Bu fotoğraftaki genç kadın, 1921-1995 yılları arasında yaşamış, Amerikalı psikolojik gerilim romanları yazarı ve yirmi kadar filme kaynaklık etmiş Patricia Highsmith.. Allahım! Bu yazarın kitaplarını şiddetle okumak istiyorum. Geçen akşam Yetenekli Bay Ripley'i bilmem kaçıncı kez tekrar seyrettim. Bu filmi seyretmeyi çok seviyorum. Bir kere film İtalya'da geçiyor. Yani filmin görüntüleri müthiş... Sonra müzikleriyle bu filmi seyretmek var ya dehşet keyifli... Ayrıca oyuncularına ne diyeceksin?
Tom Ripley rolünde Matt Damon, Marge rolünde Gwyneth Paltrow, Dicki rolünde Judi Law... Ovv! Daha ne olsun... 1999 yılında çevrilmiş bu film... Oyuncular çok daha gençler tabii.. Oyuncularıyla, görüntü ve müziğiyle bu filmi seyretmekten usanmıyorum. Sadece oyuncular, görüntüler, müzik nedeniyle bu filmi seyrediyorum dersem büyük bir haksızlık yapmış olurum. Esasında ben filmin senaryosunu acayip beğeniyorum. Sana bir şey söyleyeyim mi, bu film var ya bana sanki Dostoyevski romanı seyrediyormuşum tadı veriyor. Neden biliyor musun?
Yetenekli Bay Ripley gerilim drama cinsi bir film.. Filmde cinayetler işleniyor. Ve aynı Suç ve Ceza'daki gibi katil en baştan kendini belli ediyor. Katilimiz pek çok konuda yetenekli mi yetenekli Bay Ripley... İlginç bir tiptir Bay Ripley... Soğukkanlı bir katildir. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sındaki kahraman Raskolnikov'u biliyorsun değil mi? Aaa.. İki kahramanın da isimlerinin baş harfi de aynı.. Şimdi yazarken farkettim. Şaka gibi... Ayrıca filmi seyrederken her seferinde kendi kendime diyorum ki... Acaba Ripley, Raskolnikov'un ruh ikizi mi?
Saçma belki ama nedense aralarında böyle bir benzerlik buluyorum. Raskolnikov Suç ve Ceza'da başkalarını sömüren tefeci kadını öldürüp nasıl kendini haklı görüyorsa, Tom Ripley de aynı kafada gibi geliyor. Çünkü Mr.Ripley'de işlediği her cinayette kendini haklı görüyor. Diyeceksin ki her katilin kendine göre haklı sebebi vardır. Haklısın. Bu durumu tam izah edebileceğimi sanmıyorum. Benimkisi sadece bir sezgi. Bana öyle geliyor, bilmiyorum anlatabildim mi? Sözün özü şöyle söyleyebilirim. Yetenekli Bay Ripley'i seyretmemin en büyük nedenlerinden biri Dostoyevski kitapları lezzetinde olması... Filmi izleyip gene aynı kanaat uyanınca bende, bu kez kim yazmış senaryosunu diye baktım. Aaa! Bu film yukarıda fotoğrafını koyduğum Patricia Highsmith'in romanından sinemaya uyarlanmamış mı? Ne hoş!
Hey! Bak ne öğrendim... Amerikalı yazar Patricia Highsmith'in 1955 yılında yazdığı Yetenekli Bay Ripley adlı romanı ilk kez 1960 yılında sinemaya uyarlanmış. Fransa İtalya ortak yapımı bu filmin adı bu kez Kızgın Güneş. Bu filmi merak edince, buldum buluşturdum ve dün gece seyrettim. Bayıldım. O kadar benziyor ki 1999 yapımı yeni filmle.. Hem bil bakalım Bay Ripley'i kim oynuyor bu filmde? Alain Delon! Heyy! Tam gençlik yılları... Sahi Alain Delon nerelerde? En son hangi filmini seyrettim acaba bilemedim şimdi... Film gene İtalya'da geçiyor ya görüntüler müthişti. Müzik, oyuncular.. Seyri çok keyifliydi.. Alain Delon tam Raskolnikov gibiydi iyi mi? Neren çıkarıyorum böyle şeyleri? Dostoyevski'nin Raskolnikov'u kim, Patricia Highsmith'in Ripley'i kim diyeceksin biliyorum. Bu hafıza enteresan bir kutu gerçekten.. İnsanın elinde değil ki... Nasıl oluyorsa oluyor bildiği o iki kahramanı hafızada ilgili çekmecelerinden çıkarıyor ve hooop yan yana getiriyor... Ne bileyim neden böyle yapıyor? Fakat ben seviyorum bu eşleştirmeleri... Bir şey daha yazmalıyım... Dün gece eski yapım film bitti ya sonunda FIN yazdı... Aaaa! Kalakaldım... Yeni yapım filmin sonuna aceleyle baktım. FIN ya da THE END yazmıyor... Film bitiyor ve filme katkı yapanların isimleri yazıyor o kadar... Eskiden filmlerin sonunda gerçekten SON, THE END, FIN yazmaz mıydı? Yazardı inan ki.. Artık yazmıyorlar galiba... Çünkü çok şaşırdım FIN diye görünce... Hayret edilecek şey! Oysa ne güzeldi film bitince SON yazması. Sanki cümle bitince sonuna konulan tek nokta gibi. Bu yazı ne zaman bitecek diyorsun değil mi? Uzattım gene anlıyorum seni... İşteeee... BİTTİ.
11.01.2011
Yazını okurken garip bir şekilde heyecanlandım. Raskolnikov benim için etkileyici bir karakter olmadı, bahsettiğin filmi de bilmiyorum. Ama dediğim gibi değişik bir heyecan vardı yazını okurken bende. Sanırım senin heyecanındı bu. Sahi, ne güzel yansıtmışsın ilgili, merakını bu yazıya:)
YanıtlaSilBence kitapları okuyunca filmleri ikinci planda kalacak gözünde :)
YanıtlaSilözlem
Alain Delon bence ideal ripley rolü için.bu versiyonunu da seyretmek isterdim..
YanıtlaSilBu filme hayranım , ben de iki kez izledim ,aynen söylediklerine katılıyorum,hangi birine övgü yağdıralım.
YanıtlaSilAyrıca Raskolnikov karakteri de benim için unutulmaz,Suç ve Cezayı iki kez okumuş biri olarak , dediklerine katılıyorum şu ruh ikizi meselesi...neden olmasın?
Baykuş gözüyle
Selam Justuntitled,
YanıtlaSilyazım heyecanımı geçirebiliyorsa, bağararak derim ki: "Heey, ne mutlu canıma!":))
Teşekkür ederim.
Resimli Günlük, siz yoksa Patricia Highsmith kitaplarını okudunuz mu? Ne hoş!
YanıtlaSilBuket, bayılırsın:) Ama ben Matt Damon'ı çok başarılı buluyorum. Etkileyici ve nefis bir film.
YanıtlaSilNatalie, demek size de Raskalnikov ve Mr. Ripley benziyor! Hey, sevindim. İsimlerinin baş harfleri de benziyor ya.. Ne tesadüf değil mi:)
YanıtlaSilÇok güzeldi.Özlemişim seni okumayı okul filan derken boşladım sizleri.
YanıtlaSilHey, insan olun biraz, unuttunuz sanmıştım beni:)
YanıtlaSilDönmenize sevindim. Teşekkür ederim.