"Şu ağlamaklı halime sebep o padişahım
O ağzı, yüzü, elleriyle avare olan
İçtiğim suya, daldığım havaya düşman
Sebebî felaketim
Bir haliyle bikarar, bir haliyle belâdır
Efendim
Böylesini kimse bilmez sevdanın"
İlhan Berk
O gün okula gidemeyecek kadar hastaydım. Telefonlaştık. Vaziyetimi anlattım. Ertesi gün buluşmak üzere sözleştik. Takdir i ilahi mi yoksa aptala malum olma vaziyetimi, bilmiyorum... Bir şey dürttü beni. Öğlene kadar uyuyunca birdenbire üzerime bir canlılık geldi. Ben o gün kalktım ikindiye doğru okula gittim. Ve... Okulun arka bahçesinde, bizim sınıfın en sünepe kızıyla onu öpüşürken gördüm. Birden çizgi romanlardaki "dooinnk" efekti çaktı beynimde... Gözümdeki kalın sinema perdesi usul usul yukarıya doğru kalktı. Gerçek manzarayı ayan beyan görmeye başladım. Meğer küçük bey, sadece benimle ve o sünepe kızla değil, okulun pek çok kızıyla fink atıyormuş. Yuf olsun bana!. Tadım fena kaçmıştı. Süngüsü düşmüş tüfek gibi omuzlarım düştü. Hayalkırıklığını dibine kadar hissettim. Ağlaya zırlaya eve döndüm. İki gün telefonlarına cevap vermedim. Onun diğer numaralarını, beni merak edip eve gelen en yakın kız arkadaşımdan öğrendim. Üzgündü çünkü... Ona da aşık olduğunu söylemiş önce. Sonra umduğunu bulamayınca terk edivermiş. Gözümün kenarındaki ilk çizgi... Saçımdaki ilk beyaz tel... O gün belirdi işte. O gün bugündür kadınların gün be gün büyüdüklerine inanmıyorum. Temiz yürekli çocuklarız aslında herbirimiz... Erkek insanlardan düşünemediğimiz fenalıkları göre göre büyüyoruz biz! Resmen aldatılmıştım. Üstelik okulun kızlarını sıraya diziyordu öyle mi? Kendi çapında Don Juan mı sanıyordu kendini? İyi huylu kız olma hususunu fazlasıyla abarttığımı anlamıştım. Öyle böyle değil!.. Körleşme bu değil de söyler misin neydi?
Öyle öfkelenmiştim ki acısını önce iyice dayak atarak kendi ruhumdan çıkarmak istedim. İşe yaradı. Uzun zamandır beynimin karanlık odasında gizlediğim şirret yanım tüm cazibesiyle yeniden hortladı. Bu çocuğun foyasını açığa çıkarmazsam, okuldaki beğendiği kızları ne idüğü belirsiz büyüsüyle ele geçirip harem kurmaya niyetliydi besbelli. En şirret halimi takındım. Kafam kendi emrine girdi ya birdenbire çarkları hızla dönmeye başladı. Zeki Ökten'in Boşver Arkadaş filmindeki Tarık Akan'la Semra Güneri arasında geçen o muhteşem replikleri hatırladım. Bu kez rolleri değiştirecektim. Öyle olması icap ediyordu çünkü. Tarık Akan'ı kadın versiyonunu ben oynamaya niyetlendim. O kim mi olcaktı? Kendisi bilmeyecekti ama Selma Güneri rolünde olacaktı tabii! Bunu akıl ettiğim an öpebilsem kendimi alnımdan öpecektim. Nananommm... Pazartesi günü geldi çattı. Süslendim püslendim. Ninja misali, tepeden tırnağa kapkara giysilerimi giydim. Öğlene doğru okula gittim. Bizim grup, Don Juan'ı aralarına almışlar yemekhanede oturuyorlardı. Öyle bir dalmışlardı ki muhabbete... Şeytani fikirlerimle cehennemin kapısından içeriye süzülüverdim. Hayır, anlamıyorum... Sadece kızlar değil erkekler de onun ağzının içine bakıyorlardı... Kesin gizli büyücüydü o... Kafamı bunlarla daha fazla bulandırmadım. Hemen "Selam" deyip boş bulduğum bir sandalyeye uzandım. Hatır sormalar filan... Derken kalkıp yanıma geldi. Kolunu şefkatle omuzuma attı. Usulca eğilip kulağıma "Nazlı kız! Hafta sonu telefonlarıma neden cevap vermedin. Seni çok özledim." dedi. Gereğinden fazla abartarak şımarık bir eda takındım. "Ay ciddi misiiin? Çok tatlı çocuksun vallaaa" dedim. Sonra ayağa kalktım. Ben ayağa kalkınca o da ayağa kalktı. Allahım eskiden gözüme ne kadar uzun görünüyordu!.. Meğer kısaymış. Boyu ancak benim kadar filandı. Halimde bir tuhaflık vardı var olmasına ama... Çözemiyordu. Felfecir okuyan soru işareti dolu pörtlek gözlerle yüzüme baktı. (Daha önce bu gözler bana nasıl manalı görünürdü...) Gözlerine fazla dalmadım. Hemen film çevirmeye başladım...
Herkes duysun diye sesimi yükselterek... "Özür dilerim. Cuma gününden beri hiç görmedim seni. Telefonlarına da cevap vermedim. Çünkü sen haklıydın. Hep tuttum kendimi sana karşı. Çok kısa bişey soracağım. Sen de öyle cevap ver olur mu ?" dedim. Şaşırdı. Sesimi duyan yemekhanedeki herkes bize baktı. Kararlıydım. Sonu ne olursa olsun ağzının payını verecektim. Sinirlendiğim zaman üst dudağım titrer. Oram kaşınıyormuş gibi elimle dudağımı örterek yüzümü şirinleştirdim. Ne olduğunu anlayamadı. Benim şirret halime hiç denk gelmediği için gönül rahatlığıyla muzurca gülümsedi. "Peki, bekliyorum. Sor." dedi. Ortalık tam manasıyla sessizliğe bürünüverdi. Yüzümü daha da yumuşattım. Kamu aleme ifşa edercesine sesimi iyice yükselterek... "Sana olan gerçek duygumu dinlemek ister misin?" dedim. Sahnede sanat icra eden tiyatrocu ayağına yattı. Olanca kendine güveniyle etrafına zaferle baktı. "Evet, isterim." dedi. Tarık Akan'ın filmdeki sözlerini ezbere biliyordum. Aynen söyledim... "Seni çok seviyorum inan bana. İster misin sevgimi?" dedim. Güldü. Galiba kafa yaptığımı sandı. Elini kalbinin üzerine koydu. Sesini romantik ayara akortladı. Gözlerini süzerek hicranlı hicranlı bana baktı... "İsterim. Bütün kalbimle!" dedi. Egosunun tavan yaptığını söyleyebilirim. İyice mayışmıştı. Bir kız yemekhanenin ortasında ona aşkını ilan ediyordu... Adına bundan daha hoş reklam olabilir miydi? Gözlerimi kısarak tiksintiyle inledim. "Bilirim. Çok şey istersin sen!" dedim. Artık onu iyice şaşırtmaya sıra gelmişti. "Anlamadım." dedi. "Mesela beni istersin. Okulun bütün kızları sana aşık olsun istersin. Seni sevenlere ihanet etmek istersin. Sen gelecekte karına da ihanet etmek istersin. Ama aslında bi tek şey istiyorsun sen. Şimdi onu veriyorum sana ..." dedim. Dehşet dolu gözlerle bana baktı. Hiç duraksamadım. Aynı filmdeki gibi suratına hakettiği şiddette "şraaaaakkk" diye bir tokat attım. Kendi etrafında 360 derece döndü. Tam yere düşecekken kolundan tuttum. Kaldırdım. Boş olan sandalyeye oturttum. Usulca kulağına en bilindik klişe sözü söyledim. "Her kuşun eti yenmez!" dedim. Onu olanca şaşkınlığıyla oracıkta bıraktım. Çantamı kaptığım gibi yemekhaneden fırladım. Dışarıya çıktığımda sonbahar ayazı yüzümü sardı. İşini tamamlamış sigortacı sevinciyle ıslık çalarak hayata daldım.
Balkondayım... Boşver Arkadaş'ın film replikleri işime yaramıştı yaramasına ama... Okula tekrar gittiğimde hangi filmi çevirmem gerektiğini düşünmeliyim... Bütün gece var önümde... Az önce bir rüzgâr geçti gözlerimden... Uzattım elimi yetişemedim...
Yazıyı okuduktan sonra hemen meşhur sahneyi izledim. Selma Güneri 9 kez tokat yiyor içim cız etmedi değil.
YanıtlaSilSiz yine daha insaflıymışsınız :)
Sizinkinin sonu daha güzeldi hem 'işini tamamlamış sigortacı sevinci' :)
Yine güzel bir kurguydu teşekkürler.
Can, fena sahnedir hakikaten:) Hele "kadına şiddete hayır" kampanyasını sonuna kadar destekleyen biriyken..
YanıtlaSilBu kez ters çevirdim. Erkeğe şiddet oldu galiba ama.. Kurgu tabii.. Gerçek değil:) Belki kadına şiddeti düşünen erkekler, vaziyeti bi de bu kulvardan görür de etkileniverir.
Valla Can, bu sinema repliklerinden öykü yazma serüveni sizin blog sebebiyle oldu. Hoşuma gitti. Böööle Türk filmi tadında bir yazı yazdım gitti:))
Sağolun.
"Az önce bir rüzgâr geçti gözlerimden... Uzattım elimi yetişemedim..."
YanıtlaSilnot defterime yazdım.çok güzelmiş.yazının hepsini detaylı olarak okuyamadım,ama bölük pörçük okuyup beğendim.akşam evde vakit bulursam okuyacağım. okunacak ne çok yazı birikmiş yine.hepi topu 4 gün yoktum.profil resmi çok güzel bu arada, kim çizdi?
"Az önce bir rüzgâr geçti gözlerimden... Uzattım elimi yetişemedim..."
YanıtlaSilHımm.. Kara Kitap, acaba bir şairin şiirinden mi aklımda kaldı ki diye şimdi googla iki cümleyi de ayrı ayrı sordum. Vallahi bulamadım:) İlla bir şiirden aklımda kalmıştır diye düşünüyorum. Hatırlayamadım:))
boşverin. bu kadar uzun yazıyı okumayın bence. vakte ziyan:)
Profil resmi özel Kara Kitap.. Şenol Bezci'nin çizimi. Çok güzel sahiden. Çok sevdim. Aslında orijinalinde öndeki kağıtlar nehir olup akıyor:) Misal bu ya benim yazılarım gibi. Yanında kahve:) Bir ara öyküleştirip tamamını koyacağım Hayal Kahvem'e. Şahane!
süper hikayeymiş:)
YanıtlaSil