Eski huyumdur. Çocukluğumdan beri insanları seyretmeyi severim. Bu huyum sayesinde can sıkıntısı diye bir şey bilmem. Aynı bir sinema perdesine bakar gibi mütemadiyen insanları seyredebilirim. Kim olduklarını, neler düşündüklerini tahmin etmeye girişmek hoşuma gider. Özellikle sinemaya gittiğimde oynadığım farzetme oyunum vardır. Film başlamadan önce, sinemanın loşluğunda kendilerini oturdukları koltuğa rahatça bırakan seyircileri belli etmeden seyrederim. İnsanların suretlerinde kitaplarda okuyup hafızamın kuytu çekmecelerine kendiliğinden yerleşmiş irili ufaklı roman kahramanlarının izlerini sürerim. Bu benim için anlatılmaz heyecan verici bir oyundur. İnsanların görüntülerinden çok iç dünyalarını görmek, duygularına erişmek isterim. Sinemanın o efsunlu loşluğunda etrafıma bakınırım. Bu insanların kim bilir ne sırları, ne korkuları, ne huzursuzlukları vardır diye aklımdan geçiririm.
Geçen ay Filmekimi için Beyoğlu'na gittiğimde, biletimi almak için Atlas Sinaması önünde sıramın gelmesini bekliyordum. Bu arada etrafımdaki insanlara bakıp zaman geçiriyordum. Pasajın dışında sigara içmekte olan frapan giysili bir kadın dikkatimi çekti. Orta yaşın kıyısında olmalıydı. Boyu bir yetmişe yakındı. Uzun boyuna göre bacaklarının orantısız kısalığını farkettiğim an bu kadını, Halil Gökhan'ın Konuşan Kadın adlı romanındaki, ağzı kötülüklerle dolu kahramanı, kara sinemacı Alev İpek olduğunu farzettim. Kadına göz ucumla baktım. Belki çocuk yaşından beri hayali iki uzun bacağa sahip olmaktı, diye aklımdan geçirdim. Bacakları inceleceği ve uzayacağı yerde, boyları neredeyse çocuk yaşındakilerle aynı kalmıştı. Üstelik biraz da kalınlaşmaları onu iyice çileden çıkarmıştır, diye hayal ettim. O nedenle belki pantolon fazla giymemişti de, frapan elbiseleri tercih etmişti. Bu tarz elbiseler içinde boğuluyor ve kıvranıyordu belki. Boyalı saçlar, topuklu ayakkabılar arasında sıkışıp kalmıştı. Gözlerimle değil yüreğimle baktım. Güzeldi aslında, hiç de çirkin değildi. Ama belli ki vücudundan hoşnut değildi. Bunu kadınlığının bir cezası olarak düşünüyordu. Çünkü ona göre kadınların en büyük arzusu güzellikti. Sanırım en çok ellerini beğeniyordu. Parmakları ince ve narindi. Dışarıdan bakıldığında görülmeyen taraflarının görünenlerden daha güzel olduğunu düşünüyordu. Sinemacıydı. Genç yaşta kara filmler çekmişti. Şimdi ısrarla sadece iki dudağının ortasında soluk ve sıvı almasını sağlayacak küçük bir delik bıraktırarak, ağzının kalan kısmının dikilmesini arzu ediyordu. Acaba kadın geçmişte çok günahlar işlemişti de kendine "susma cezası" mı vermek istiyordu? Aslında Tanrı konuşmak için değil susmak için mi vermişti ağzı insanlara? Sükûtun değeri belliydi: Altın. Yoksa konuşmak insana verilmiş en büyük ihtiras mıydı? İnsanın korkunç söz deneyimi, nasıl bir aşamaya gelmiş olmalı ki orada susmak değerli olsun ve altın katına çıksın?
Filmin başlamak üzereydi. Önüm sıra sinemaya yürüdü. Kederli gözlerle etrafına bakındı. Dişleriyle dudaklarını çok sert bir biçimde ısırdı. Şaşırdım. Ardından elbisesinin yakasındaki toplu iğneyi ısırdığı dudağına batırdı. Usulca elini ceketinin sağ cebine soktu. Kanayan dudağını silmek için mendil çıkaracağını zannettim. Hayır. Bir beyaz kağıt çıkardı. Dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi elindeki kağıda dikkatle baktı. Sonra iyice buruşturup yere attı. Yerden kağıdı aldım. Açtım. Kağıtta sadece iki kelime yazıyordu. "Vadeli rüyalar"... Biletçinin gösterdiği koltuğa oturdum. Tam o anda sinemanın ışıkları karardı. Film başladı. Ben "Alev İpek" olduğunu farzettiğim kadını unuttum. Beyaz perdenin o muazzam illüzyonuyla usulca filmin mecrasına aktım.
NOT: Halil Gökhan'ın Konuşan Kadın adlı romanındaki bazı cümleleri bu yazıya alıntıladım.
kadınla ilgili düşündüklerini okurken çok eğlendim ...
YanıtlaSilne güzel anlatmışsın...
keyifli akşamlar :)
Bu sabahın erken vaktinde beyoğluna gidesim geldi bu postunu okuyunca.. Keyif aldım. Bu arada şimdiden;
YanıtlaSilBayramınızı en içten duygularımızla kutlar, İslam aleminin birlik ve diriği için, bütün insanlığın hidayeti için yüce Mevlamızdan niyaz eder; Nice sağlıklı, huzurlu ve mutlu bayramlar dileriz.
Selam Düşlerimdeki İnciler, yazıda okuduğunuz kadınla ilgili cümleleri yazar Halil Gökhan'ın kitaptaki cümlelerinden alıntıladım.
YanıtlaSilAramızda kalsın bir şey söyleyeceğim. Ben Halil Gökhan'ın şiirlerini daha çok severim. Keşke şiir kitabı olsa.. Ne yazık ki yok. Olur belki diye hayal kuruyorum. Neydi felsefemiz:
"Hayal et, belki olur." :))
Selam Profösör, sağolun. İyi bayramlar diliyorum. Sevgiler.
YanıtlaSilBu arada bayram için bir post hazırladım. Ona bir bayram grafiği hazırladım gece gece.. Bir koç figürü.. Vektörel bir çalıyma. Bak bakalım estetik bulacak mısın. Sevinirim..
YanıtlaSilBakıp yorum yazacağım Profösör.
YanıtlaSil