Akşam eve geldiğimde son yazdığım öyküleri okudum. Kendime kızdım. Neler yapıyordum? Aklımsıra hayali öyküler yazabildiğimi mi sanıyordum? Kim olduğuma bakmadan öykü yazmaya heves mi ediyordum? Üstelik abartarak ne çok yazı yazıyordum. Komiktim. Beyhude çabaladığımı düşündüm. Utandım hatta. İçimden çıktım. Tepeden bana baktım. Dik bir çizgiydim. Ruhumu iyice pataklayıp ezdim. Un ufak ettim. Çizgi kafasını eğdi. Yere serildi. Gözüm beni zar zor seçebildi. Minicik bir noktaydım sanki. O nokta top gibi zıpladı. Kitaplıktaki narçiçeği rengindeki kitabı devirdi. Kitabı rafından düşürerek yere indirdi. Kitabın adı 227 Sayfa, yazarı ise Murathan Mungan idi. Kitap sayfaları açılmış döşemedeydi. Gözucuyla baktım. Açık kalan sayfadaki cümleler şöyleydi...
"George Bernard Show'un oyunlarından biri ilk kez sahnelendiğinde yazar 94 yaşındaymış. Geothe en büyük yapıtı bilinen Faust'u 83 yaşında yazmış. Verdi, Otello operasını bestelerken 75 yaşında imiş. Thomas Hobbes, Odysseaia'yı Yunanca aslından İngilzce'ye çevirirken 85 yaşındaymış. Plutarkhos 80 yaşında Latince öğreniyormuş. Mimar Sinan'ın Süleymaniye camii'ini 70 yaşında bitirdiğini, Antonioni, Charlie Chaplin gibi yönetmenlerin çok geç yaşlarına kadar film yapmayı sürdüklerini de bu arada hatırlayalım.
Daha otuzuna varmadan sürekli aynı şeyleri yazıp duranları, kırkında bunayanları, ellilerinde çoktan tükenmiş olanları şimdilik anmayalım. Önümüze bakalım."
Daha otuzuna varmadan sürekli aynı şeyleri yazıp duranları, kırkında bunayanları, ellilerinde çoktan tükenmiş olanları şimdilik anmayalım. Önümüze bakalım."
Bu yazı bana iyi geldi. Zaten bu yazısının ilk cümlelerinde yazar, sıradan görünen bazı bilgiler insanı rahatlatır, diye başlamış. İlerleyen cümlelerinde şöyle devam etmiş:
"Gerçekleştirilmemiş hayaller, tamamlanmayı bekleyen işler, kaderin gecikmiş vadeleri, kişinin gelişimini besleyen yaratıcı kaynakları ve melekeleri tüketme korkusu diye çoğaltılabilecek bir dolu kaygı, kendi zamanının içinde ilerleyen insanın nabzında atar durur."
Dik bir çizgi olarak yerden kalktım. Gene kaygılı ama coşkulu ruhumla yüreğime balıklama atladım. Kitaba teşekkür ettim. Rafına yerleştirdim. Sağ baş parmağımı sol bileğimdeki damarımın üzerine koydum. Nabzım atıyordu. İşittim onu... "Yaz!" diyordu:)
NOT: Yukarıdaki karikatür Şenol Bezci'nin bir eseridir.
NOT: Yukarıdaki karikatür Şenol Bezci'nin bir eseridir.
canım arkadaşşş,kitappp YAZZZ,kitap yazzz noluuuur=))
YanıtlaSilaz önce, ben de ruh halime ve anlatacaklarıma uygun bir fotoğraf ya da resim bakınırken bu yukarıdaki fotoğrafı bulmuştum, az daha kullanıyordum ki başka bir resim görünce onu kullanmaya karar verdim, sonra da pat diye burada çıktı karşıma:)
YanıtlaSilneyse, bu gereksiz bilgiden sonra asıl konuya gelirsek: içimizde önüne geçilemeyen o yazma isteğine karşı bir de bütün yazdıklarımı yakın diyen ses hep var değil mi? ama iyi ki de yaz diyormuş o damarın, iyi ki de başka sesleri susturuyormuş onun sesi. hatta, iyi ki de başka sesler varmış da içinde, böyle güzel yazılar çıkıyormuş ortaya.
biz buradayız sevgili yazar:)
okumayı ve üretkenliğini çok çok sevdiğim birisin sen. merakla ve heyecanla takip ediyorum hep yazdıklarını..
YanıtlaSilbence de YAZ !
ve hatta marguerite duras hakkında az bilgilendirme yaptığım ama harika kitabı "yazmak" dan epey bir alıntı yaptığım bu yazımı mutlaka oku:
YAZMAK
pek çok alıntıyı çok seveceğine eminim !
Selam Oya, eyvahhh sen iyice havaya sokuyorsun yani beni:) Kitap mı? Ben miii? Daha çok fırın ekmek yemem lazım Oya:) Kitap yazmak kolay bir şey değil. Sağolasın.
YanıtlaSilSelam Zerka, ilk koyduğum resmi kaldırdım ve Şenol Bezci'nin bu şahane karikatürünü koydum:) Bu karikatüre bayılmıştım. İlgili bir yazı yazmak niyetindeydim zaten. Sonra bu yazımın konusuna çok uygun diye dayanamadım koyuverdim:)
YanıtlaSilEvet Zerka, bir yanım " ne yaptığını sanıyorsun" diye beni aşağılıyor, nabzım ise "aldırma yaz!hep yaz" diyor:) Abarttığımı, çok yazdığımı biliyorum. Ama yazmak beni mutlu ediyor:) Seviyorum!
Selam 7.Oda, çok naziksiniz. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilOkudum yazınızı. Nefis bir bilgilendirme ve yorumlama yazısı olmuş. Sağolun.
İlgilenirseniz ben de Marguerite Duras hakkında kısa bir yazı yazmıştım. Bakın burada..
http://hayalkahvem.blogspot.com/2011/01/sifa-niyetine-okunan-kitaplar-yazmak.html
Sen üslubunu oluşturmuş bir yazarsın bence. Yazdıklarına ne bir kelime ilave olunabilir ne de bir kelimeyi çıkardığımızda ilk yarattığın etkiyi bulabilirizz. Tevazu göstermişsin. Sık yazman bizi memnun eder sadece. Ve inşallah o çemberi kırıp içine girersin, yazdıklarının yayınlanması lazım.
YanıtlaSilyazmak yazmak yazmak tükenen kalelerden dökülen tükenmeyen hikayaler kim vaz geçebilirki...
YanıtlaSilSelam Vladimir, sizden böyle yorum almak ne güzel. Sağolun.
YanıtlaSilSelam Cico, vazgeçilmiyor değil mi?
YanıtlaSilTuhaf bir dürtü var yazmayı seven birinin nabzında...
"Yaz!" diyor.. "Yaz!" diyor:)
Ben laf dinlerim..
Hemen "Tamam!" derim:)
Sağolun.