İÇİNDEKİLER:
2 kilo dilimlenmiş bal kabağı
1 kilo toz şeker
2 kaşık bal
100 gram dövülmüş ceviz
İsteksiz adımlarla sokağı geçip Arzu marketine doğru yürüdüm. Gözlerim yaşlıydı. Kendime hakim olmasam hüngür hüngür ağlayacaktım. Marketin önündeki manav bölümünde duran başıbozuk soğanları kümeleyen delikanlının yan gözle bana baktığını farkettim. Bakışları hızla endamımı ölçtü biçti. Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Bozulmak üzere olan bir ampulun son kez sönük bir ışıkla parlaması gibiydi. Beni tanımamıştı. Bu delikanlı altı yıldır bu markette çalışıyordu. Bütün alışverişimi neredeyse buradan yaptığım için sayısız kereler konuştuğum biriydi. Ve şimdi beni tanımadığı belliydi. Belleğinden silinmiştim. Yaşayan varlıkların ölümlülüğü gibi baştan bildiğim bir süreç çalışıyordu. Hazırlıklıydım, ama hislerimi tümden kontrol edemiyordum. Çevremdeki herkes unutma sürecine girmişti. Sabah evden çıkarken annem kapının ağzında durmuş bir şey diyecekti. Yüzüme şaşkınlıkla baktı. "Adını şey yaptım bir an. Çok tuhaf." dedi. Bunun yarım saat öncesinde okula yetişmenin telaşıyla kardeşim holde karşılaştığımızda sanki yabancı birini görmüş gibi önce irkilmiş, sonra normal faza geçmişti. Ben bütün bunlara hazırlıklıydım. Kurduğum ailenin benim açımdan bir son kullanım tarihi mevcuttu. Baştan kesinlikle biliyordum. Tam on bir birbuçuk yıl dayanmıştım. Rekor değildi, ama bayağı üst düzey bir dereceydi. Aslında şükretmem lazımdı. Son birkaç haftadır annem, babam ve kardeşimle çözülmeyi, kopmayı adım adım yaşamaktaydım. Daha seyrek konuşuyorduk. Birlikteyken annem dalgınlık fazlarına girip çıkmaktaydı. Böyle devam ederse herbiri ruhi bunalıma girebilirdi. Şimdiden belirtileri vardı. Özellikle annemde ve kardeşimde.
Beynimin içinde patlayan ses üzerine toparlandım. Sol elimle gözlüğümü biraz öne alıp elimin tersiyle gözlerimin yaşını sildim. Marketin kapısına yakın durup arkama baktım. Çapraz karşıdaki taksi durağında az önce hiç araba yoktu. Şimdi bir tanesi yanaşmaktaydı. Kabak ve toz şeker alacak zamanım çok az kalmıştı. Hemen dilimlenmiş 2 kilo bal kabağı, bir kilo toz şeker, küçük kavanoz bal ve 100 gr. ceviz satın aldım. Adımlarımı hızlandırarak yolu geçtim. Taksiye doğru yürüdüm. Neyse ki, benden önce davranan biri yoktu. Hava güneşliydi ve iş çıkışına daha saatler vardı. Taksi arama rekabetini azaltan şartlardı bunlar. Bu arada az ilerisinde bir süredir içinde bir müşterisiyle duran taksi hareket etmişti. Arka koltukta sarı saçlı genç bir kadın vardı. Kadın araba yanından geçerken bana gülümsedi. Ben ise belli belirsiz sırıtmakla yetindim. Hiç neşem yoktu. Kısa siyah saçlı, bıyıklı, esmer şoför geldiğini görmüştüm. Hevesle endamımı süzüyordu. ‘Güzele bakmak sevaptır abla‘ şeklinde bir mazereti vardı haliyle. Bu semti, evimi, annemi, babamı, en zoru da kardeşimi uzun bir süre göremeyecektim. Gözlerim dolmuştu yine. İyi ki, yüzümde güneş gözlükleri vardı.
Kozyatağı’ndan oraya trafik yoğun olmadığı için yirmi dakikada giderlerdi. Yolda adamla birkaç kelime konuştum. Kayadibi apartmanından içeri girerken kendimi iyice kısmıştım. Kalbim kanıyordu. Onbir buçuk yıldır birlikte yaşadığım ailemi uzun bir süre göremeyecektim. Onlarla birlikte olmaksa bugünden itibaren sonsuza kadar bitmişti. Asansörle dördüncü kata çıktım. Zamanlama iyi gidiyordu. Asansörden çıkınca sola döndüm. Anahtarla usulca kapıyı açtım. İşin en zor tarafına gelmiştim. Salonda televizyon seyrediyorlardı. Beni farketmediler. Mutfağa girdim. Dilimlenmiş 2 kg balkabağı, yarım çay bardağı su ve 1 kg. toz şekeri tencereye koydum. Orta hararetli ateşte kabaklar yumuşayana kadar pişirdim. Bu arada sürekli mutfakta tencerenin başında durdum tatlı taşmasın diye... Üzgündüm. Tek tesellim kullanma süresi dolan ailemin, çok sevdiğim arkadaşım tarafından iyi bakılacağını ve göz kulak olacağını bilmemdi. Ben zamanla insan bedeni içinde yaşayabilen cin soyundan gelen biriydim. Tebdilciler... Bizim taifeden gelenlerin ortalama ömrü 300 yıldır. Ben 101 yaşındaydım. Bizler on binlerce yıldır insanlarla ilişki kurabiliyoruz. Genellikle ölümcül hasta ve kimseleri olmayan genç kadınların yerine geçebiliyoruz. O şahıs evinde ölüm döşeğindeyken yanında bulunur, hizmet eder, alışverişini yapar, fakirse mali yönden yardım edip ve avuturuz... Büyük şehir ve metropollerde yaşadığımız için sahte kimlik edinmemiz zor olmuyor. Bu kategoride bir sürü kimse var. Bedenine girdiğimiz kimse ölünce kumandaya bizler geçeriz. Bedeni A’dan Z’ye yenileriz. Sonra kapı gibi gerçek bir kimlikle nezih semtlerde ev tutar, yeni hayata başlarız. Bu arada büründüğümüz kalıp bayağı tekamül eder, güzelleşir, cildimiz parlar ve zihnimiz de kükrer haliyle. Ayrıca gelecek öngörüsü yapabilme özelliğine sahiptiz. Bu nedenle para asla sorun olmaz. Piyango, lotto, at yarışları bile tek başına gelir kaynağı olarak fazlasıyla yeterlidir bizler için. İnsan bedenlerinin içinde karşılaştığımız en ciddi sorunlardan biri içine girdiğimiz bedenin kullanım süresidir. Bu ortalama sekiz yıldır. Bazen bedenin bir yılda bile kullanılmaz hale geldiği olur. Ben bir çeşit rekora imza atmış, onbir buçuk yıl aynı bedende kalmıştım. Bedenin iç tepkisi zamanla yapıbozum yaratır ve yeni bir beden arama zamanı gelir. Bu sevdiklerimizden uzaklaşmak demektir. Bu süreci en az sıkıntıyla atlatmanın tek yolu aile değiştirme yöntemidir. Ben en yakın arkadaşımla bunu yapabilecek kıvamdaydım. Çünkü beden yapıbozumu aynı tarihe denk gelmişti. Yaşlarımız da aynıydı. İlk belirtiler başlayınca birbirlerimizi bulmuş ve bu konuyu enine boyuna görüşmüştük. Arkadaşımın birazdan bir ailesi olacaktı. Benim ise bir kocam ve çocuğum. Arkadaşımla bugün buluşmuş cep saatlerinin kendi hafızaları gibi eski bedenlerimizde uyum için gerekli bütün bilgileri birbirimize bırakmıştık. Yoksa birimiz diğerinin yerine geçemezdik. Kabak tatlısı pişmişti. Bal kavanozunu çıkardım. Tatlı tenceresine iki kaşık bal attım. Tencereyi ocaktan aldım. Kapağını kapattım. Gözlerim yaşarmıştı. Bu anlara haftalardır hazırlanmaktaydım. Yine de kalbim yırtılmıştı. Son ailemi çok sevmiştim. Bu akşam ailem ben zannettikleri arkadaşımla bir araya gelince birkaç haftadır hissettikleri anlam veremedikleri endişeler ve şüphelerden sıyrılacaklardı. Ben ise az sonra elimdeki kabak tatlısı tabaklarıyla içeriye girecektim. En çok kabak tatlısını sevdiklerini öğrenmiştim. Bakalım kaç yıl sürecekti bu defa.
“Hey, sen ne zaman geldin?"
Hoş yüzlü, kumral adama sarılıp dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum. Yeni formatımın havasına iyice girmiştim. Önceki yanım bayağı uzaklarda kalmıştı birden.
“Sen, cilt bakımı mı yaptırdın. Bu akşam gözüme çok güzel göründün."
Çocuk elimdeki kabak tatlısına baktı. Yüzündeki arzulu ifadeyi görünce tebessüm ettim.
“Annecim, nefis görünüyor!"
Diğer kimliğimle ilgili bilgiler, kaygılar, özlemler vakumla emilmiş gibi incelmişti. Televizyonda Stairway to Heaven çalıyordu. Gözlerimdeki şimşek kıvamındaki kırmızı ışığı kimse farketmedi. Onlar iştahla kabak tatlısı yemekle meşguldü çünkü. Bugün özel bir gündü. Öyle değil mi?
NOT: Yukarıdaki kabak tatlısı tarifini, Sadık Yemni'nin Tersninja'daki Tebdilciler adlı öyküsünden alıntılar yaparak ve Sadık Yemni'nin hoşgörüsüne sığınarak yazdım.
İyi bayramlar dilerim, tarifini verdiğiniz şeyler gibi güzel olsun bayramlar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Ali Zafer.
YanıtlaSilGüzel, keyifli bir bayram diliyorum.