Bak ne anlatacağım. Az önce koltukta kıvrılıp uyumuştum. Tuhaf bir rüya gördüm. Güya ben girişi boydan boya gün ışığına açık bir yer altı mağarasındaymışım. Hatta orada çocukluktan beri zincire vurulmuşum. Yerimden kıpırdayamıyormuşum. Ne başımı çevirebiliyormuşum. Ne de arkama bakabiliyormuşum. Aslında arkamdan bir ışık geliyormuş. Sanki uzakta tepede yakılan bir ateş varmış da ben o ışığı asla göremiyormuşum. Sanki orada insanlar varmış. Belki de konuşuyorlarmış. Ellerinde eşyalar… Belki de yürümekteler… Öyle hissediyormuşum. Çünkü mağaranın duvarlarına gölgeleri düşüyormuş. Mağaranın içinde sesleri işitiliyormuş. Ben dışardakileri göremiyorum ya gölgeler konuşuyor, gölgeler hareket ediyor sanıyormuşum. Yani benim için tek hakikat varmış: Gölgeler. Başka bir şey bilmiyormuşum. Olur mu böyle bir şey? Olamaz... Ama gerçek değil ki... Anlattığım bir rüya... Efendime söyleyeyim, sonraaa...
Ayağımdaki zincir birden bire açılıyormuş. Ayağa kalkıyormuşum. Başımı çevirip yürümeye başlıyormuşum. Mağaradan çıkınca o tepedeki ışık gözümü kamaştırıyormuş. Küçüklüğümden beri mağarada yaşamışım ya karanlığa alışkın gözlerim aydınlıkta acımaya başlıyormuş bu durumda. Daha önce hiç bilmediğim acı hissini öğrenmeye başlıyormuşum. Bağırıp, öfkeleniyormuşum. Kimse kulak asmıyormuş. Sonra gözlerim ışığa alışıyormuş, çevremdeki insanları ve eşyaları fark etmeye başlıyormuşum. Fakat hiç kimseyi tanımıyor, hiçbir şeyin ne olduğunu bilmiyormuşum. Biri yanıma geliyormuş. “Ömür boyu mağarada gördüklerin bir hayaldi. Şimdi gerçekle karşı karşıyasın” diyormuş. Ben şaşırıyormuşum. Çünkü kendimi bildim bileli gölgeleri görmüş, gölgelere inanmışım ya kafam fena halde karışıyormuş. Neler olup bittiğini anlayamıyormuşum. Gece olunca yıldızları ve ayı görüyormuşum. Sonunda gözlerimi o muazzam ışığa çeviriyormuşum. Düşünmeye başlıyormuşum. Hangisi hakikatti? Mağaradaki gölgeler mi? Yoksa şimdi gördüklerim mi? Doğru muydu söyledikleri? Kafam çok karışıyormuş. Öğrenmenin ve bilmenin çok acı verdiğini anlasam bile… Her çileye katlanmak istiyor… Mağaradaki eski günlerime asla dönmek istemiyormuşum. Yüreğimin tuhaf bir mutluluk hissiyle çırpındığını hissediyormuşum. Gözlerimi açtım. Karşımda kitaplarım. Kucağımda ise en son okuduğum kitap. Kitabı kaldırdım. Ne okuyordum ki? Baktım... Antik Yunan Filozoflarından Sokrat'ın öğrencisi, Aristo'nun hocası, koskoca Eflatun vardır ya hani... Bilirsin... Eflatun'un Mağara İstiaresi'ni okumuyor muymuşum? Bu okuduklarım mitolojiden ve felsefeden anlamayan bünyeme ağır mı gelmişti ne? Gördüğüm rüyaya bir anlam veremedim. Ne bileyim? Böyleyken böyle.
sen futboldan da anlamıyordun zaten..Socrates'in savunması üstüne de bir şeyler yazsana.
YanıtlaSil:) Çok güzel bir post...
YanıtlaSilBe sıkça karıştırırım düş ile gerçeği... Bu nedenledir ki, hangisi daha çok mutlu ederse, onu gerçeğim yapmaya karar verdim... Karar vermek kolay tabi... Uygulamaya gelinceeee... Eh işte, deneyip duruyorum:)))
Avram Hocam, bencileyin biri ne anlasın Sokrates'in savunmasını? Nerede savunmuş? Kimi savunmuş? Kaleyi mi savunmuş? Aaa! Taaaa MÖ 400 lü yıllarda futbol gene mi vardı yoksa:))
YanıtlaSilSilva rüya görmek şahanedir gerçekten. Acayip şaşırtır insanı. Feleğini şaşırtır. Gene de hayal kurmak, rüya görmek müthiştir. Sağolun:)
YanıtlaSilsuyu aç anlat rüyanı :))
YanıtlaSilÜstünede bi şey örtseydin keşke :):)
YanıtlaSilAk sakallı biri veya birinin gölgesi de var mıydı? Benim dede geziyor mu anlamaya çalışıyorum geziyorsa uğrasa yine diye:)
YanıtlaSilTamam adsız, deneyeceğim:)
YanıtlaSilMütemadiyen, oturduğum yerde uyumuşum. Üzerime kitap koymuşum:)
YanıtlaSilHımm, görürsem söylerim Nehir İda:)
YanıtlaSililginçççç:)
YanıtlaSilSelam İlk-Kar, ilginç sahiden ama Eflatun'un mağara istiaresine o kadar benziyor ki anlatamam:))
YanıtlaSil