26 Kasım 2011 Cumartesi

Acı Hayat Ve İstanbul Ve Şehirleşme

 
- Seni seviyorum Mehmet.
- Ben de seni Nermin. Hem de aşkların en büyüğü ile seviyorum seni. 
- Hiç ayrılmak sitemiyorum senden.
- Artık evlenelim Nermin.
- Evlenelim Mehmet. Bizim de bir yuvamız olsun. Çocuklarımızı büyütelim orada.
- Hemen bir ev arayalım. Kazancıma uygun bir ev bulunca yıldırım nikahıyla evleniriz.
Bu muhabbetler, bugün seyrettiğim,  Metin Erksan'ın 1962 yılında çektiği  Acı Hayat adlı filmin daha girizgâhında Türkan Şoray (nermin) ile Ayhan Işık (mehmet) arasında geçiyordu. Acı Hayat alışkın olduğum Türk filmlerinden değildi. Çünkü filmin iki kahramanı film başlarken  birbirlerine aşıklardı ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hayret edilecek şey! Erkek zengin, kız fakir değildi. Kız manikürcü, erkek ise tersane kaynakçısıydı. Aşıkların sosyal ve ekonomik durumları denkti. Birbirlerini delicesine seviyorlardı. Eee.. Onlar ermiş muradına biz  çıkalım kerevetlerine diyeceğim ama... Durum göründüğü gibi değildi. Bu kez kuaför salonundayız. Kızımız Nermin manikür yaparken, iki sosyetik kadının muhabbetine kulak veriyoruz...

  
- Hanfendi ne zaman gidiyorsunuz Fransa'ya?
- Vallahi kat'i günü tespit edemedik. Ama en geç bir ay sonra Paris'te olmam gerekiyor.
- Kimbilir gene neler getirirsiniz ordan?
- Bu sene fazla bi şi almaya niyetim yok. Yalnız bi kürk alıciyim. Hepsi o kadar.
- Çok iyi edersiniz. Ben geçen sene burda bir vizon yaptırdım. Hiçbişeye benzemedi. Üstelik atmış bin liram gitti.
- Ne diyosunuz? İşte ben bunun için bulûzümü bile Paris'te diktiririm.
- Bu sene mücevher takmak çok modaymış.
- Geçen gece Monte Karlo radyosunun moda yorumcusunu dinledim. Adam devamlı olarak mücevherden bahsetti. Bilhassa tek parça elmas taşlar gözdeymiş. 

Bu muhabbetlere kulak misafiri olan manikürcü kız Nermin'in içi gidiyor. Çünkü aklı fikri evlenmekte.. Ama... Niyeti evlenmek gibi görünse bile, içten içe aklından geçen, memlekette yeni  inşaatları yapılmakta olan apartman dairelerinden birini ev edinmekte..  Günümüzdeki kadar gökdelen ya da kule değil bu binalar.  Memleketimin ilk çok katlı apartmanları... Dört bir yanında  fakir fukara mahalleleri... Kim oturuyor bu koca apartmanlarda? Kuaför salonunda Nermin'e el ve ayak tırnaklarını düzelttiren,  bu lakırdıları aralarında eden, sonradan görme zengin kadınlar ile aileleri. Nermin ve Mehmet'in maaşlarını birleştirsek bu apartmanların bir dairesini bile kiralayamazlar. Mümkün değil. Onlar, güneş kesen bu binaların gölgelerindeki metruk evlerde oturmaya mahkûmdurlar ancak.
 

İstanbul'un başrolde olduğu filmlerin hastasıyım. Filmi seyrettim diye Acı Hayat'ta  olan biteni anlatmak niyetinde değilim. Sadece şunu söylemek istiyorum.  Bu filmde çok değerli oyuncular rollerinin gereğini sahiden  hakkıyla yerine getiriyorlar.  Ama asıl mühimi kamera arada İstanbul sokaklarında ve binalarında dolanıyor. Meraklısı için kent sosyolojisi, kent felsefesi, kent estetiği ve kent kültürü kavramları açısından ibret verici bir film Acı Hayat. Günümüz İstanbul'unun bu  duruma nasıl  geldiğini, çarpık kentleşmenin ilk tohumlarının 1960'larda nasıl atıldığını, sınıflar arası ayırımın nasıl uçuruma dönüştüğünü, kentin değişen sosyal yapısını ve psikolojik etkilerini gözlemlemek için belgesel niyetiyle bu film izlenmeli diye düşünmekteyim. Dost acı söyler derler. Metin Erksan Acı Hayat filmiyle Nermin ve Mehmet'in hikayesinden çok İstanbul'u anlatmış. İstanbul'un  son elli yıllık kentleşme süreci ve sonuçları  açısından bakılırsa,  adı üstünde... Acı Hayat, sahiden.


28 yorum:

  1. İstanbulda tek başına yaşamak başlıbaşına pahalıya patlarken, aile kurmaya kalkmak büyük cesaret :) Anadoluya kaçmak gerek, herkes köyüne kardeşim :)

    YanıtlaSil
  2. Yazıların çok güzel :)

    YanıtlaSil
  3. Eski filmlerde İstanbul'un istila edilmeden önceki halini görmek çok sevindirici sürprizlerden oluyor. aslında bunları bulup kaydedip saklamak da lazım

    YanıtlaSil
  4. Şehir gelişiyorken,insaniyetin betonlaşması,yeşil azalırken duyguların kararması arasında bir orantı olsa gerek.
    Sahidende hayat acı.
    İstanbul'da,İstanbul'u özlemekte öyle.

    YanıtlaSil
  5. "güneş kesen bu binaların gölgelerindeki metruk evler"i pek beğendim. ;)

    YanıtlaSil
  6. Yoo, Casswa, o kadar da değil:) Mühim olan bunları farketmek ve inadına yeşillenmek, inadına duyguları abartmak, inadına insanlaşmak yolunda gayret etmek gerek..

    Yapmayın böyle.
    Moralimi bozmayın:)

    YanıtlaSil
  7. Doğru. Güzel güzel evler bırakıldı, apartmanlara geçildi. Şimdi apartmanlar bırakılıp gökdelenlere ve o yapay sitelere geçiliyor. Ne olacak bakalım.

    YanıtlaSil
  8. Vladimir, filmin ilerleyen bir sahnesinde.. Ayhan Işık'a piyango vurur. Zengin olur ve apartmanları yaptıran müteahhitlerden biri olur.
    Kendisine sahilde bir villa yaptırmaya başlar. Bu arada kız arkadaşını (nebahat çehre) bu villa inşaatına getirir. Kıza hayallerini anlatmaya başlar. Şöyle bişiler hayal eder..
    "Şu duvarı baştan başa kütüphane yapacağım. Fakat bazı zengin evlerinde olduğu gibi göstermelik olmayacak bu kitaplar. Hepsini okuyacağım.Biraz geç kaldım ama zararı yok. Ailem fakir olduğu için beni okutamadı. İlkokulu bile bitiremedim. On yaşımda çalışmaya başladım." Ayhan Işık incecik bıyıkları ve tam artizlik tazırlarıyla seyirliktir:)

    İstanbul ise böyle enteresan zenginleriyle alem bir şehirdir.

    YanıtlaSil
  9. Teşekkür ederim İrem, beğenmenize sevindim:)

    YanıtlaSil
  10. Yoo.. Ceren.. Benim en özenerek yazdığım cümle şu:))

    "Meraklısı için kent sosyolojisi, kent felsefesi, kent estetiği ve kent kültürü kavramları açısından ibret verici bir film Acı Hayat."

    Nasıl ama?

    YanıtlaSil
  11. Bazen sadece eski İstanbul'u görmek için bile o filmleri seyrediyoruz .Hatta iyi bile oluyor bugünle kıyaslama şansımız oluyor.
    Bu arada Metin Erksan iyi bir yönetmendir,kendisiyle tanışıp konuşma fırsatım olmuştur çok donanımlı ,hoş sohbetli bir hocadır.

    YanıtlaSil
  12. Francesca Mckennitt, Mecnun Kuleleri'ni okumuş muydunuz?
    Tavsiye ederim:)

    YanıtlaSil
  13. Natalie, ben şüphesiz Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı adlı filminin hastasıyım. Badanasını yaptığı evde, duvardaki kızın fotoğrafına aşık olan bir adamın hikayesi. Resmen tutkunun filmi.
    Aynen Masumiyet Müzesi'ndeki Kemal gibi. Severim Metin Erksan filmlerini:) Tanışmışsınız.
    Ne hoş!

    YanıtlaSil
  14. Gerçek hayatta da aynısı olabiliyor.
    Okulumuzda bir genç sürekli hayalindeki kızın portresini yağlıboya yapardı.
    iki sene sonra okula bir kız kaydoldu. Önce hocasının dikkatini çekti ve hemen gence haber verdi. Gerçekten de aynısı idi kız. Hatta salaş elbisesinin soluk mor tonları bile aynısı idi. Hemen sevgili oldular. Deli gibi aşıktılar birbirlerine. okuldan sonra ne oldular bilmiyorum.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  15. 1- Tek katlı apartman olmaz. Zaten apartman çok katlı konuta verilen isimdir.
    2- Diğerleri tamam da yüce google bile,kent felsefesi yazdığında arama motoruna, " Kant Felsefesi mi demek istediniz?" diye soruyor.:) Kent Felsefesi nedir ya hu?.
    3- Erksan filmleri daima çizgi dışına çıkan filmlerdir. "Şeytan" hariç. Belki de en kötü filmiydi.

    YanıtlaSil
  16. Acaba ne oldular Mahmure? Çok merak ettim:) Film gibi:))

    YanıtlaSil
  17. Avram Hocam, 3 sorulu bir imtihan mı bu:) Çalışmadığım yerlerden gelmş hep hocam. Napcam şimdi:)

    1- Ayhan Işık zengin olur. Kendine bir villa yaptırır dedim diye "tek katlı apartman olmaz" dediyseniz.. Yoo.. Hem çok katlı binaları var inşaatı devam eden. Hemde yazlık, sayfiye evi:)

    2- Hocam, köy felsefesini sorun teker teker anlatayım. Kent felsefesine gelince.. İsterseniz şu iki blogu bi izleyiverin:)

    http://halilgokhan.blogspot.com/2011/11/kentlerin-yazs-renkler-halil-gokhan-biz.html

    http://ocerencan.blogspot.com/

    Ama Avram sahiden kent felsefesi varsa, hele İstanbul şehrinin felsefesi, bunu en iyi beceren Sait Faik'tir bence. Yok, Acı Hayat üzerinden de şehir felsefesi yapabiliriz. Ancak kelimeler uzayabilir buradan İzmir'e kadar:)

    3- Metin Erksan filmlerinde benim favorim - Sevmek Zamanı -

    YanıtlaSil
  18. filmin dizi haline fönüştürülmüşünü izlemiştim...http://www.imdb.com/title/tt0499168/

    apartmanın köken anlamı:private rooms for the use of one person within a house
    "http://www.etymonline.com/index.php?term=apartment&allowed_in_frame=0"

    tdk anlamı: Birkaç katlı ve her katında bir veya birkaç daire bulunan yapı.

    çok katlıda ile 2-3 kattan fazla katlı apartman kasdedilmiş oalbilir:)

    google da "kent felsefesi" -kant şeklinde aratınca hem kant çıkmaz, hem de kent felsefesinin olduğu görülür..

    metin erksan ; evet şeytan baya gerilerde ,susuz yaz sıralamada ilk.
    http://www.imdb.com/name/nm0259499/filmorate

    YanıtlaSil
  19. İnfantulus, yaşayın! Çok teşekkür ederim:) İşte bu! Evet, beş katlı apartman, on katlı apartman denmez mi? Ben çok katlı demekle böyle bir şey demiş olmalıyım:)

    İnfantulus, siz bana değil Avram'a yorum yazmışsınız sanki. Bu avukatlık gibi infantulus, sağolun:)

    İyi ama dikkat edelim Avram sahiden avukat galiba:)) Eyvah:)

    YanıtlaSil
  20. :)avram avram ....pilliye -yazılarını sevdiğim kişiye- yorum yazarken gördüm onunda yorumlarını;isim oradan tanıdık gelmesinin nedeni buymuş,elbet kusurum olur ve af ola ;)

    avram ovkat ise yüzde tebessüm yaratan bir avukat olmalı,tebessümle kal...
    not:çok şeye karşı çıkabileceğim için gıcık yapımdan dolayı elimde olmadan öyle yazdım

    YanıtlaSil
  21. Kelimenin yanlış kullanımı, "şu anlamda kullanılmış olmalı" demekle düzelmiyor maalesef. Sözlük anlamında bile açıkça belirtiliyor çok katlı yapılara apartman denildiği. Daha bugün konusu geçti; "Ahçı-aşçı" Kelime kökeni olarak aslında ahçı kesinlikle yanlış bir kullanım ama TDK sonunda ikisini de doğru kabul etmek zorunda kaldı. Neden? Yaygın kullanım yüzünden. Ama bu, "ahçı"nın yanlış kullanım olduğu sonucunu değiştirmiyor.Her iki Kelimenin kökeni bile yanlışlığı göstermeye yeterli. Çok katlı apartmana TDK'nın verdiği kelime tanımını ispat aracı olamaz. Elbette tanımlarken, bir katta birden fazla daire içeren bir kaç katlı yapı diyecek.

    YanıtlaSil
  22. Gelelim zurnanın zırt dediği yere,"Kent Felsefesi"ne. Bir özür, teknoloji özürlü bendeniz, tırnak içine almayı ve tire işaretini kullanmayı bilmediğim için Google'da görmedim bu benim eksikliğim amma gördüklerim görüşümü değiştirmediği gibi güçlendirdi.
    Çevre Mühendisleri, Kent plancıları uzak yakın felsefe ile ilgisi bulunmayan disiplinlerin uygulayıcılarıdır ve kendi kafalarından uydurdukları bir terimin sonuna sırf "felsefe" yazdılar diye ortada felsefi bir terim bulunmamaktadır. Kimse kusura bakmasın ama felsefi açıdan böyle bir tanımlama da terim de yok. Hele ki okuduğum bir metinde gördüğüm tanımlamayı buraya yazmaya gerek bile duymadım,saçma sapan bir şeydi. İnsanların, kendi disiplinleri dışında icatlar çıkararak buna felsefe eki koymalarını Güçlü hocaya yollasam eminim küplere binerdi.:))

    YanıtlaSil
  23. tdk kurbanı olduk;)zaten tdk bin yıl öncesinden kalan bazı kelimelere de kaba kelime nitelendirmesinde bulunuyor ve bu nedenle gıcıktım.

    apartmanda ısrarcıyım,ingilizce etimolojik anlamı, http://en.wikipedia.org/wiki/Apartment daki bahçe apartmanları ...

    ;)
    Güçlü güzel bir isim

    YanıtlaSil
  24. Avram, benim var ya böyle düzletmelere fena halde ihtiyacım var. Hep diyorum. Daldan dala atlayan, her şeyi merak eden, ilgisi dağınık biriyim. Böyle olunca hiç bir şeyde uzmanlaşamıyor, eksik kalıyorum. Bilgim kıt olunca, fazlasıyla hata yapıyorum. Hele yazı işinde çok fırın ekmek yemeliyim biliyorum. "de" "ki" eklerini çok kullanıyorum. Kimbilir ne hatalar yapıyorum. Siz bakmayın bana. Gördüğünüzde çapariz vaziyetleri düzeltirseniz sevinirim:) Sahiden.
    İyi şimdi bir de Infantulus var.
    Yaşasın:))

    O değil de, Sabahattin Hoca, hakikaten öğretmen. Ve baksanıza ne demiş.

    "Cümleleriniz akıcı. Noktalama işaretleriniz yerli yerinde. Samimi anlatımınız güzel. Kısaca yazılarınız takdire değer."

    Sanıyorum "moralini bozma.. Devam et yazmaya" demek istemiş:))

    Şaka bir yana, tüm yorumculara teşekkür ederim. Sayenizde umarım daha iyi yazmaya çalışacağım:)) Sağolun.

    Kent felsefesine hiç girmeyeyim. Dün çalışmadım. Bugün işim dağlar gibi. Çok çalışmalıyım:)) Hemen kaçayım:))

    YanıtlaSil
  25. fazla tutmayım,işlerin biriktiğine göre;
    akıcılık noktolama vs konusunda öğretmenimize katılıyorum,samimiyetede...
    avukat yerine ovkat yazılabilir mesela, o nedenle cümlenin özü sapmadıkça imla için duyguların akışına set çekmemeli,iyi çalışmalar

    YanıtlaSil
  26. Ben avukatlığı bırakalı epey oldu ve avukatları sevmem.:)
    Güçlü, genç-dinamik Felsefe'nin diğer disipliler tarafından işgale uğradığını, temzilenmesi gerektiğini sağlam örneklerle (ve çok doğru biçimde) ortaya koyan bir felsefeci. Sabah düşününce benim de eksik ifade ettiğimi anladım. "Kent Felsefesi,Kent Sosyolojisi..." şeklinde başlayan cümlede disiplinler listesi yapılmış. Dolayısı ile Kent Felsefesinin de bir disiplin adı olması gerekir ama böyle bir disiplin alanı yok Felsefede. Bu durumda ya o listede olmayıp ayrı bir tanımlama ya da anlatım ve tanımlama olarak yazılmalıydı ya da hiç yazılmamalıydı. Sanırım daha net oldu.:)
    Apartman konusunda da ben ısrarcıyım. -ki lere -dahi eklerine aldıran kim? Ben de inadına "herşey"i birleşik yazıyorum.:)
    Avukat yerine "ovkat"... o zaman dil kurallarına ne gerek var ki. İmlada ya da dilde oynama, esneklik, yeni kural ya da kurallarla oynanması... Bunu yapan ehil ve işi bilen birisi ise, ne yaptığını biliyor ise kim bir şey diyebilir ki? Bkz: Leyla Erbil. Muhalefet iyidir severim (bana muhalif olunmadığı sürece.:)) )

    YanıtlaSil
  27. Bence yazıdan çok daha güzel yorumlar oldu:)) Her kese çok teşekkür ederim zarif yazışmalarınız için.

    YanıtlaSil