Bugün işimin arasında nedense "öteki" "vicdan azabı" "acıma" kelimelerinin manası aklıma takıldı. Düşündüm. Düşündüm. Bil bakalım aklıma ne geldi? Vüs'at Orhan Bener'in Havva adlı öyküsü... Sana bir şey söyleyeyim mi, bu öyküyü içine sine sine okuyan biri, vicdan ve acıma duygusunu öğrenir, asla bir başkasını öteki diye görmez. Bak şimdi...
Öykü şu cümlelerle başlar:
“Benim saçlarım yumuşak. Havva’nın saçları keçe gibi. Annem ustura ile iki defa kazıttı saçlarını uzasın diye, ama uzamadı, kısa kaldı. Burnu da öyle biçimsiz ki! Yamyassı. Tıpkı okul kitabımızdaki maymunun burnuna benziyor burnu. Hiç sevmiyorum onu. Pis hırsız.”
Köyden getirilip evde besleme olarak büyütülen bir kızdır Havva. Kimi kimsesi yoktur. Öykünün anlatıcısı ise evin kızıdır. O kadar hor görülüp eziyet edilmesine rağmen Havva'yı kıskanmaktadır. Anne ve kızı Havva'yı asla benimsemezler. Havva sürekli azarlanır, dövülür, bir yere giderken eve kilitlenir. Kilitlenmezse eğer alır başını gider diye düşünürler. Çamaşırlığa kilitlendiği bir gün, Havva kömürden zehirlenir. Evin babası Havva'yı köyüne göndermek ister. Anne göndermek istemez. Hem kimsesi yoktur köyde, hem de evde çok işe yaramaktadır. Havva kuvvetlidir. Özgürlüğü o kadar kısıtlanmıştır ki halıdaki beyaz kuşu keser. Tabii bu sebeple gene dayak yer. Bu ana-kız tam manasıyla vicansızdırlar. Acıma duyguları gelişmemiştir.
"Annem, bugün onu bir temiz dövdü. Tabii döver. Misafir odamızdaki güzelim halımızı kesmiş. Deli mi ne? Annem: "Kız niye kestin halıyı?" dedi. O: "Kuş var halının içinde," dedi "Beyaz kuş. Onu çıkartacaktım." Gördün işte kuşu. Bir "Töbe töbe ana" bellemiş, onu söyler."
Sonunda fena hastalanır Havva. Çünkü çöpe atılan paslı yağ tenekesinin dibini sıyırmış yemiştir. Yazar öykünün finalini anlatıcının dilinden şöyle bitirir:
"Annem Havva’nın yanına gitti, yatağına diz çöktü. “Kızım Havva iyi misin evladım?” dedi. “Bak iyileştin artık. Canın bir şey istiyor mu? Ne pişireyim sana?” Havva baştan bir şey demedi. Sonra gözünü iri iri açtı: “Baklava,” dedi. Sonra da öldü."
Bu öykü resmen insanın canını acıtan öykülerdendir. Düşünebiliyor musun, bir çocuk diğerine düşman... Düşman olduğu kim? Öteki... Öykünün başından itibaren ötekinin ölmesini ister. Vüs'at O. Bener asla duygu sömürüsü yapmaz. İlginç bir anlatımı ve tadı vardır. Öykü gene oturur insanın yüreğine... Konusu itibariyle çarpar okuyanı gene..
Merak uyandıran uslûbuyla, okurken başka bir şey göremez okuyucu, cümleleri sabırsızca ardı ardına kovalamak ister. Edebiyat gene insan hallerine misaller vermektedir vermesinde de, bu kez insan hallerinin örnekleri, Vüs'at O. Bener'in kendine has o şahane öykü dokumasıyla izlemektedir. Son arzusunda iştahla baklava isteyen Havva, öykünün başından itibaren kendisini öteki gören anne ve kıza feci bir acıma duygusu miras bırakır. Sana bir şey söyleyeyim mi, tüm yüreğimle inanıyorum, böyle öyküleri okuyarak büyüyecek çocuklar, asla kimseye "öteki" gözüyle bakamazlar. Çünkü Vüs'at O. Bener'in öykülerini okuyanlar, onun öykülerinin yarattığı azabı ömür boyu vicdanlarından atamazlar.
Bu akşam çok kötüydüm, içim fena sıkılıyordu. Kaç gündür öyle ya, bugün daha da fazlaydı. Havalar güzelleşti, iyi olacağım demiştim, olmadı, her şey daha da kötüye gidiyor. Neyse, öteki üzerine çok fazla düşünürüm ben, kötülük, vicdan ve öteki olma sorununu. Teşekkürler öykü için, çok sağol Hayalkahvem.
YanıtlaSilİyi geceler.
evet.. bekir yıldızın öykülerini anımsattı.. öykü okumak yeterli olur mu.. bilmem ki.. o öyküleri okurken ağlayabilmek becerisi olmayanda bir iz bir ses olur mu..
YanıtlaSilsevgilerimle.. atalet
@Justine, ben teşekkür ederim.
YanıtlaSil@ Atalet, ben çok katkısı olacağına inanıyorum.
kemalettin tuğcu okumuşluğumuz var
YanıtlaSilşimdi merhametli olmamız ondandır
içimizin bu denli acıması.
bir zamanlar
bazı öyküleri okuyup,
canımız çekip
bulgur pilavıyla soğan yemişliğimiz var kuzenlerle...
o kadar içimizi acıtırdı ki...
öyküler ve gerçekler
Beyaz Gelincik, aynen sizin gibi düşünüyorum:)
YanıtlaSil