçmiş olsun iyi bayramlar
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun. Noluyor bize böyle? bugün bende böyleydim :)
YanıtlaSilyılın en güzel ayına hasta başlamak mı...ama bir hastalık da ancak böyle güzel anlatılır. ben de meğersem o yürüyüşte sizin yanınızdaymışım.istanbul sokaklarını kolkola gezmişiz,siz anlatmışsınız ben dinlemişim.kah gülüşmüşüz,kah ciddi şeyler konuşup dertleşmişiz.beni kolumdan tutup sahaflara götürmüşsünüz.kitapların arasında kendimizi kaybedince zagor'un ilk baskılarından biri geçmiş elime çocuklar gibi zıplayıp çığlık atmışım ben.hiç zagor okumadım,okumadan sevdim sayenizde.almışız zagoru çıkmışız sahile,güzel bir simit ve çay eşliğinde burnumuzda iyot kokusu, karıştırmışız zagor'un sayfalarını.sonra orhan veli gelmiş, belki istanbul'u dinliyorum şiirini bizim yanımızdaki masada yazmış.
YanıtlaSil.
.
.
hayal daha uzayıp gider,ama benim işyeri masasında ancak bu kadar hayal kuruluyor. :)))
ben sizi çok seviyorum. hep en bunaldığım anlarda ses veriyorsunuz.
Begovilli ev.. Anaç ve halden anlayan birisiniz sahiden. Ne hoş şeyler yazmışsınız. Teşekkürler:)
YanıtlaSilŞeytanın "Yaz" Dedikleri.. Oktay Akbal denemelerini okumalısınız sahiden. Hayata dair müthiş deneyimler paylaşıyor. Hoşlanacaksınız eminim. Yorumunuz ve dilekleriniz için teşekkür ederim. Sağolun.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Adsız. Size de iyi bayramlar:)
YanıtlaSilAaa! Geçmiş olsun Aslı. Hemen hayaller alemine dalsaydınız:)
YanıtlaSilKara Kitap:) Ne tatlı bir gezinti bu.. Bayıldım..
YanıtlaSilRotayı sevdim. Aynen yapalım biz bunu birlikte..
Du bakalım.. Hayaller bitmez:)
Duygular karşılıklı Kara Kitap. Sizi çok sevdiğimi çok iyi bilmelisiniz:)
Bu hoş yorumunuz ve duygularınızı paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Teşekkür ederim Mit. Bu yazı bittiğinde iyileşmiştim bile:) Sağolasın ve sana da geçmiş olsun.
YanıtlaSil