Aslında benim niyetim Clouzot'un Karga adlı filmini seyretmekti. Du bi... Sanırım söze tersten girdim. En başından anlatacağım. Bugün evdeki mektup temalı kitaplarımı bir araya getirmeye niyetlendiydim. Ben aynı "tren"ler gibi "mektup"larla ilgili de her şeyi çok severim. Hayatımda en az bindiğim vasıta tren olmasına rağmen, hani o çocukluk şarkısındaki gibi "binmesem de, uzaklara gitmesem de" neden olduğunu tam çözemediğim büyük bir tutkuyla trenleri severim. Mektupları da öyle. Kaç mektup yazdım ki şu ahir ömrümde? Lise'ye giderken belki bir kaç arkadaşımla mektuplaşmışımdır o kadar. Elektronik posta dersen? Hımm... İşte o mektuplardan epeyce yazmışlığım var. Ama benim peşine düştüğüm günümüzün elektronik mektupları değil. Ele dolma kalem ve kâğıt alınmış. Belki karanlık çöktükten sonra, özenerek, okunaklı hem de iç çekerek duygular, düşünceler bembeyaz kağıda aktarılmış. "Mahsus selam ederim" veya "Hasretle gözlerinden öperim" le son verilmiş. Hemen altına isimle imza işlenmiş. İtinayla ikiye katlanmış. Beyaz bir zarfa usulünce yerleştirilmiş. Zarfın üzerine "Sayın..." la başlayan isim, hemen altına adres döşenmiş. Sol üst köşeye gönderenin adı adresi eklenmiş. Sağ üst köşeye ise pulu yapıştırılmış. Postaneye götürülüp gönderilmiş mektuplar benim ilgimi çeken. Ya da yazılmış ama göndermeye cesaret edilemeyerek çekmecede bekletilen, gizlenen mektuplar. Veya yerine ulaşmayan ya da geç ulaşan, geciken mektuplar... Ne çok mektup çeşidi var. Her biri ilgimin merkezi. Nereden okuyacağım böyle mektuplaşmaları peki? Edebiyata sırtımı dayayacağım tabii... Pek çok yazarın mektuplaşması kitaplaşmış çok şükür. Denk geldikçe satın almak ve okumak istiyorum. Ya da içinde mektup geçen filmleri seyretmek istiyorum.
Küçük Prens'in yazarı Saint-Exupery'nin bir bahçıvan öyküsündeki mektuplaşmalarına bayılırım. İki yakın arkadaş bahçıvan, iş güç, savaşlar, deniz yolculukları derken birbirlerinden ayrı düşerler. Aradan yıllar geçer. Bir gün kimbilir hangi yıldan kalma, hangi kervanlar, atlılar, gemiler, deniz dalgalarının inadıyla eline ulaştıysa, yaşlı bahçıvana arkadaşından bir zarf gelir. İçindeki mektupta sadece "bu sabah, güllerimi budadım." diye dört kelimelik bir cümle yazmaktadır. Aradan yıllar geçer. Mektubu alan bahçıvan arkadaşına bir cevap gönderir. Cevabı şöyledir: "Bu sabah, ben de güllerimi budadım." Tam olarak anlayamadım. Acaba bahçıvanlar "gül budamak" fiiliyle hayatlarında hiç bir şey değişmediğini mi ifade etmek istemişlerdir? Her mektup kendine özeldir. Mahremdir. Yazılanları ancak muhatabı en iyi anlayabilir. Benim yazdığım mektupları, gönderdiğim kişiden başkasının okumasını istemem. Hissiyatım böyleyken, niye Kafka'nın Milena'ya mektuplarını okumak için heyecan duyuyorum? Bilmiyorum. İşte o zaman soruyorum... "Kimim ben?" Fransız yönetmen Clouzot'un 1943 yapımı Karga adlı filmini de çok merak ediyorum. Çünkü bu film mektupla ilgiliymiş. Bu filmde şehrin ileri gelenlerine bine yakın karga imzalı mektuplar geliyormuş. Bunun üzerine dram üzerine dram yaşanıyor, cinayetler, intiharlar, tutuklamalar alıp başını gidiyormuş. Karga deyince... Yoo.. Ben şimdi posta güvercinlerine hiç geçmeyeyim. Bir zamanlar resmi güvercin postalarının kullanıldığını biliyorum ya, niye acaba posta işinde leylek değil, kartal değil ne bileyim karga değil de güvercin kullanıldığını çok merak ediyorum. Hatta IBM'in en önemli mikrofilmlerini, kimseye güvenmedikleri için özel yetiştirdikleri güvercinlerle gönderdiklerini okuduğumda "yok artık" demiştim. Olabilir mi böyle bir şey? Yazımı kısa kesmekti niyetim. Konuyu dağıttıkça dağıttım. İyisi mi Murathan Mungan'ın, dizelerinin içinde, zamanında muhatabına ulaşmayan kısa bir mektup olan şiiriyle bitireyim:
".......... "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını"
Görüldüğü gibi merakları muhtelif, dikkati dağınık, bilgisi yarım yamalak biriyim. Mahsus selam ederim.
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını"
Görüldüğü gibi merakları muhtelif, dikkati dağınık, bilgisi yarım yamalak biriyim. Mahsus selam ederim.
İmza... BEN
Gene mi "BEN" :))
YanıtlaSilMektuplarla ben de çok ilgiliyim, bu yazıyı okuyunca farkettim bir çok ööykümü mektuplar üzerinden kurgulamışım. İnsanların birbirine mektup yazması beni etkiliyor. Gönderilmiş mektuplar, gönderilemmiş mektuplar, geceye mektuplar, sabah postası isimli öykülerimde insanların mektup, e mail aldıklarındaki tepkileri, mektupların onlarda açtıkları kapılar, mektup yazanların adresteki kişiye kendilerine ait derin bir sırrı aktarmaya çalışmalarını kendimce kaleme almaya çalıştım. Benim mektuptan hissettiğim bu kenidne ait bir odanın kapısını başkasına açmak. Mektuplar yüzeysel değil hepsinde bir derinlik var. O klişe ifadelerde bile müthiş bir samimiyet saklı.:)
YanıtlaSilEvet Ayla, gene "BEN":))
YanıtlaSilEvet Vladimir, çok iyi anlatmışsınız. Mektubun gönderen için ayrı anlamı var. Muhatabı için ayrı.. Peki bize ne oluyor? Niye bu kadar mektup okumaya meraklıyız? Edebiyat için olmalı:)
YanıtlaSilBelki de mektuplaşmayı sevdiğimiz için blog ya da bloglara yorum yazmaktayız. Günümüzün bir çeşit mektuplaşması.. Sağolun.