Aynı ofiste çalışan altı kadındık. Ben beş ay önce iş değiştirmiştim. Son üç yıldır çalıştığım bankanın şubesi kapatılmıştı. Tüm şube çalışanlarını gözlerinin yaşına bakmadan kapı önüne koymuşlardı. Benim için hava hoştu. Yalnız yaşıyordum. Bir süre aldığım tazminatla idare edebilirdim. Hiç hayıflanmadım. Küçük yaşta çalışmaya başlayan benim gibi biri için bu "hayat molası" iyi gelmişti ne yalan söyleyeyim. Nasılsa iş bulurdum. Niteliklerim, tecrübem yabana atılacak gibi değildi. İş başvurularıma çoktan yanıt almaya başlamıştım zaten. Sinema delisi biriyim. Üç ay kadar gece gündüz, sürekli film seyrettiğimi iftiharla söyleyebilirim. İlk iki aydan sonra iş görüşmeleri yapmaya başladım. Üçüncü ayın sonunda şimdi çalıştığım sigorta şirketine girdim. Yeni işime ve arkadaşlarıma hemen alıştım. Samimi insanlardı. Zaten genelde uyar kafa biriyimdir, dalıma basan olmazsa kimseyle kolay kolay zorum olmaz. O akşam yemeğe çıktığım arkadaşlarım yıllardır bu şirkette çalışmışlar. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez. "Beşibir yerde" diyorlar onlara.. Her fırsatta kakaka kikiki... Ya da ıngalama vıyaklama... Hali ruhiyetlerine göre yani... Ben ise kendi halinde biriyim. Pek kadın kadına muhabbetlerden haz etmem. Ailem Zonguldak'ta. Yatılı anadolu lisesini kazandığımdan beri İstanbul'da yalnız yaşamaya alıştım. Arada lise ya da üniversite arkadaşlarımla gider gelirim. Genelde kendimle kalmayı severim. En yakın arkadaşım ise sinema! Çılgınca film seyrederim. Özellikle Quentin Tarantino filmlerini ezbere bilirim.
Neyse... Geçen gün Selin yanıma geldi. İki ay kadar beni gözlemlemiş olduklarını, artık aralarına almaya karar verdiklerini söyledi. Cuma akşamı iş çıkışı onlarla yemeğe gitmemi teklif etti. Şaşırmadım. Söylediklerini duyunca içimden gülmek geldi. Hatta, dışımdan da gülmek geldi. Kendimi tutamadım. Hıçkırır gibi güldüm. Ne bilsin şirret halimi. Buram buram merhamet kokan bir ifadeyle gülümsedi. "Tamam, gidiyoruz birlikte." dedi. Yalnız yaşayan biriydim ya gene acımış olmalılar... Alışmıştım bu muamelelere... Üzerlerine vazife edinmişlerdi... Akılları sıra anaç tavuk misali bana kol-kanat gereceklerdi... Kıl olduğum insan tipleri... Ne bu, ölü ozanlar derneği mi kurduklarını sanıyorlardı. Bak, bak, bak... Çaktırmadan izlenmişim. Tartılıp biçilmişim. Gruplarına alınmaya layık görülmüşüm. Şaşkınlar ya! Ne sanıyorlardı kendilerini... Sorsana bakalım ben istiyor muyum sizinle iş dışında görüşmeyi, demek aklımdan geçti. Bir şey söylemedim. Sadece kafamı emme basma tulumba gibi öne arkaya salladım. Saatin akreple yelkovanı birbirini kovaladı. O gün geldi çattı. Ne konuşacaktım ki ben bu kadınlarla? Tamam, iş yerinde sessizce uyar kafa dolanıyordum. Sonrası bana kalan zamandı. Sinemaya gittiklerini biliyordum mesela... Ama romantik ya da komedi filmlere filan. Hayatlarında bir kere Tarantino filmi seyretmemişler. Adını bile duymamışlar ne Rezervuar Köpekleri'nin, ne benim kıymetlim Kill Bill'lerin ne Ucuz Roman'ın... İşim olmazdı iş dışında bu kadınlarla... Ama gene de yemeğe çıkmaya niyetliydim. Bütün fena önyargılarımı aklımdan kovup, bu anaç tavuklara bir şans vermeliydim. Neticede o gün geldi çattı. Gittim. Çoluk çocuk, koca, sevgili muhabbetleri edildi bir vakit. Darlandım. Poliçe satmaya çalışan sigortacı alışkanlığıyla iştahla beni sorgu suale tuttular. Geçiştirdim. Allahım, doğru düşünmüşüm. O kadar sıkılmıştım ki onlarla aynı masada olmaktan, her an pılımı pırtımı toparlayıp çıkıp gidebilirdim. Ama olmazdı öyle... Tescilli beş duyularına etki edecek, şöölee akıllarından silinmeyecek bir film çevirmeliydim. Dualarım takdiri ilahi tarafından kabul edilmiş olmalı ki böyle bir durum cereyan etti. Masada herkes güle oynaya konuşuyor, 70'lerden neşeli bir müzik çalıyordu. Yemeğin hesabı ödenecekti. Her hafta biri ödüyormuş. O gece Selin ödedi. Bahşiş ise alman usulüymüş. Bizim masaya servis veren garson kız için herkes bir miktar bahşiş parasını Selin'in eline koymaya başladı. Bana sıra gelmişti. İşte o anda aklıma Rezervuar Köpekleri'ndeki bahşiş muhabbeti geldi. Nanananooomm... Vakit geçirmeden film çevirmeye başladım...
Selin bana dönmüş bahşiş koymam için avucunu uzatmıştı. Kayıtsız bir tavırla "Ben bahşiş vermem" dedim. Şaşırdı. Ağır bir halt işlemişim gibi yüzüme baktı. "Bahşiş vermez misin?" diye sorusunu yineledi. Bahşiş vermeye inanmadığımı söyleyince kirpiğini dahi oynatmadan gözlerimi okumaya koyuldu. İşletiyormuydum sahi mi söylüyordum bilemedi. Umursamazlığımı görünce avuç açmaya yeni başlamış, ilk hevesi kursağında kalmış dilenci hayalkırıklığıyla elini yana indirdi. Diğerleri hokkabaz sahnesi izliyorlardı sanki. Şapkadan bakalım kim tavşan çıkaracak? Sus pus olmuşlar bir bana bir Selin'e bakıyorlardı. Selin dayamadı... Önce sesinin akorduna ince ayar yaptı. Akabinde gözlerini süzerek... "Bu garson kızların kaç lira kazandıklarını biliyor musun?" dedi. Umursamıyormuş ayaklarına yatttım. "Hadi, bırak bunları! Kazanmıyorsa işi bıraksın." dedim. Söylediklerime inanmış görünmüyordu. "Dur bakalım anlamış mıyım, hiç bahşiş vermezsin öyle mi?" dedi.
Bu dünyada ya şirret olacaktın ya korkak. Bu kadınlara azıcık yüz verirsem, iş dışında rahat komazlar anamı ağlatırlardı benim. Orta ayarlı şirret halimle film repliklerine devam ettim... "Sırf toplum istiyor diye bahşiş vermem." dedim. "Biri gerçekten hak ediyorsa, yani benim için ekstra bir şey yaptıysa veririm. Ama böyle otomatikman bahşiş vermeye karşıyım. Bana sorarsanız kız sadece işini yapıyordu." dedim. Diğerleri konunun bu kadar uzayacağını düşünememişlerdi. Yüzlerindeki tebessümler teker teker kayboluyordu. Aralarından biri "Kızcağız iyiydi." dedi. Hiç istifimi bozmadan, aynı kayıtsızlıkla sözlerime devam ettim. "Kız normaldi. Özel bir şey yapmadı." dedim. Sonra tek tek herbirine dönerek... "Bakın, kahve ısmarladım, tamam mı? Fincanımı sadece üç kere doldurdu. Altı kere doldurmasını istedim." dedim. Tavrıma iyice sinirlenmişlerdi. "Altı kere mi? Peki ya çok işi varsa?" dedi biri... ""Çok işi olmak" cümlesi bir garsonun cümleleri arasında olamaz bir kere. Ayrıca bu kadınlar açlıktan ölmüyorlar ya... Ben de asgari ücretle bir işte çalışmıştım. Ama ne yazık ki toplumun bahşişe layık gördükleri işlerden biri olacak kadar şanslı değildim." dedim. "Bahşişe ihtiyacı oldukları seni sahiden hiç ilgilendirmiyor mu?" diye sordu Selin. Sağ elimi kaldırdım. Baş parmağımla işaret parmağımı birbirine sürtterek argodaki o meşhur mangır sayma işaretini yaptım. "Bunun ne olduğunu biliyor musun?" dedim. "Dünyanın en küçük kemanı. Sadece garsonlar için çalar." En son etrafımda hayretten faltaşına dönmüş on göz gördüğümü hatırlıyorum. "Mc Donalds'ta çalışmak da çok zor bir iş. Sana yemek servisi yapıyorlar. Bahşiş vermelisin. Ama orada çalışanlara bahşiş vermek ihtiyacı hissetmiyorsun. Çünkü kime bahşiş verileceğini toplum belirliyor. "Bunlara vereceksin, bunlara vermeyeceksin" "şuna vereceksin, buna vermeyeceksin"... Yoo... Yağma yok! Bana göre değil. Bahşiş mahşiş vermem!" diye bağırdım. Çantamı, ceketimi kaptığım gibi lokantadan dışarıya fırladım.
Balkondayım... Rezervuar Köpekleri'nin bahşiş muhabbeti işime yaramıştı yaramasına ama... Bayram dönüşü ofiste hangi filmi çevirmem gerektiğini düşünmeliyim... Üç gün var önümde... Az önce bir rüzgâr geçti gözlerimden... Uzattım elimi yetişemedim...
NOT: işte burada. http://osahne.blogspot.com
Orta ayarlı şirret halini beğendim:)
YanıtlaSilMr. Pink'ten güzel bir uyarlamaydı:)
Ofiste çevireceğin film için şimdiden kolay gelsin:)
offff nefesimi tutup okudum.. yeni filmi okumak için sabırsızlanıyorum :)
YanıtlaSiltek nefeste bitirdim nefis yaziydi :) super super super..ama o ilkel medeni kolelerle daha cok isin var gibi :)
YanıtlaSilBu öykü osahne bloğun bir kıyağı bana Can:) Bakalım arkası gelebilecek mi? Teşekkür ederim.
YanıtlaSilSelam Turuncu Gezegen, ben de merak ediyorum başka filmlerden başka öyküler çıkarabilecek miyim acaba diye:) Sağolun.
YanıtlaSilSelam Özlem, bir kurgu yaptım:) Beğenmenize sevindim. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilÇok güzeldi ya :)
YanıtlaSilbayram sonrası için kesinlikle JAckie Brown'dan bir Robert deNiro sahnesi iyi gider. :)
Hey, Vladimir beğenmenize sevindim.
YanıtlaSilAma bu öyküyü ancak Rezervuar Köpekleri'ni izleyenler, sevenler anlayabilir:)
Ne hoş değil mi?
Bazı filmlerin bazı repliklerini, bir deneme öykü içinde hatırlamak..
Bu işi sevdim:))
Teşekkür ederim.
Tarantinoyu ya sever defalarca izler her izleyişte daha önce kaçırdığın bir diyaloğa takılır kalırsın ya da "ne bu" deyip bir daha izlemeyeblerden olursun sanırım. Adamın kendisi başlıbaşına referans dolu.
YanıtlaSilBu seriyis evdim. Çok zor ama kesinlikle bu tarz öyküeri severek okuyacağım. :9
Vladimir, öyküdeki kahramanımız gibi, ne yalan söyleyeyim Tarantino filmlerinin hastasıyım:)
YanıtlaSilAma bir daha böyle öykü yazabilir miyim? Haklısınız... Zor gibi.. Du bakalım... Hayal edeyim. Belki yeniden yazmayı beceririm:)
Gerçek olduğunu zannetmiştim sondaki etiketi görene kadar. Ne güzeldi ne güzel :)
YanıtlaSilSelam Francesca, beğenmenize sevindim:)
YanıtlaSil