"adımı unuttum
olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
.........
..............
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak"
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak"
Asaf Hâlet Çelebi
Emrah Serbes'in ilk okuduğum kitabı Erken Kaybedenler'di. Bu kitabı satın aldığımda, Emrah Serbes'in meşhur televizyon dizisi Behzat Ç. nin yazarı olduğunu bilmiyordum. Çok defalar niyetine girdim. Bir defa bile bu diziyi seyretmedim. Çok sevilen bir dizi olduğunu duyuyordum. Sinema filminin çevrildiğini okumuştum. Televizyon dizisini seyretmedim ya sanırım o sebeple sinema filmini seyretmeyi aklımın ucundan dahi geçirmedim. Bugün bir ara İzmit'teydim. Sinemada Behzat Ç. afişine denk geldim. Film başlamak üzereydi. Ayaklarım kendiliğinden gişeye yöneldi. Bilet aldım. Filmin oynayacağı salona doğru ağır adımlarla yürüdüm. Salona girdim. Kalabalıktı. Koltuğuma oturdum. Filmi seyrettim. Filmde normal hayatta kabul edemeyeceğim, onaylamayacağım ne çok şey vardı. İyi ama ben bu filmi neden sevdim? Bahzat Ç.'yi oynayan Erdal Beşikçioğlu kendine has tarzı olan bir adamdı belki. Komiser Behzat Ç. olarak rolünün hakkını sahiden iyi vermişti. Tamam ama, işkenceci biriydi Behzat Ç... Kurmaca olduğunu bilsem bile vicdanımın kesinlikle onaylamaması gerekirken, o işkence yapınca ya da yaptırınca vicdanım niye onaylıyordu? Hatta kimi yerde Behzat Ç.'nin bana çok zavallı göründüğünü bile söyleyebilirim. Tuhaf! Kamera kadın polisin bacaklarında röntgenliyormuşum gibi dolanıyordu. Kadın gene nesne gibi kullanıldığı için rahatsız olmam gerekirken yüreğim sesizce durumu kabulleniyordu. Acayip! İnsanlar hangi ara parkın görünen yerlerine gömülüyordu? Hiç inandırıcı değil diye düşünmem gerekirken... Her defasında atıyordum bu düşünceleri beynimin sırlı dosyalarına... Gözüm sadece gördüklerime inanmak istiyordu. Ne oldu bana? Niye normal hayatta rededeceğim herşeyi bu filmde doğal görmek istedim? Üstelik filmdeki küfürlü, argolu, fena sözleri iyice ezberledim. Film, içimdeki tanımadığım diğer ben'lerden birini daha mı çıkarmıştı ortaya? "Ben kimim?" dedim. Bu durumumu kimseye anlatmak istemedim. Filmi sessizce kalbime gömdüm.
Diziyi izle, filmden çok daha doğal ve sıcak bulacaksın. Behzat Ç. yi sevmemek mümkün değil...
YanıtlaSilFilme gitmeyi düşünmedim ama dizinin fanatiğiyim :)
YanıtlaSilBaykuş gözüyle
Dizisini bir-iki defa izlemiştim. Pek tarzım olmamasına rağmen, hoşuma gitmişti... Filme de gitmeyi düşünüyorum... Yazdığınız iyi oldu:)
YanıtlaSilBende çok seviyorum Behzat Ç. yi; romanlarını, dizisini, filmini... Neden sevdiğimi de hiç anlamıyorum cins cins adamların acayip hikayesini...
YanıtlaSilerdal beşikçioğlunun oyunculuğu harika da ondan seviyoruz bence bu karakteri. elbette yazarın çizimi de çok iyi. bunun dışında diziyi baştan sona izle bence diziden nefret etsen bile son bölümden etkileneceğine kuşkum yok :) öyle böyle bir son bölüm değil. tek başına da izlesen etkiler ama bence baştan izle. bunun dışında gömme konusunda gerçeklik yok diyemeyiz bu memlekette olur öyle şeyler bi şirketin bi yazısını gömersin inşaat var filan isteidğini yaparsın. ki ankarada geceler boştur ve bi çok iş gece yapılır. polis nabıyorsun bile diye sormaz kanımca. ayrıca fantastik filmi izlerken gerçeklik arıyor muyuz ki. sinemanın güzelliğini eleştirmemek lazım bence. sinema ayrı bir hayattırı. kadın nesne olarak kullanıldı lafına ise katılmıyorum kim ki hoşlandığı birini baştan sona süzmesin. bunu doğal görmek lazım abazaları yok sayarak:) bunun dışında ne bileyim behzat ç işte :)
YanıtlaSilLeylak Dalı, Natalie, Silva, Ceren Leon...
YanıtlaSilVay canına sayın seyirciler!
Herkes Behzat Ç'ciymiş meğer:)
Yorumlar için teşekkürler.
http://halilektem.blogspot.com/2010/11/behzat-c-bir-cinayetcinin-ve-ankaranin.html#axzz1caR1XiyN
YanıtlaSilDizi üzerine bir karalama..Filmi izlemeyi düşünmüyorum. Nedeni.. uzun hikaye.:)) Ve benim karnım aç şu anda..:)
Hımm, bi okuyayım bakayım bu yazıyı.
YanıtlaSilAfiyet olsun bu arada:)
Karnım doydu ve ellerim titremiyor..yazabilirim artık.:))
YanıtlaSilKüfür aslında yaşamın bir parçası. Ama, geçenlerde okumuştum, İspanyollar için sanat sayılırmış. Bir de sanırım Sunay Akın anlatmıştı. Osmanlı Döneminde,küfürbazlık sanatmış. İyi bir küfür için, kıraathanelere gidilir ya eldeki duyulmadık bir küfür ile değiştiriyorlarmış ya da ücretini ödeyip satın alıyorlarmış..