Geçen haftadan sözleşmiştik. Çalıştığım sigorta şirketlerinin birinin eksperiyle bu sabah dokuzda outlette buluşacaktık. Riziko teftişi için bir müşterimin fabrikasını dolaşacağız. Ayrıca yeni makineler gelmişti. Elimdeki listeyle makineleri karşılaştıracağız. Ne güzel! Makineleri seyretmeyi oldum bittim severim. Hevesle erkenden kalkıp süslendim. Çabucak toparlandım. Hemen ön kapıdan bahçeye fırladım. Of, hava nasıl güzeldi anlatamam.. Şerbet gibi... Şaşırdım. Yeri gelmişken bir şey itiraf edeceğim. Biliyor musun, ben bütün yaz güneşe küstüm. Evet, küstüm. Yooo, gülme öyle... Hele "Güneşe küsülür mü?" filan hiç deme... Vallahi küstüm. Çünkü ne zaman güneşle azıcık muhabbet etsem, kara kara lekeleri tebelleş ediyordu yüzüme... Çok kızgındım güneşe çook.. Yaz boyu güneşin suratına bakmadığım gibi, yüzümü kâh güneş kremiyle kâh şapkayla sıkıca gizledim. Neyse... Bu sabah... Mevsim sonbahar ya.. Üstelik artık kasım ayındayız. Kış ha geldi ha gelecek. Eli kulağında. Güneşin ne hükmü kaldı, öyle değil mi? Güneş resmen bir figüran. Artık başrolde tüm haşmetiyle rüzgar, bulut, yağmur var. Yani böyle olmalıydı. Ama öyle değildi işte. Üstelik beni tedbirsiz yakalamıştı. Ne şapkam vardı ne güneş kremim. Söyler misin güneşe karşı gardımı nasıl alabilirdim? Durduk yerde bir sevdaya düşer gibi boş bulundum. Of, ne fena! Omuzumdaki çantaları yere fırlattım. Ellerimi yumruk yapıp hışımla belime koydum. Hoyrat bir poz takındım. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Aaa! Resmen afacan bir çocuk sureti bu... Gördüğüme inanamadım. Güneş beni hazırlıksız yakalamıştı ya aklısıra benimle alay mı ediyordu Allah aşkına? Gözlerimi öfkeyle kıstım. Elimi gözlerime siper yaptım. Tüm hıncımla güneşe tekrar baktım. Aaa! Ben hayretle baktıkca kendisine... Sıcacık ışıklarını eros oku misali akıtıyordu tenime. Sonra ne oldu biliyor musun? Tenimden giren eros okları dosdoğru gitti bağdaş kurdu yüreğime. Güneşe "Hey!" diye bağırdım ben. Bu kez şaşırma sırası güneşe gelmişti. Bütün yaz saklandım ya ondan... Sanırım kendisine sesleneceğimi tahmin edemedi. Önündeki tavşan şeklindeki bulutu yüzüne siper etti. Şaşkın ya! Ellerimi belimden çektim. Önce ne diyeceğimi bilemedim. Sonra ellerimi yüreğimin üzerine koydum. Beni iyice duysun diye bağırarak konuştum. "Hey, güneş! Sevgin yüreğime değdi. Artık seviyorum seni." dedim. Gülümsedi. Gülümsedim. Gülümsedik biz. Tam tavşan şeklindeki bulutun fotoğrafını çekecektim ki arkamdan Dilek'in sesi geldi. "Deminden beri sana bakıyorum. Ellerini gökyüzüne açmışsın. Söylesene, sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun?" dedi. Güldüm. Güldü. Güldük biz.
güneşle barışmanıza sevindim, o iyi biridir aslında :)
YanıtlaSilGüneşe gözlerini dikip bakarsan gözün bozulur...
YanıtlaSilGözlük takarsan güneş bozulur...
Özdemir ASAF
Vildancığım.. nasıl bakabildin o parlak güneşe..tebrik ediyorum.
YanıtlaSilBen bakınca güneş kaçıyor gözüme çok fena.
Biliyormusun insanların yüzde 30 u güneşe çıkınca hapşururlarmış. Galiba beyindeki hücrelerin siyah beyazı algılamada bir problem oluyormuş o esnada.
Bir de güneş ışığının vampirleri yok etmek gibi bir özelliği varmış. O yüzden güneşli havalarda onlar sokağa çıkamaz yada kapalı giyinirlermiş.
???
Bu bana bir şey çağrıştırıyor sanki ama çıkaramıyorum.. :)... :P
Şaka şaka şakaaa :))))
Hey, ne güzel yazmışsın, bugünler güneşle köşe kapmaca oynadığımız günler, bulutun arkasından, binaların arasından mı göz kırpıyor, şu sokağı boydan boya okşarken arka sokağa küsmüş mü ne, evet, bugünler eğlenceli günler...
YanıtlaSilEsma Gül, bizim güneşle arkadaşlığımız nasıl biliyor musunuz?
YanıtlaSilBir küsüs bir barışığız:)
Mahmure, bu ne güzel şiir böyle:)
YanıtlaSilHaklısın, güneşe biraz daha küsersem,
YanıtlaSilvampirella olmama ramak kaldı Dilek.
O nedenle güneşle arada tatlı tatalı muhabbet etmem gerek:)
Nessuno, oyunun her türü güzel.
YanıtlaSilHele doğadaki herşey nasıl oynamaya hazırlar mübarekler:)