23 Ocak 2011 Pazar

Kaçmanın Her Türlüsünü Severim. Bu Kez İşin Kolayına Kaçtım.

 
İlla kaçmak isterim bir yerlerden. Kimi zaman evden kaçarım, kimi zaman da ofisten. Tamam. Bugün değişik bir kaçma yolu deneyeyim öyleyse dedim ve işin kolayına kaçmaya karar verdim. Tatlı niyetine bir şey yapmaya heves ettim. Öyle şerbetli, hamurişi birşey olsun istemedim. Çocukluğumun pötibör bisküvili tatlısını yaptım. Bir kat pötibör bisküvi, bir kat puding. En kolay ve en hafif tatlı çeşidi. Hem işin kolayına kaçmakla keyiflendim, hem de on dakikada tatlı işim bitti. Dedim ki " Ağız tadı bukadar mı değişmez bir insanın? Bu kadar mı eski lezzetlerini arar?" Bizim zamanımızda binbir çeşit bisküvi yoktu ki. Ya pötibör bisküvileri çaya banardık. Ya da annemiz pötibör bisküvi üzerine kakaolu muhallebiyi dökerdi. Nasıl iştahla yerdik. Oh ya! Öpebilsem kendimi alnımdan öpecektim vallahi. Ne iyi akıl ettim. Çocukluğumun sütlü ve pötibör bisküvili tatlısı, bir ömre bedeldi.!

 
Bak şimdi. Yukarıdaki cümlemde değişmeyen ağız tadı deyince aklıma ne geldi. Hiç Tan Oral'ın Değişen Ağız Tatları başlıklı yazısına denk gelmiş miydin? Kadıköy'de bir lokantada yemek yiyordum. Bir yandan da, oradaki Yemek ve Kültür adlı dergilere göz atıyordum. İşte o dergilerden birinde Tan Oral'ın bu yazısı vardı. Yazısı anne yemeklerini hatırlamakla başlıyordu, eski ve yeni lokantaları mukayese ederek devam ediyordu. Sonra hazır yemekler çoğaldıkça, eskiden mutfakların, evlerin en geniş, en aydınlık, en iyi yerindeyken, sonradan iyice daralıp karanlıklaştığını söylüyordu. Tabi bunun en büyük sebebinin, çalışan kadınların mutfağı yavaş yavaş terk etmesi olduğunu düşünüyordu. Ancak günümüze geldikçe, hazır mutfaklar sayesinde evlerdeki mutfakların genişleyip, renklendiğini anlatıyordu. Eski ve yeni yemek pişirme alet ve usullerinden yağlara, eski ve yeni ekmek pişirme yöntemlerinden - ki bunu anlatıyorken Oktay Akbal'ın Önce Ekmekler Bozuldu kitabının altını çiziyordu- simide, çaya, kahve ve gazoza kadar geniş bir bakış açısıyla değişen ağız tadlarımızı anlatıyordu. Mesela kahve, çayın kayınbiraderi oluyormuş biliyor muydun? Yeminle ben Tan Oral'ın bu yazısını okuyunca öğrenmiştim.
 
 
Yazının sonlarına doğru, yemeklerin dünyayı dolaştığını, dolaşırken de yola çıktıkları yeri unutmadığını söylüyordu. Arnavut ciğeri, Çerkez tavuğu, Tatar böreği, Acem pilavı, Şam tatlısı, Laz böreği, Rus salatası gibi yemekleri örnek veriyordu. Ayrıca memleket içinde de durum farklı değildi. Çıktığı yerin ismini almış, İzmir köfte, Adana ya da Urfa kebap, Adapazarı ıslama köfte, Bursa iskender, Ankara tava gibi o kadar çok çeşit yemek adı vardı ki. Enteresan bir şey daha okumuştum. Kolaya kaçılarak yapılan yiyeceklerden biri olan sandviçin, kumarbaz İngiliz Bay Sandwich'in oyun masasından kalkmadan karnını doyurabilmek için uydurduğu ekmek arası peynir olduğunu ve tüm dünyaya oradan yayıldığını gene Tan Oral'ın bu yazısından öğrenmiştim. Bu güzel deneme yazısı tatlılarla bitiyordu. Tan Oral tatlıların lezzetli olduğu kadar şakacı olduklarından da söz ediyordu. Bunlara da Vezir Parmağı, Dilber Dudağı ve Kadın Göbeğini örnek veriyordu. Çizim dünyasının ünlü ismi yazısını şu fıkra ile sona erdiriyordu: Yamyam ailesi sofrada atıştırırken ufaklık boyuna konuşur, annesi de onu azarlar; annesi çocuğuna "ağzında biri varken konuşma!" der. Nasıl ama? Demek ki dünyanın her yerinde aynı yemek yeme adabı var:) Bunu da Tan Oral'dan öğrendim. Afiyet olsun. 
(28.01.2010)

1 yorum:

  1. okudum, acıktım, hala açım! :)
    kolaya kaçıp, dominos yemek istiyorum!! :)

    YanıtlaSil