Bugün o kadar yoruldum ki anlatamam. Yıl sonu işimin en debdebeli zamanları. Akşam üzeri ofise döndüğüm gibi odama gittim. Cam önündeki üçlü koltuğa kendimi bir yastık misali attım. Öylece kıvrılıp uyumuşum. Hayırdır inşallah. Bir rüya gördüm. Bak şimdi. O kadar tuhaf bir rüya ki anlatamam sana. Bir bakıyorum karşımda Atilla Atalay durmuyor mu? Çok şaşırıyorum tabii. Elinde bir kitap tutuyor. Gözlerini gözlerime dikmiş sert sert bakıyor. Sağ elinin işaret parmağını sallayarak "Sen bana dokunuyorsun" diyor... İnan ki bu cümlesini işitince gözlerim faltaşı gibi açılıyor. Nasıl yani? Bu sözleri üzerine sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum. "Hayal Kahvem'de sonbahara kadar kitap sözü verdiğimi ama kış geldiği halde sözümü tutmadığımı ve bu nedenle kalbini kırdığımı yazmışsın. Kulağıma geldi." diyor. Öyle azarlar gibi söylüyor ki... Bu sözleri üzerine sanki bir sınıf dolusu çocuk öksüz kalıyor sokaklardaki tüm kedi yavrularını üşüten feci bir ayaz ortalığı sarıyor. Ortam sıcak ama ben gene üşüdüğümü hissediyorum. İşi şamataya boğmaya karar veriyorum.Yoksa fena olacak... Ha ağladım ha ağlayacağım.. Ortamı bozmalıyım. O havada hayatta dolu yağmazdı. Aygaz kamyonu geçeceği de yoktu. Gözlerine anne anne baktım. Sonra nedense en Belgin Doruk sesimi kullanarak "Ama sevdiğiniz bir kitabı okumak neye benziyor biliyor musunuz?" diye sordum. Sesini çıkarmadı. "Eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı. O boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben... Hele baharda, öyle güzel gözüküyordu ki... İşte sizin öykülerinizi okumak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi." Allahım neler söylüyordum ben? Ne olmuştu bana? Sanırım o da böyle cevap vereceğimi beklemiyordu. Şaşırdı. Hatta benden biraz korktuğunu bile söyleyebilirim. İnanamıyordum kendime. Kemiklerime işlemiş mahçubiyetime ne olmuştu bilmiyordum ama usulca "Korkacak bir şey yok. Ben size ne yapabilirim ki?" dedim. "Ne fena diil mi?" diye sürdürdüm... "İnsan hep çok sevilsin diye uğraşır... Sevilince de ödü patlar... " Sustum biraz. Sonra şöyle devam ettim. "Belki siz de haklısınız, kitabınızın gecikmesi hakkında Hayal Kahvem'e öyle kırıcı bir yazı yazmamalıydım" dedim. Güldü. "Yoo. Abartma, o kadar da değildi. Dün gece karanlıkta peşimde pıtı pıtı koşan küçük bir şey farkettim. Hissettim. Senin kırık kalbindi. Kulağıma fısıldadı olan biteni." dedi. Elindeki kitabı bana uzattı. "Al" dedi. "Haydi gözün aydın. Bu ayın 15'inde yeni kitabım satışa çıkıyor. Bak bu kitabın kapağı. İlk senin görmeni istedim." dedi. İçimdeki yavru kedi debelendi. Kitabı elime aldım. Ne güzel bir kitap kapağı... Gözlerimi kitap kapağından kaldırmadan "Yoksa Latif Demirci mi çizdi?" diye sordum. "Evet" dedi. "Hey! Latif Demirci'nin çizdiği kitap kapaklarını üç tane, beş tane filan değil, sekiz tane severim... Ama yatık sekiz!" diye çığlık attım ki birden uyandım. Hemen fırladım. Bilgisayarı açtım. Atilla Atalay bloğa baktım. O ne? Aynı rüyamda gördüğüm kitap kapağı, blogta değil mi? Bu şahane kitap kapağını gene Latif Demirci çizmiş. Kitabın adı ne biliyor musun? Mecun Kuleleri... Şimdi Mecnun Kuleleri'nin kitapçılardaki yerini almasını sabırsızlıkla bekliyorum.
NOT: Yazıyı Atilla Atalay'ın Seslerim adlı öyküsündeki cümleleri kullanılarak yazdım.
beklediğimize değecek sanırsam efendim. Artık iyice ezberlemiştik, önceki kitaplarındaki tüm öykülerini defalarca okumaktan :)) Kitap kapaklarına gelince, hani diyorum ki, iyi ki şöyle siyah beyaz, hafif kirli sakallı, yüzünün yarısı görünen ağır abi bir fotoğraf felan koymuyor kitaplarına. Hem daha önce de bahsetmiştiniz, Atilla Atalay'ın kitapları, hep kitapçılardaki en uzak köşedeki, mikili kitapların olduğu raflarda olur. Ancak ısrar eden okuyucu gidip bulabilir onları... "Geçerken gördüm, şunu da alayım çok komik görünüo hihohhoo" değildir... Hem zaten, nedense herkes de bilmesin diye garip bir kıskançlık hissediyorum :))
YanıtlaSilSelamlar
Tomrukcan inanın sizinle aynı hisler içerisindeyim. Hem yeni kitabını heyecanla bekliyorum. Hem de mesela bu sevinçli yazımı yazdım ya hemen üzerine bir sürü yazı koydum. Kimse bu yazıyı okumasın diye:)) vallahi ben de kıskanıyorum Tomrukcan ya.. Ne fena! Atilla Atalay'ın fazla fotoğrafı yok. İki ya da üç.. Çok bilinen biri değil. Kitabına da fotoğrafını koymaz çok şükür. Latif Demirci'nin kitap kapakları şahane gizliyor onun öykülerini bir mücevher gibi... Ancak bilen biliyor... Nedense aynı sizin gibi herkes de bilmesin diye garip bir kıskançlık hissediyorum :))
YanıtlaSil