Ebekulak... Ebekulak'ı hemen bulmalıyım dedim. Buldum. Kitaplığımın yanındaki koltuğa ayaklarımı altıma toplayarak oturdum. Kitabın sayfalarını dalgalandırdım. Arka sayfalarındaki öyküleri arasında Ebekulak'ı elimle koymuş gibi buldum. Sondan bir önceki öykü. Sayfa ikiyüz yirmi üç. Sen sevdiğin öyküleri özler misin? Ben özlerim. Sahiden... Arada Ebekulak krizim tutar benim. Özlerim ve illa okumak isterim. Bu kez farklı ruh halindeyim. İçimdeki yavru kedi yarım saattir debeleniyo... "Demedim mi demedim mi? Gönül sana söylemedim mi?" diyesim var. Onun yerine sessizce "Gün doğdu hep uyandık siperlere dayandık" marşını tekrarlamaya çalışıyorum. Kendimde bir zayiat vermeme gayretindeyim. Neden biliyor musun? Atilla Atalay'ın uzun zamandır sabırsızlıkla beklediğim yeni kitabı Mecnun Kuleleri'ni satın aldım. Artık elimde işte. Peki hemen oturur bir hışım okur muyum bu kitabı sanıyorsun? Mümkün değil. Sen tiryaki meşrepli olmak, sözgelimi sevdiği yazarların öykülerine tiryaki olmak ne demek bilir misin? Fena bir haldir. Çok feci. Yazar bu kez ne yapmış? Yooo... Okurunu şaşırtmamış. Gene diğer kitapları gibi "ciddi ve hisli" öykülerini, mizah kitabının arka sayfalarına saklamış. Kendi deyimiyle "Haşarı okurların tükenmez kalemle bıyık yapmasından endişelendiği için bilboardlara resmini koydutmayan fakat aslında yakışıklı bir insan olan yazarın" üçyüz otuzyedi sayfalık kitabının hisli ve derin öyküleri kitabın sadece kırksekiz sayfasındaki altı öykülük seti içinde bulunuyor.
Bu altı öykülük setin henüz ilk öyküsünü okudum. Diğerlerine hemen geçesim yok. Niye mi? Yapamam. Gıdım gıdım okumalıyım da ondan. Diyorum ya tiryaki meşreplilik mevcut olunca bünyede... Tutturunca yüreğim öykü diye... Efendime söyleyeyim, vakti gelince... Tek tek okuyacağım. Kimbilir bir daha ne zaman yazacak yüreğindeki çeki taşından kırabildiği parçalardan yaptığı harflerle yazdığı bu tip "ciddi ve hisli" öyküleri? O nedenle benim için bu son öyküler çok ama çok değerli. İlk öyküsünün adını kitaba vermiş belli. Mecnun Kuleleri. Bu öyküyü kaç kez okuduğumu... Saymadım... Bilmiyorum. Mecnun Kuleleri'ni okuyunca aklıma Ebekulak adlı öyküsü geldi. Ne olmuş biliyor musun? Ebekulak'ın kahramanları büyümüşler sanki. Bu öyküde de eski sevgililer gene yıllardan sonra rastlaşıyorlar. Anlatım gene o kadar güzel ki. Hisli mi hisli... Mecnun Kuleleri'ndeki kahramanlar artık Ebekulak'taki aşıklar gibi genç değiller. Atilla Atalay'ın Ebekulak'ı yazdığı ve benim Ebekulak'ı ilk okuduğum o gençlik çağlarında değiller yani. Öyküdeki kahramanlar da yazar ve okuru gibi sınırlı insan ömrünün bir bölümünü geride bırakmışlar belli. Yazarın şahane bir benzetmeyle yazdığı gibi insan konservelerinde, içlerinde zamandan yorgun düşmüş delilerin dolaştığı Mecnun Kuleleri'nde yaşıyorlar. Yok artık devam etmeyeyim. Kitap çok taze çünkü. Kitabı okumayanlar vardır. Tadı kaçsın istemem. Öyküyü her okumamı bitirdiğimde, Mecnun Kuleleri'nin "en yükseğine yuvalanmış bir küskün nişancı kendini büyük bir gürültüyle kalbinden vurdu" sanıyorum. "Patlamanın sesi, önce şehire şöyle bir tepeden bakıyor, gidip bir başka binaya çarpıyor, ordan bir kez daha küskün nişancının kalbine...." Ordan benim kalbime çarpıp "çın... çınnnn... çınnnnnnn" diye çınlıyor. Bu her defasında oluyor. Böyleyken böyle işte. Büyümüşüz biz biliyor musun? Çok büyümüşüz hem de.
NOT: Ebekulak'ı okumak istersen. İşte BURADA
ben de bugün internetteki kitap sepetime attım mecnun kulelerini.gelecek ay alacağım.kalbin böcüü'nü okudum,yüreğime bir çeki taşı oturdu.kalkınca yazacağım bloga birşeyler.
YanıtlaSilağlama dolabım yok ama ben de tuvalette ağlarım.
Kim ki kalp kırar onun da kalbqi kırılır. Yukarıdaki karikatür ne kadar da masum. Ben de bugünkü sayfamda bir çizgimi yayınladım. Eğer uğrar da bir kahvemi içersen, son yayşınladığım çizgim hakkında bir fikir beyan edebilirsin. Benim için bir lütuf olur..
YanıtlaSil@ kara kitap sevindim atilla atalay kitaplarını okumaya başlamanıza:) hımm... yazarın öyküleri girmiş sizin dilinize de:))
YanıtlaSil@ haklısınız profösör.. gördüm çizimlerinizi..
gerçekten çok güzel.. kitabınız var mı? merak ettim.. çizimlerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.
Sevgili HK
YanıtlaSilBen de dün iki kez kitapçıya giderek, zorla da olsa aldım Mecnunun Kuleleri'ni :) Önce gelmedi dediler, akşamüstü uğrayın dediler, daha koliden çıkar çıkmaz kaptım bi tane :))
Mecnunun Kuleleri'ni okurken, aslında A.Atalay'ın biraz da bahsettiği okur tipi gibi, ben de ince ince satır aralarında gezindim, ipuçlarını aradım. Bu öyküde büyümüş olanlardan birisi yazarın kendisi ise, diğeri hangisidir diye. Benim de aklıma ilk önce Ebekulak geldi, ama bence Ebekulak değildi o. Çünküm Ebekulaktaki Yasemin çok böyle hisli bi kız. Ama mecnunun kulelerindeki kız nedense yazarı görünce çok bi dağılmıyor, daha kendine mukayet olan biri gibi geldi bana. Benim de gözlerimin önünden yüz kırmızı kare gibi, onlarca öyküsündeki kahramanlar geçti. Bana göre büyük ihtimalle buradaki kadın kahraman, Civciv Kutusu kitabında geçen bir öyküdeki kadın. Hani yazar bi arkadaşının yazlık evlerine gidiyordu, kış vakti. Orda alüminyum folyoya sardığı sucuklardan felan yiyip, plaklar dinliyordu. Denizle top oynuyorlardı ve deniz topunu geri vermiyordu, hatırladınız mı? Hani finali şöyledir, “giderken bişiyleri devirdim, birileri bağırdı arkamdan, ama hiç biri onun sesi değildi”. Heh, ben diyorum ki, buradaki kadındır, Mecnunun Kuleleri’ndeki kahraman :))
Selamlar
Selam Tomrukcan,
YanıtlaSilBen henüz kitaptan tek öyküyü sadece Mecnun Kuleleri’ni okudum. Diğer beş öykü beni öylece bekliyor… Bekleyecekler biraz. Yok.. Ben henüz ilk öykünün bana yaşattığı nostaljiden çıkamadım. Atilla Atalay der ya “ben böyle diyalektik bir nostalji yaşarkene…” mümkün değil başka bir öyküsünü okuyamam.
Ebekulak farklı, Mecnun kuleleri farklı öyküler. Dolayısıyla kahramanları da farklı. Ama her iki öykünün yazarı ve okuru aynı kişiler olunca.. Bakmayın öykünün kahramanları büyümüş dediğime.. Aslında beni kitabın yazarının ve dolayısıyla okuru olarak benim ne kadar büyümüş olduğumuzu fark etmek çarptı… Geçmiş masumiyetlerin üstüne yirmidört kat dikilmişti artık. Hayat bööle bi şeydi. Arada gelen farkındalık dalgalarını savuşturup insan konserveleri içinde hayattan mutlu yaşanıyordu işe…
Atilla Atalay’ın pek çok öyküsünde hisli ayrılıklar vardır. Sizin anlattığınız Saklambaç adlı öyküsü de şahandedir. Ve bir kaçış öyküsüdür o… Ama o öyküde yllardan sonra rastlaşma yoktur. Herkesten hatta kendinden bile kaçma, gizlenme vaziyetleri vardır.. Bilirsiniz olur bazen böyle haller.. Diyeceksiniz ki işte Mecnun Kuleleri’ndeki kız Saklambaçta’ki kız.. Yıllardan sonra rastlaşmışlar.. Olabilir Tomrukcan.. Ayrıca Kırılan adlı öyküsündeki kız da olabilir. Hani kırık kalpleri götürürsün peşinden, çocukken yarım bıraktığın ekmekler gibi ardınsıra koşarlar diye başlar ya… hatırladınız değil mi? O kız da olabilir.
Ben gene o kız, bu kızda değilim Tomrukcan… Bakın dikkatinizi çekerim, yazar artık daha olgun.. Hoş olan bu işte… Neden biliyor musunuz? Yıllardır okuduğum bir yazarın benimle aynı paralelde yaş aldığını fark etmek mutlu etti beni ne yalan söyleyeyim. Daha olgun ifadeler ve ben bu geçişten mutlu oldum. Bakın, gene ayrılık var bu öyküde. Kahramanlar daha büyümüşler artık. Anlamışlar hanyayı konyayı.
İnsan bitirme tekniklerini öğrenmişler. Kimi zaman boğazlarında petrol yüklü tankerler ardı ardına infilak etse de, yaşamın her tarafında derin kuyulara itilseler de, dikkatinizi çekerim şimdiye kadar olayın teorik olarak sonsuza ıraksamadığını, yani artık derin kuyunun dibinde uzun süre mahsur kalınmadığını öğrenmişler. Bunlar Atilla Atalay’ın kendi ifadeleri…
Atilla Atalay’ın öyküleri mecnun yani erkek öyküleri olacak tabii.. Erkeğin hislerini öğreniyoruz. Tek taraflı dinliyoruz. Nerden biliyoruz erkeği gördüğünde kızın neler hissettiğini? Ayrılırken arkasına bir kez bile dönüp bakmıyorken nerden biliyoruz kızın gözyaşlarını içine dökmediğini… Ayrılırken diyememekle geçen ömrüne belki erkeğin adı eklenmiştir olamaz mı yani:) Bir de Leyla Kuleleri olsa keşke:)
O değil de, gene şahane bir öykü yazmış. Her akşam saat sekiz gibi filan balkona çıkıyor musunuz TC? Ayine katılan müritlerden biri de benim.. Ne çok balkonda yaşayan varmış sahiden.. Yeni fark ettim:) Dedim ki “bunların hepsi mi Mecnun Kuleleri ni okudular acaba? Hayret vallaha:)
Madem uzattım yorumu.. Gene yazardan alıntılarla bitireyim tam olsun:)
"Unuturken sinemaya gider, öyküler okursunuz, gülersiniz, gözleriniz dolar… “Gerçekten başınızdan geçti mi ?” diye sorarsınız öykücülere, “oysa anlatılan sizin hikayenizdir” hep… Birileri avucunuza kalbinizi bırakır, derin mavi bakmayı bilmiyorsanız, göremezsiniz."
Sevgili HK,
YanıtlaSilBen elde ettiğim yeni ipuçları çerçevesinde, aslında Leyla'nın, hani"üç, beş, değil sekiz ama yatık sekisss" diyen kahraman olduğuna karar verdim :)) Neden mi?. Bi kere mecnunun kulelerinde yazarın oturduğu site de 8 blok var. Sigara içenler hep saat 8.00 de balkona çıkıyorlar :)) Ne dersiniz? :))
Leyla mı? Öyküdeki kızın adı yoksa Leyla mı? Kitap yanımda yok... İnanın hiç dikkat etmemişim:)Hımm.. Bende Leyla Kuleleri olsun derken öykünün adı Mecnun Kuleleri ya, ona uygun olsun diye söylemiştim:)
YanıtlaSilBütün öykülerindeki kızlar olabilir Tomrukcan. Siz anlamak istemiyorsunuz beni.. Bu öyküde beni etkileyen yazar ve benim yani okurun vaziyeti. Sizin yaşınız küçük olduğunuz için benim kadar hissetmemiş olabilirsiniz. Bu öykü gene şahane ciddi ve hisli bir Atilla Atalay öyküsü... Ama yazar ve okur olarak sınırlı insan ömrünün bir bölümünü geride bırakmışız belli. İnsan bitirme teknikleri üzerimizde epeyce tecrübe edilmiş. Yok, gene içimizdeki yavru kedi bir vesileyle debelenecek. Gene kalbimiz kırılacak. Huylu huyundan vazgeçmez. Fakat büyümüşüz ve biraz sanki anlamışız hanyayı konyayı. Vay be, bööleyken bööleymiş meğersem desek de, bakın bu öyküde olduğu gibi tecrübe ettim benim kalbim de çınn çınnn çınnnn diye çınlıyor icabında gene..
Sakın yanlış anlaşılmasın. Bu fena bir şey değil. Bilakis böyle bir şey hissetmek çok hoş. Mecnun Kuleleri'nden sonra Ebekulak'ı neden okumak istedim biliyor musunuz? Ebekulak'ın bana verdiği lezzet gençliğimin tadıydı belli. Mecnun Kuleleri ise hem yazarın hem okurun olgunluk dönemi öyküsü.. Bu da ayrı bir tat. Ve bunu hissetmek harikulade birşey.
Atilla Atalay öykülerini iyi ki eskiden beri okuyorum ve seviyorum. İyi ki. Size bir şey söyleyeyim mi, tiryaki meşrepli olmak iyi bir şey. Mutluyum. Hem de üç değil, beş değil, sekiz tane.. Ama yatık sekiz:)
Sizin tespitiniz de ne güzel! Sekiz durumu hani:) Bakın sizde de tiryaki meşreplilik vaziyeti var Tomrukcan… Güzel.. Sevindim sizin için:) Kendi adıma da sevindim sizin gibi bir arkadaşım var diye.. İnsanın aynı öykülerden hoşlanan arkadaşı olması ve böyle sevdiği öyküler üzerine muhabbet yapması çok ama çok güzel. Teşekkür ediyorum hem Atilla Atalay’a hem size. İyi ki varsınız. Sağolun.
(bu arada inatla daha diğer öykülerini okumadım:))
ben kendimi durduramıyorum, Sevgili HK. 3 öyküsünü okudum. Yavaş yavaş okusam da yarısına geldim ama :(( Kaldı 3 tane...
YanıtlaSilHani sigara demişya yazar. Sigara içenler bilir. Sigaranın o en sona doğru bir-iki fırt çekilen kısmı çok lezzetlidir. Tuttuğunuz filtre kısmısı birden yumuşayıverir, elinizi de ısıtır, son fırtı çektiğinizde. A.Atalay'ın kitapları da tıpkı böyle bağımlılık yapıyor insanda. Sona geldiğinizde, yani o hisli öykülere geldiğinizde, son fırtı çekilmiş sigara gibi, sizi de, kalbinizi de yumuşatıverir, alıp götürür insanı, bilmem kaç tane gamzeli yüzler geçer insanın gözlerinin önünden. Patlıcan yiyerek de kurtulamazsınız üstelik.
Not : İsmi Leyla değil efendim, siz Leyla'nın kuleleri demişsiniz ya, bende öyle bir gönderme yapayım dedimdi.
Siz de iyi ki varsınız...
Selamlar, sevgiler
Tomrukcan ben var ya dün gece Mecunun Kuleleri tadında öykü denemeye karar verdim:) Valla... Rehberim Atilla Atalay öyküleri olacak.. Ve bu kez kız anlatacak:)Leyla Kuleleri yani..
YanıtlaSilŞu sıralar çok işim var.. Ama kararlıyım deneyeceğim:))
Siz de benim gibi saat sekizde balkona çıkıp gizemli ayine katılan müridlerden biri misiniz yoksa:))
sabırsızlıkla bekleyeceğiz efendim öykünüzü :))
YanıtlaSilefendim ben çıkan dumanları da ortama iyice bir gizem katsın diyerekden içerde bırakmak istediğimden, balkon ayinleri yerine, genellikle kendi mağaramda düzenliyorum onları :)) Hem atalay anlatıyor, karşı kulelerin üzerinde bir keskin nişancı olabilir, mazallah :)
Eyvah ne yaptım ben.. Ne öyküsü.. Leyla mı? Eyvah! O kim? Eyvah..Ben mi öykü yazacağım.. Yok artık.. Daha neler.. Yooo.. Yooo... Leylaaaa...
YanıtlaSilO zaman tüm A.Atalay okurları için gelsin :
YanıtlaSil"Seni ben Leyla diye sevdimdi siyah gözlü kadın"
http://www.youtube.com/watch?v=0JRGHFVX5ck
(Aynı zamanda A.Atalay'ın bir öyküsünde de geçen bir şarkıdır bu)
Aaa! Aşkolsun TC.. Nasıl yani? Hiç "vazgeçmeyin, yazın" falan demek yok mu:( Olur mu? Hazır niyetine girmişken biraz destek beklemiştim:((
YanıtlaSilNeyse ben bu şarkıyı dinleyeyim bari? Hatırlamadım hangi öyküde geçiyor ki bu şarkı?
Bilemedim vallahi.. O halde benim Leyla da siyah gözlü olsun bari:))
zaten ben o şarkıyı yazarak, size dolaylı yoldan ısrar etmiş oldum :)) Benim bildiğim HK bu şarkıyı da dinledikten sonra, kolay kolay vazgeçemez öyküsünden :))
YanıtlaSilhangi öyküsünde bu şarkının geçtiğini hatırladığınızda, bi zahmet yazıverin de okuyayım bari..
YanıtlaSilefendim, Zeki Müren'in sesinden olanı da yazayım :))
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=6qtZ8xqT8a0&NR=1