Bu sabah saat yedide uyandım. Saat onda İstanbul'daydım. Ne yalan söyleyeyim, Kadıköy'den Beşiktaş vapuruna binerken bir serüvene atılma heyecanı içindeydim. Çünkü eğer Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nün Tomris Uyar için düzenledikleri 70. "Yaş Değiştirme Törenine Yetişen..." diye adlandırılmış bir sempozyuma gidiyorsam, İstanbul'a adım attığım anda beni bir serüven bekliyor olmalı diye hayal ettim. Vapura son yetişen benmişim telaşıyla arka koltuğa attım kendimi. Bir süre sonra karşı koltuğa 80 yaşlarında birinin iliştiğini gördüm. 80 yaşındaki adamın minicik, kara kara bakan gözleri vardı. Evliydi besbelli. Çünkü üzerindeki giysiyi kendisi seçmiş olamazdı. Saçlarını jöleyle böyle yana yatıramazdı. Atkısı o kadar düzgün bağlanmış, gömleği o kadar temiz yıkanmış olamazdı. Biraz sonra atkısını gevşetti. Saçlarını karıştırdı. Darmandağınık etti. Ve kendi oldu. İhtiyar bir adam değildi sanki. Eskisi gibi rahat, keyifli kendisiydi. Gözgöze geldik. Ona gülümsedim. Önce beni bir yerden tanınıp tanımadığını düşündü. Çıkaramadı. Gözlerimi kaçırmadan kendisine baktığımı görünce, kıyafetinde ters bir şey olup olmadığını kontrol etti. Acaba ben kimdim? Kendisine bu kadar ilgiyle bakıp gülümseyen bir kadını nasıl unutabilirdi? Yüzünde bütün kuşkuları okudum. Sonra sanırım gençliği aklına geldi. Kızlarla bakışarak gülümsediği günleri. Biz karşılıklı bakışıp gülümsedik birbirimize. Vapurdan inerken bir an yanıma gelip konuşmayı düşündüğünü hissettim. Ama sonra vazgeçti. Ya yanlış anlarsam onu? Belki böyle düşündü. Tomris Uyar buna benzer bir durumu "Yabancı Gibi" adlı yazısında anlatmıştı. "Hayatın tomurcuklandığı anlar" diyordu böyle kısa gülümseleşmelere. Amaç o anlarda yaşananların, sürüp gidecek bir anı gibi bellekte saklanması... Evlere zengin bir iç dünya ile dönmek. Tomris Uyar kitapları kadar kendisini de merak ettiğim bir yazardı. En sevdiğim şairlerin şiirlerine ilham olmuş bir kadın. Ülkü Tamer ve Turgut Uyar ile evlenmiş. Cemal Süreya ve Edip Cansever tarafından sevilmiş. Müthişti. Zaten öykü seven bir bünyeye sahibim. Memleketimin öykücüsü Tomris Uyar'ı okumadan nasıl durabilirim? Yıllardır öykülerini okur severim. Hele onun için yapılan bir tören varsa, ben o 70. Yaş Değiştirme Törenine kesin yeşirim. Yetiştim. Oğlundan Tomris Uyar'ın oğlu olmak nasıldır, onu dinledim. Öğrencilerinin, onu seven ve hakkında araştırma yapan yazarların düşüncelerini dinledim. Anlatılacak gibi değil. Tadına doyulmaz muhabbetler oldu. Zenginleştim.
Oniki ile bir buçuk arası öğle molası verildi. Ben atladım taksiye. İstanbul Modern'e gittim. Hayal Ve Hakikat Türkiye'den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar adlı sergiyi gezdim. Bir ara 8 yaşlarında bir çocukla yan yana geldik. O da benimle aynı resme bakıyordu. Aniden "Adın ne senin?" diye sordu. Söyledim. Ben de ona adını sordum. "Can" dedi. Son zamanlarda Türkçe'de kullanılan en yaygın çocuk ismi. "Bu resimden bir şey anlamadım. Sen anladın mı?" diye sordu. İşte "hayatın tomurcuklandığı anlar"dan biri daha diye düşündüm. Tomris Uyar'dan öğrenmiştim ya hemen flörte başladım. Flört eşitlik gerektirirdi. Onun yaşını ve öğrenimini hesaba katmayarak "Fahrelnissa Zeid adını duydun mu sen?" diye sordum. Durdu önce. Sonra "Neden sordun?" dedi. Sanırım bilmediğini söyleyerek gözümde küçük düşmek istemiyordu. Eşittik ya o anda... "Fahrelnissa Zeid'in resim sanatına çok benziyor. Resmin yanındaki yazıyı okuyalım." dedim. Onun eve gider gitmez Fahrelnissa Zeid'i araştıracağını ya da yanımıza yaklaşmakta olan annesine soracağını hayal ettim. Aramızda ayak üstü kısa bir sanat muhabbeti yaptık. Onu öpüp veda edemedim. Bir çocukmuş gibi davranmak istemedim. Ben onun bu günü, sürüp gidecek bir anı gibi belleğine kaydetmesini istiyordum. Aramızdaki tılsım bozulmasın diye birbirimize bakmadan sergiyi gezmeye devam ettik. Oyunumuz bitti... Daha nice oyunlara... Sonra sempozyuma geri döndüm. İkinci bölümü tüm merakımla izledim. Hele sempozyumun sonunda memleketimin büyük yazarı Leyla Erbil'i dünya gözüyle gördüm ve dinledim ya... Bu şahane töreni hazırlayan Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne çok teşekkür ederim. Başka ne diyebilirim ki? Sözümün bittiği yerdeyim.
NOT: Tomris Uyar'ın Yazılı Günler adlı kitabındaki Yabancı Gibi yazısından esinlendim.
İmrendim doğrusu, orada olmak isterdim. Sahneden bir de kedi geçmiş duyduğum kadarıyla doğru mu?
YanıtlaSilBu arada Leyla Erbil'in son kitabını okudun mu: Kalan. Muhteşem, mutlaka okunmalı...
harika bir gün olmuş, özendim çokça. ben derslerimden kaynaklı sonuna doğru yetişebildim sempozyumun. hiç hiç görememe ihtimalimi düşünüp kendimi avutmaya çalıştım. okuduğumuz insanlarla aynı yerlerden geçip gitmek güzel:)
YanıtlaSilYaşanmış her anı parçası, biz fark etmesek de tohumlarını serper zihnimize.
YanıtlaSilKimisi filizlenir, kimisi kurur.
Kiminin orman gibidir hayatı, kiminin bozkır...
Yzıyı büyük keyifle okudum orada olmak istiyordum en azından yazınla biraz kıyısından kapının aralığından girmiş oldum. Teşekkürler.
YanıtlaSilSelam Leylak Dalı, haklısınız. İmrenilmeyecek gibi değil:) Ben bile inanamıyorum:)) Bu sempozyumları benim için yapıyor olmalılar Leylak Dalı. Hep sevdiğim yazarlar:)
YanıtlaSilBi de Sevgi Soysal için olsa var ya!
Uçarım herhalde:))
Hayır Leyla Erbil'in son kitabını ne yazık ki okumadım. En son okuduğum kitabı Zihin Kuşları. Nasıl hoş bir kadın. Mücevher gibi.
Keşke yaşayan yazarlarımız için de böyle törenler olsa! Sağolun.
Selam Beg, demek sizde konferanstaydınız. Yoksa sonlarda salona girip yanıma oturan siz miydiniz? Gülümsemiştim hani:) Sağolun.
YanıtlaSilOyumben, selam... Ne kadar haklısınız. Hayatı oyuna çevirmek çok güzel:) Filizlendirmek ve ormana çevirmek. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilBenzer bir sempozyum ya da bir şeyde "du bakalım" dediğin anda alacağın cevap şu olacak: Külahıma anlat.:))
YanıtlaSilne güzel bir adlandırma.. yaş değiştirme.. =)..
YanıtlaSiltomris uyar kitaplarında benim favorim otuzların kadını ..
sanırım annemi anlamama neden olduğu için..
izlemekteyim sizin sempozyumlara katılma anılarınızı..
içimden pek yakında.. diye diye..
teşekkürler..
keyifle..
atalet
Ufukta bir Sevgi Soysal sempozyumu var.
YanıtlaSilYine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde, 28 - 29 Aralık'ta. Program henüz belli değil ama aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz. https://www.facebook.com/event.php?eid=273674125994360
hayatın tomurcuklandığı anlar...beğendim bunu be :)))
YanıtlaSilMerhaba Avram,
YanıtlaSilGenellikle gerçekleşme ihtimali fazla olan hayaller kurarım:) O zaman "du bakalım" derim sahiden. Bu "kısmetse" anlamına geliyor sanıyorum. Yani terslik olmazsa,inşallah gideceğim gibi:)
Zaten sanıyorum ben hayallerin gerçekleşmesini değil, gerçekleşme ihtimallerini seviyorum.
Hani gitmek değil, gidebilme ihtimalini gibi..
Pek çok örnek verilebilir..
O nedenle "du bakalım" ı çok kullanıyorum galiba.
İnanmıyorum kendime!!
Huylarım yazdıkça çıkıyor ortaya ortaya:)
Selam Atalet, Tomris Uyar'ın kitapları öyle 40'larda doğmuş bir kadının yazdıkları gibi gelmez ki insana... Okuyun bakın, şaşıracaksınız. Müthiş bir genç ruh tadı alacaksınız. Seveceksiniz. Eminim:)
YanıtlaSilAdsız, ne güzel haber bu! Beni uçurmak için mi yazdınız:) Demek Mimar Sinan Üniversitesi'nde Sevgi Soysal sempozyumu olacak öyle mi?
YanıtlaSilSöyler misiniz, benim için mi yapıyorlar yoksa bu sempozyumları:))
Hayy! Şahane!!
Du bakalımmmm!!!
N.Narda, ne tatlı değil mi? "Hayatın tomurcuklandığı anlar"..
YanıtlaSilÇok severim:))
Leylak Dalı, sorunuzu şimdi farkettim. Evet, bir kedi dolandı bütün sahnede ve koltukların arasında:) Kedi seven bir yazarı anarken yakıştı doğrusu... Çok hoş bir anma oldu. Gerçekten Mimar Sinan Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yetkililerini ve emeği geçenleri gönülden kutlamak lazım. Nefisti.
YanıtlaSil