Hani anlatmıştım ya bir keresinde... Hani bu yaz kaçmıştım ben güneşten de… Hani ne vakit denk gelip değse tenime… Kahverengi lekeleri tebelleş ediyordu ya yüzüme… Hah işte... Ne yapayım yani? Küsmüştüm bende… Güneşten yüz çeviriyordum her denk geldiğimde... Öyle böyle değil. Nasıl nemrut biri olmuştum güneşe karşı anlatamam. Şefkate, merhamete, iyiliğe dair hiç bir şey düşünmüyordum... Gülümsememi esirgiyor, kaşlarımı sıkıca çatıyordum. Bakışları yüzüme değmesin diye şapkamı yüzüme iyice kapatıyordum. Peçe takacaktım neredeyse ya... Tövbe... Tövbe... Kendimi tanıyamıyordum biliyor musun? Birine küsmek ne fena şeymiş meğerse… Neyse... Artık sonbahar geldi diye sevinçliydim. Hani rüzgar, yağmur, bulut başrole geçecekti de güneş artık figüran olacaktı ya bana göre... Nerdeee? Hani iki gün önce... Anlatmıştım ya... Ben böyle düşünüp tedbirsizlik edince, beklenmedik bir sevdaya düşer gibi boş yakalanmıştım da... Efendime söyleyeyim, omuzumdaki çantaları yere atıp öfkeyle güneşe bakmıştım ya... Of, yüzümü açık görünce, ılık ışıklarını eros oku misali akıtmıştı tenime. Sonra ne olmuştu biliyor musun? Tenimden giren eros okları dosdoğru gidip bağdaş kurmuştu yüreğime. İşte o an güneşi sevdiğimi hissettim. Her an tepemde duran, yakan, yıkan, kavuran bir sevgi değildi istediğim. Ben en beklenmedik zamanda bulutların ardından ortaya çıkan, yumuşak, ılık, esintili sonbahar güneşini sevmiştim. İşte o gün... Tam o gün... Güneşle barıştım ya... Hemen babama telefon ettim. Telefon uzun uzun çaldı... Tam kapatacaktım ki... Babam enerjik bir sesle: "Alooow!" diye bağırdı. Ben masum bir ses takındım. Bir kedi gibi mırıl mırıl... Şöyle mırıldandım: "Afedersiniz bayım, sizin çok büyük hayranınızım. Bilirim siz hep çocuklarınıza "hayat kimseye kızmayacak, küsmeyecek kadar kısa" dersiniz. Üzgünüm ama ben güneşe küsmüştüm. Bugün barıştım. Çok sevinçliyim. Kutlamak için Seka Park'ta yürümek istiyorum. Acaba size çıkma teklif etsem, kabul eder misiniz" dedim. Adımı seslendi. "Buyrun benim!" dedim. Güldü... "Komik kızsın vesselam." dedi. "Aşağıdayım. Sizi arabada bekliyorum. Umarım beni kırmazsınız. Bakın hayat kısa filan demem sonra feci küserim. Sizden yüz çeviririm." dedim. Sanıyorum korktu küsmemden babam. Hemen "Tamam. Geliyorum." dedi. İşte o gün... Hani ben güneşle barışmıştım ya... Hah, işte o gün... Ben, babam ve güneş eğlenerek yürüdük. Oh! Rahatladım vallahi. Çok şükür. Küsmek meğer ne feci bir hismiş!
Maşallah ne yakışıklı babanız var.. Bir de anlattıklarınızla ne kadar da mütenasip bir duruşu var. Birbirinizi çok seviyorsunuz. baba kıqz için mutluluk bu olsa gerek..
YanıtlaSil:)) babaya küsülmez zaten
YanıtlaSilEvet, Profösör, şahane bir adamdır babam. Çok severim:)
YanıtlaSilHiç küser miyim Nohut Oda.. Ne derler.. "Et tırnaktan ayrılmaz.":)
YanıtlaSilbabanız çok güzel çıkmış. Allah babanıza uzun ömür versin. ben takılmanızı çok sevdim.
YanıtlaSilamin creep. teşekkür ederim:)
YanıtlaSilNe güzel bir sevgi, ne güzel bir ifade:) Tanrı, küslüğün dayanılmaz ağırlığından korusun hepimizi...
YanıtlaSilTeşekkür ederim Silva. Aminnn:)
YanıtlaSilah canııım benim yakışıklı Ali enişteeem. özledim çok yaa.
YanıtlaSilismim müstear dedim anladın sen oni..))
hatta resmi çaldım.:))
YanıtlaSilSevgili Patina Kali, bloğuna bir el atıversen de, nasiplensek bilgilerinden keşke:)Adsız yorum yazmasan böyle:)) Özledim seni, ofise kahve içmeye gelsene:))
YanıtlaSilHaydi!!
hııım isimsiz değilim işte.:))
YanıtlaSilhadi heveslendir beni, aşka getir.:) bazen kedi blogumu harekete geçirmeyi düşünüyorum gibi gibi. bakalım.
bugün senin blogunda gezinme günü oldu bana, kahve içmeye de geleceğim inşallah.:)
Ali enişteme sevgilerimi ilet lütfen.
Tamam canım. Babam da senden haber aldığına sevinecek. Söyleyeceğim selamını. Heveslen tabi, bloğunu aç da nasiplenelim:)) Teşekkür ederim Patina Kali, her zaman beklerim:)
YanıtlaSil