İşe biraz ara vereceğim.. Biraz kahve molası... Bu kahve molamı Murathan Mungan'ın cümlelerinde anadilimin lezzetine vararak değerlendireceğim. Murathan Mungan'la ilgili Hayal Kahvem'e her fırsatta yazı yazmaktan onur duymuşumdur. Romanları, öyküleri, şiirleri, denemeleri üzerine sayısız kitapları olan Murathan Mungan'ın Türk Edebiyatı'nda çok mühim bir yeri olduğunu düşünüyorum. Kullandığı Türkçe'nin hele şiirlerinin tam manasıyla müptelasıyım. Niye şiir yazar ve okuruz, diye düşününce hemen Ölü Ozanlar Derneği'nin Edebiyat Öğretmeni Profesör Keating aklıma gelir ya... Yine geldi inan ki... Öğrencilerine ne derdi hatırlasa... "Biz hoş olduğu için şiir okuyup yazmıyoruz. İnsan ırkının birer ferdi olduğumuz için şiir okuyup yazıyoruz. Çünkü insan ırkının içinde coşkular vardır. İktisat, Mühendislik, Tıp, Ekonomi, Hukuk vs. yaşamak için gerekli asil birer meslektir çocuklar. Ama şiir... güzellik... aşk... sevgi... biz bunlar için hayattayız." Ne güzel sözler değil mi? Çok hoşlanıyorum bu yazıyı tekrar tekrar hatırlamaktan... Tamam çalışmalıyım... Ama şiir... güzellik... sevgi.. edebiyat.. Bunlar içimi ısıtıyor. Keşke biraz daha fazla durup ince şeyleri anlamaya, konuşmaya, yazmaya vaktimiz olsa.. Murathan Mungan'ın okurken yüreğimde hissettiğim, kimi zaman parça parça Hayal Kahvem'e alıntıladığım, memleketimin en güzel Türkçe'si ile yazdığı, o doyumsuz lezzetteki Bir Yalnız Opera adlı şiirinin tamamını şimdi düz yazı şeklinde alıntılıyacağım. Okunurken duyguları acıtarak kışkırtsa da sonu umut dolu biten bir şiirdir Yalnız Bir Opera... Ve her bir dizesi dimağda enfes bir Türkçe tadı bırakır. Harikuladedir!
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda.. Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim.. Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim.. Ben sende bütün aşklarımı temize çektim.. İmrendiğin, öfkelendiğin.. Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim.. Yani yaşamışlık sandığın.. Geçmişim.. Dile dökülmeyenin tenhalığında.. Kaçırılan bakışlarda.. Gündeliğin başıboş ayrıntılarında.. Zaman zaman geri tepip duruyordu.. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.. Bense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim.. Ben sende bütün aşklarımı temize çektim.. Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana.. Bütün kazananlar gibi.. Terk ettin. Yaz başıydı gittiğinde, ardından.. Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.. Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından.. Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine.. Çerçevesine sığmayan.. Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine.. Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.. Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe.. Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi.. Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük.. Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını.. Takvim tutmazlığını.. Aramızda bir düşman gibi duran zamanı.. Daha o gün anlamalıydım.. Benim sana erken.. Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan.. Boşlukta iki yalnız yıldız gibi.. Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz.. Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca.. Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız.. Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim.. Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında.. Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden.. Bizden diyorum, ikimizden.. Ne kalacak? Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada.. Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi.. Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek.. Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim.. Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor.. Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan.. Oysa yapacak ne çok şey vardı.. Ve ne kadar az zaman.. Kış başlıyor sevgilim.. İyi bak kendine.. Gözlerindeki usul şefkati.. Teslim etme kimseye, hiçbir şeye.. Upuzun bir kış başlıyor sevgilim.. Ayrılığımızın kışı başlıyor.. Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime. Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak.... Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır.. Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır.. İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun.. Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar.. Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz.. Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar.. Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz..
Dışarda hayat düşmandır size.. İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz.. Bir ayrılığın ilk günleridir daha.. Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta.. Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup.. Kulak verdiğiniz saat tiktakları.. Kaplar tekin olmayan göğümüzü.. Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç.. Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz.. Bakınıp dururken duvarlara.. Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında.. Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi.. Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi.. Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya.. Kendimizi hazırlar gibi. Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi.. Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi.. Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde.. Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar.. O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi.. Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar.. Göremeseniz de, bilirsiniz.. Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar. Bana zamandan söz ediyorlar.. Gelip size zamandan söz ederler..Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.Dahası onalar da bilirler.Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.Zaman alır.Zaman alır sizden bunların yükünü..O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe çöker.Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.O boşluk doldu sanırsınız.. Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün.. Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide.. O eski ağrı.. Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmissinizdir. Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi.. kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık.. Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan.. Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.. Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla.. Günlerin dökümünü yap.. Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini.. Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış.. Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği.. Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün.. Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya.. Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor.. Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla.. Bunlar da bir işe yaramadıysa.. Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden.. İkindi yağmurlarını bekleyen.. Yaz sonu hüzünlerinden.. Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim.. Geçti her cağın bitki örtüsünden.. Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından.. Bakarken dünyaya.. Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çicek adlarını ezberlemekten geldim.. Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların.. Unuttuklarını hatırlamaktan.. Uzun uzak yolları tarif etmekten.. Haydutluktan ve melankoliden.. Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden.. Duyarlığın gece mekteplerinden geldim.. Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti.. Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları.. Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler.. Sonra vaat edilmiş topraklar gibi.. Sayfalar ve günler.. Işık istiyordu yalnızlığım.. Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum.. İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde.. Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir. Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden.. Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım.. Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde.. Ask yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim.. Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu.. El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk.. Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk.. Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim.. Her otelde biraz eksilip, biraz artarak.. Yani çoğalarak.. Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin.. Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında.. Ağır ve acı tanıklıklardan.. Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum.. Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu.. Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları.. Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken.. Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim.. Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri.. Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi.. Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim. Adım onların adının yanına yazılmasın diye.. Acı çekecek yerlerimi yok etmeden.. Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı.. Aşkın kuzey yıldızı.. Sanırsın durduğun yerde.. Ya da yol üstündedir.. Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar.. Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar.. Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı. Aşkın bir yolu vardır.. Her yaşta başka türlü geçilen.. Aşkın bir yolu vardır.. Her yaşta biraz gecikilen.. Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler.. Gözlerim.. Aşkın kuzey yıldızıdır bu.. Yazları daha iyi görülen.. Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler.. İlerlerim.. Zamanla anlarsın bu bir yanılsama.. Ölü şairlerin imgelerinden kalma.. Sen de değilsin. O da değil.. Kuzey yıldızı daha uzakta.. Yeniden yollara düşerler.. Düşerim.. Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda.. Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında.. Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler.. Yaşamsa yerli yerinde.. Yerli yerinde her şey.. Şimdi her şey doludizgin ve çoğul.. Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi.. Şimdi her şey yeniden.. Yüreğim, o eski aşk kalesi.. Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden.. Dönüp ardıma bakıyorum.. Yoksun sen.. Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren. MURATHAN MUNGAN
Kahve molası bitti... Şimdi işe dönmeliyim... Çıkacağım az sonra.. Arazideyim.
Keating'in o sözleri unutulmaz ama :)
YanıtlaSilŞu yazdıklarından sonra yaşamak için gerekli olan bir mesleği yazmak ne zor gelir insana :)
MURATHAN MUNGAN farkı işte...
YanıtlaSil@ francesca, her meslek saygın ve gerekli. ama edebiyat ve sanat yaşamı eşsiz kılan değerler.
YanıtlaSil@ buket, iddia ediyorum murathan mungan son dönem türk edebiyatının en iyi şair, yazar ve düşünürü.
o denli iddialıyım yani:)çok severim. çookk..